13 Ekim 2011 Perşembe
Slaven Bilić %51
80'li yılların ortasında Juup Derwall'i takımın başına getirerek devrim niteliğinde bir hamle yapan Galatasaray yönetimi belki de Türk futbolunun çıkışını başlatmıştı. Derwall yönetiminde 14 yıl sonra şampiyon olan Galatasaray'ın teknik direktörü yardımcısı Mustafa Denizli'yi yetiştirecek ve salt başarıyı değil aynı zamanda futbolun gelişimini sağlayacak sistemleri kuracaktı. İşte o Mustafa Denizli ülke futbolunun Şampiyon Kulüpler Kupasında (şimdiki Şampiyonlar Ligi) en büyük başarısını 1988-89 sezonunda yarı final oynayarak yakaladı. Galatasaray ile yani bir Türk takımı ile kupa 1'de en iyi 4 takım arasına giren Mustafa Denizli, maçlardan önce "%51 kazanırız" söylemleri ve 3-0 kaybettiği N.Xamax maçının rövanşı için verdiği "5-0 kazanırız" deyimleri ile görülmemiş özgüvenini yansıtıyordu. Normalda politik konuşan futbol adamlarının "şartlar eşit %50-%50" demesine alışmıştı ama %51'ci Mustafa Denizli, farklı bakış açısını, Türk oyuncusuna güvenini ortaya koymuş bir başarı alıştırması yaşatmıştı. Mustafa Denizli'nin bu başarılarının ardından kısa bir Milli takım serüveni yaşamış akabinde Galatasaray'ın yaptığını Federasyonumuz yapıp Sepp Piontek'i milli takımın başına geçirmişti. San Marino faciaları ve kötü futbol ile eleştirilen Piontek en iyi bildiğini yapıp skor başarısı yerine başarılı sistemini hayata geçirmişti. İşte tıpkı Mustafa Denizli gibi yardımcısı olan ve Ümit Milli takım sorumlusu olan Fatih Terim ustanın açtığı yoldan bu sefer ülke futbolunun o tarihte hiç göremediği bir başarıyı yakalayıp Avrupa Futbol Şampiyonası biletini almıştı. Euro 96 finalleri Türk Milli takımının tarihinde bir ilkti. İlk maç ise Hırvatistan ile yapılacaktı. İşte o Hırvatistan takımında savunmanın lideri Slaven Bilic'ti. Günümüzde Hırvat Milli takımının teknik direktörü olan Bilic aynı zamanda uzun yıllar Almanya ve İngiltere forma giymiş jenerasyonun önemli bir parçasıydı. 1992'de bağımsızlığını yeniden kazanan ülkenin iyi oyuncuları artık Avrupa'nın önemli takımlarına gitmeye başladı. Böylece 25-30 yaş arası ve belli enternasyonel tecrübeye ulaşmış bir jenerasyon ortaya çıktı. İşte bu Hırvatistan, A Milli takımının Euro 96'da ilk oynadığı takım oldu ve Alpay'ın Vlaovic'i düşürmemesi çok tartışılan maçta bize karşı tek galibiyetini aldı. Tarihinde ilk kez katıldığı şampiyona da çeyrek finale kadar gelen ekibin liderleri savunmada Jarni ve Bilić, orta sahada Prosinecki ve Boban, forvet hattında Boksic ve Suker'di. Üst düzey bu oyunculara Asanovic, Soldo ve Stimac gibi isimler katkı sağlıyordu. İşte o takım esas başarısını 1998 Dünya Kupasında yaşadı. Almanya gibi bir devi 3-0 geçerek geldikleri yarı finalde az daha şampiyon olan ev sahibi Fransa'yı da eleyeceklerdi. Tecrübesizliklerinin kurbanı olan Hırvatlar turnuvayı Dünya 3.cüsü unvanıyla bitirmişti. İşte bu takımdan gelen Bilić 2004-2006 arasında Ümit milli takımı çalıştırırken usta Zlatko Kranjcar'ın yanında pişti ve sonunda takımı devraldı. Euro 2008'de Türkiye karşısında hayatının en büyük dersini aldığı turnuvayı çeyrek finalde bitiren takım 2010 Dünya kupasına bizim gibi gidemedi. Fakat onların gidememesi birazda önceki turnuvada safdışı bıraktıkları İngiltere ile aynı grubu düşmelerinden kaynaklandı. Elenmeye rağmen teknik adam istikrarını sürdürdüler. Bilić kaldığı yerden takımını devam ettirdi. Aslında Yunanistan'ın grubunda ben grup liderliği bekliyordum ama onlar bu fırsatı Gürcistan maçında kaçırdı. Buna rağmen 10 maçta 7 galibiyet 1 beraberlik 2 yenilgi ile 22 puan toplayan 18 gol atıp 7 gol yiyen Hırvatistan play-off'a kalan en başarılı takım. Baktığınız zaman başarıları, yaşadıkları, yükselişleri bize benzeyen bir takım. Hatta ilginçtir 4 maç oynanmış iki takım arasında 1 kez onlar Euro 96'da kazanmış, bir kez de biz normalde berabere biten turu penaltılarla atlamışız diğer maçlar berabere bitmiş. Denk kuvvetlerin mücadelesi gibi ama %51 Slaven Bilić. Neden? Öncelikle Dinamo Zagrep dışında tüm oyuncular Avrupa'da oynuyor. Takımın yıldızı Luka Modric. Sezon başında Chelsea'nin çok istediği ama Harry Rednkapp'ın bırakmadığı oyuncu orta sahanın organizatörü. Ama esas adam sağ bek Srna. Darijo Srna hem ülkesinin hem de Shakhtar'ın kaptanı. Sağ kanatta önde ve arkada oynayabilen oyuncunun en önemli özelliği duran topları çok iyi kullanması. Zaten Hırvatistan'ın en önemli silahları duran toplar. Euro 2012 elemelerinde en çok korner atan takım Hırvatistan (75 kez ile) son maçlarında da 2 golü de yan toplardan buldular. Bizim en büyük sıkıntımız, onların en büyük silahı olması büyük sorun. Takımda Srna ve Modric dışında golcü Eduardo, elemelerde takımın en golcüsü Tottenhamlı Kranjcar ve Corluka, Wolfsburglu Mandzukic, Sevillalı Rakitic ve Q.Lyonlu Lovren var. Bilić bu takımın eksiği, artısı neye ihtiyacını olduğunu en iyi bilen adam. Aslında kağıt üstünde dedidiğim gibi kafa kafaya oynamamız lazım ama esas sıkıntı 2006'dan beri iskeleti beraber oynayan oyuncular kurulu bir TAKIM var karşımızda. Bizim en sevmediğimiz şey; rakibin TAKIM olması. En sevmediğimiz bir başka durum ise Yugoslav ekolü. Al bu da onlardan. Hiddink daha önce Derwall-Piontek'in yaşadığı gibi ne oyuna ne de sonuca katkı sağlayamamasının yanında oyuncuların kötü grup performansını da katınca durum umut verici değil. İbreyi rakibe çeviriyor. Bir sıkıntıda rövanş maçının ateşli Hırvat taraftarlar önünde oynanacak olması. Bu durumda tartıya çıkınca ibre %65-%35 gibi görünse de sadece %51. Bu ibreyi düşüren daha düşürecek olan ise "İntikam duygusu". Bilić 4 senedir bu maçı bekliyorum diye bir açıklama yapmış. Bu tarz durumda genelde geri teper. Fazla motivasyon bizi 2006 play-off'unda İsviçre karşısında ne halleri sokmuştu hatırlatırım. Ancak artık millilerimizin biraz kıpırdaması lazım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder