Aslan tez konusu
Adnan Sezgin, futbol okuyanların Galatasaray"ı incelemesi gerektiğini söyledi
"19 milyon euro"ya 11 futbolcu aldık. Bu, Amerika"da tez konusu olur. Gerets"in kalması hataydı. Kalli ilk tercihti ama Yanal"la da görüştük. Gökhan Ünal ve Fatih Tekke"yi istedik. Gago"yu 10 milyon euro"ya alamadık, 3 ay sonra Real 20.5 milyon euro ödedi!"
Futbol okuyanlar bizi incelemeli
Tolga: Peki Futbol sevenler seni ne yapmalı????
GALATASARAY"DA Futbol A.Ş. Genel Müdürü Adnan Sezgin, Futbol Extra Dergisi"ne çok çarpıcı bir röportaj verdi. İşte Sezgin"den müthiş sözler: "Futbol üzerine eğitim yapanlar, gelip Galatasaray"ı incelemeli. Geçen seneki kadronun bonservisler haricinde kulübe maliyeti 17.4 milyon euroydu. Bu sene 19 milyon euro. 11 futbolcu alıyorsun ve 1.6 milyon euroyla bu kadroyu kuruyorsun. Bu Amerika"da tez konusu olur. 5 seneyi garanti altına alacağız".
Tolga: 5 sene garanti kısmı hakkaten doğru. sahasında 5-2 küme düşen takıma kaybetmeK, Balkan'ların köy takımlarınI yenememek, ezeli rakiplerine sürekli kaybetmek...Garantii
Şampiyonluk zararımıza oldu!
"ŞAMPİYONLUK yarışı Fener"le bizim aramızda geçer, biz kazanırız. Yeni bir takımla buralara geldiysek, başarılıyız. Çok çok iyi olmaya aday bir takımız. Geçen sezon bu uyumu yakalayamadık ve hamle yapamadık. 2 yıl önceki şampiyonluk bize 6 ay kaybettirdi. Çünkü gerekli radikal hamleleri yapamadık. Takımı bozmak istemedik".
Tolga: Ulan hep bahane hep bahane
Ersun Yanal"e ret!
"GEÇEN yıl Gerets"le yola devam etmemiz yanlıştı, hata yaptık. Feldkamp ilk tercihimizdi. Ersun Yanal ile de görüşmeler yapıldı. Ama kendisine en son olmayacağını söyledim. Feldkamp ismi lig bitmeden çok önce belliydi. Ama onu ikna etmek kolay olmadı. Başta sancılar çekti. Ama şimdi o da biz de mutluyuz. Barış ve Serkan"ı Şekerspor"da bulmuştum. Ali Bilgin"i Essen"de izledim, beğenmedim. Barış"ın transferi bir ara çıkmaza girdi ama araya Feldkamp girince halloldu".
Gago bizim olabilirdi
"2 gün geç kalsaydık Linderoth, Fransa"da olacaktı. Müthiş bir hava trafiği yaşadık bu transferde. Nonda için kulübü 2 milyon euro istedi, masadan kalktık. Bir gün sonra çağırdılar ve istediğimiz şartlara, "Evet" dediler. Gökhan Ünal"ı da istedik, Kayseri ile masaya oturduk. Ama bu sene vermeyeceklerini söylediler. Fatih Tekke"yi de istedik ama bonservisi pahalıydı. Boca Juniors"tan Gago"yu istedik. 10 milyon euroya kadar düştüler. Ama bu rakam bize ağır geldi. 3 ay sonra Real Madrid, Gago"yu 20.5 milyon euroya aldı."
Tolga: Gago Real Madrid'de nefret ettiğim tek adam. İştr Adnan'ın futbol bilgisi bu. En dandik adamı bulmuş. Ayıp olacak belki ama Fener'deki Selçuk Gago'yu alır ters çevirir cebine koyar.
Kalli, Lincoln"ü sonra öğrendi!
Adnan Sezgin, "Transferi bitirdik ve Kalli"nin sonra haberi oldu. Lincoln bizim için Schalke"ye rest çekti ve Galatasaray büyük kára geçti. İyi ki onu almışız" dedi
GALATASARAY"DA Futbol A.Ş. Genel Müdürü Adnan Sezgin, Lincoln transferinde bilinmeyen bir gerçeği açıkladı. Lincoln"un transferinin, Feldkamp"ın isteği doğrultusunda mı gerçekleştiği sorusu üzerine Sezgin, "Hayır. Feldkamp"ın Lincoln"ün transferinin en sonunda haberi oldu. Bugün "İyi ki Lincoln"ü almışız" diyorum. Schalke 10 milyon euro istedi, 8"e düştü. Biz de masadan kalktık ve hemen Brezilya"ya gittim ve Lincoln"e Galatasaray"ı anlattım. O da Andreas Müller"i aradı ve "Bir daha beni aramayın. Artık Galatasaraylıyım ya da futbolu bırakıyorum" restini çekti. Sonra da 5 milyon euroya işi bitirdik. Benim hiç hesapta yokken Almanya"dan Brezilya"ya gitmem, kulübe sadece bu transferden 3.8 milyon euro tasarruf sağladı. Lincoln"ün bize dört yıllık maliyeti, yaklaşık 13 milyon euro. Menajerine de 300 bin euro verdik" ifadelerini kullandı.
Tolga: BABABABBA PAŞA'YA BAK Sen!!!
Yıldızları kaçırdık
ADNAN Sezgin, "Lincoln, Juninho ve Riquelme"den birisini alacaktık. İlk olarak şubatta Juninho için Brezilya"ya gittim. Ancak bir taraftan da Lincoln ile görüşüyordum. Şilili Suazo için de çok uğraştım. Heerenveen"deki Alves için kulübü çok para istedi. Grafite ile para konusunda anlaşamadık. Postiga ile her konuda anlaştım ancak eşi gelmek istemedi ve transfer olmadı" dedi.
Tolga: Yahu alamadık edemedik bıktık be bu ne biçim açıklama, Haldun diyomuydu alamadık edemedik diye.
Git tezini bitir sen. Bu arada Galatasaray'da bitti!!!
19 Ağustos 2010 Perşembe
14 Ağustos 2010 Cumartesi
Galatasaray'a Söylesinler Ligin Adı Değişti: "Spor Toto Süper Lig" Oldu.
Yeni sezonda yazılarıma devam ediyorum. Efendim geçen gün ligtv'de yayınlanan bir programda dört büyükleri tartışıyorlardı. Sevgili Sinan Engin, Beşiktaş'ın iyi transferler yaptığını aynı zamanda dünya çapında bir teknik adamı takımın başına getirdiğini ve bunların övgüye şayan olduğundan hatta ligin en sükseli takımının Beşiktaş olduğundan bahsediyordu. Ancak sonuna da şunu ekledi: "Sayın Schuster orta sahayı Guti-Ernst-Delgado ile kurarsa çok sıkıntı çeker, her zaman kaleciler müthiş maçlar çıkartmaz. Bizim ligimiz zordur rakipleri tanımıyor, birisinin bunları hocaya aktarması gerekir" dedi. Gerçekten sayın Engin'in görüşlerine sonuna kadar katılıyorum. Ligimiz gün geçtikçe zorlaşıyor. Yerli antrenörler artık birçok alanda ilerlediler. Maddi imkan bulan yönetimler yerli-yabancı iyi transferler yapıyor, kulüplerini güzel yönetiyolar. Büyük takımlar ise fark yaratan isimleri bulmakta zorlanıyor. Altyapıdan bulunamayan yetenekler (Arda hariç), yurtdışından da artık gelmiyor (Guti ve Q7 hariç). Kaliteli isimler artık Rusya ve Yunan ligine gidiyor, Brezilyalılar ise ülkelerine dönmeye başladı. O halde şu yapılabilir mi? Ajax veya Manu modeli gibi. Sistemin içinde yetişecek oyuncular ile takım halinde fark yaratma. Aslında bu daha iyi. Galatasaray'da bunu yapsın diye Rijkaard'ı getirdi ama bir hata yaptı. Yönetim hala aynı hatayı devam ettiriyor. Rijkaard rakibe önlem almıyor. Rakibi önemsemiyor, lütfedip bir maçına bakmıyor. İddaa ediyorum bugün Galatasaray'ın başında hangi yerli antrenör olursa olsun Sivasspor'da Ceyhun Eriş var aman ona şut attırmayın, döndürmeyin, ara pası vermesine engel olun derdi.Fakat Rijkaard nerden bilsin bizim Evliya Çelebi Ceyhun'u! Haliyle takım oyundan 2.yarıda düşünce, o anda da skor üstünlüğü olmayınca Ceyhun şov yaptı.
Gerekli transferleri yapamayan bir takım Galatasaray, Sivasspor kadar iyi çalışmamış bir takım Galatasaray.Doğal olarak sahada ne yapsın. Kabak gibi belli Sivasspor'un kondüsyonu daha iyi. Yahu adama sormazlar mı sen ne idmanı yaptın diye! Neymiş efendim "Takım henüz hazır değilmiş" eeeeheheh olmaz tabi sen sezonu 5 Temmuz'da aç, sonrada hazır olma olamazsın beyfendi olamazsın. Şampiyon olmuş takım 28 Haziran'da sezonu açıyor, paşalar 50 küsür gün tatil yaptı 5 Temmuzda sezonu açtı sonuç ortada.
Yukarıda anlattığım gibi artık işler değişti. Ey Adnan Polat, Ey Adnan Sezgin. 90 Dakika boyunca ne yaptınız merak ediyorum. Suçu kimde buldunuz. Rijkaard?, hakem Abitoğlu?, yok yok Mustafa Sarp?, Ali Turan? aaa belki de uzun saçlı neydi adı onun Üstünel mi yoksa? Kalli de olabilir? Lincoln o golü niye atamadı dimi? :) Evet suç bunlarda gerçekten!
Ligin adı değişti, Maçların artık tamamı canlı yayında, Uefa Kupasının adı bile değişti, web siteleri yenilendi ama tek değişmeyen Galatasaray'ın serbest düşmesi. Sayın Polat ve ekibi görevde kaldığı dönemde kulübü sportif, kurumsal, amatör, finansal hiçbir alanda ileriye götüremedi. Tek başarılı olduğu yan var o da her sene farklı renkte forma üretmek oldu :)
Gerekli transferleri yapamayan bir takım Galatasaray, Sivasspor kadar iyi çalışmamış bir takım Galatasaray.Doğal olarak sahada ne yapsın. Kabak gibi belli Sivasspor'un kondüsyonu daha iyi. Yahu adama sormazlar mı sen ne idmanı yaptın diye! Neymiş efendim "Takım henüz hazır değilmiş" eeeeheheh olmaz tabi sen sezonu 5 Temmuz'da aç, sonrada hazır olma olamazsın beyfendi olamazsın. Şampiyon olmuş takım 28 Haziran'da sezonu açıyor, paşalar 50 küsür gün tatil yaptı 5 Temmuzda sezonu açtı sonuç ortada.
Yukarıda anlattığım gibi artık işler değişti. Ey Adnan Polat, Ey Adnan Sezgin. 90 Dakika boyunca ne yaptınız merak ediyorum. Suçu kimde buldunuz. Rijkaard?, hakem Abitoğlu?, yok yok Mustafa Sarp?, Ali Turan? aaa belki de uzun saçlı neydi adı onun Üstünel mi yoksa? Kalli de olabilir? Lincoln o golü niye atamadı dimi? :) Evet suç bunlarda gerçekten!
Ligin adı değişti, Maçların artık tamamı canlı yayında, Uefa Kupasının adı bile değişti, web siteleri yenilendi ama tek değişmeyen Galatasaray'ın serbest düşmesi. Sayın Polat ve ekibi görevde kaldığı dönemde kulübü sportif, kurumsal, amatör, finansal hiçbir alanda ileriye götüremedi. Tek başarılı olduğu yan var o da her sene farklı renkte forma üretmek oldu :)
8 Mayıs 2010 Cumartesi
Kapattık Abi
Mayıs ayının 2.Cumartesi günü. Hava çok güzel, ne çok sıcak ne çok soğuk. Paranız ve Vaktiniz var ne yaparsınız: Altenatifler 1-Boğaz kıyısına gidilebilir sıcak veya soğuk bişiler yudumlanabilir. 2-Taksim, Kadıköy, Bakırköy vs..bilimum mekanlarda gezilebilir 3-almadıysanız annenize hediye alabilirsiniz 4-eş dostla spor yapabilirsiniz mesela bisiklet, çayırda frizbe oynamak gibi 5-ha bi de para verip maça gidebilirsiniz
Eğer 5.ci seceneği secip bu güzel havada Ali Sami Yen'e gelip güzel bir maç seyredeyim dediyseniz üzgünüm zaman makinası elimde yok! seçeneklerinizi bir daha ki sefere iyice gözden geçirin. Aman ha Polatlı Ardalı Franklı Jo Alvesli bi takıma güvenmeyin paranızı zamanınızı heba etmeyin...
Yahu arkadaş bari bu maçı alın. Koskoca sezon şu takım bir tane önemli maçı kazanamadı yahu. Nasıl olur ben anlamadım. Fenerbahçe maçları fiyasko hadi tamam, Avrupa kupası en önemli maçlar Atletico Madrid tam bir fiyasko baştan aşağı (yönetim, teknik ekip, oyuncular) , Türkiye kupası kepazelik, Bursaspor maçı rezalet. Bir tebessüm için stada gelmiş taraftarın bari onu sevindir yooooooookkkkk KAPATTIK ABİ diyolar futbolcu müsvetteleri.
Utana utana yerin dibine girdi taraftar. Ayıptır kardeşim. Beşiktaş puanı eşitledi. Haftaya Galatsaray'ı geçse geçen sene 5.ci bitirdi bu takım diyen sayın Rijkaard efendim aynı tarihte sezonu açacak. Yani anlayacağınız geçen sezon 5.ci olmakla bu sezon 4.cü olmak aynı şey. 90 Dakika maçı izledim sahada bi Necati vardı bi de sarı-kırmızı bi takım şahıslar. Neden Necati bu takımdan gitti açıklamadılar sanırım iyi oyuncu ondandır. 40 yıllık Veysel 10 saniyede golü attı da kel gözüktü, darısı haftaya Gençlerbirliği'ne.
GALATASARAY DEFTERİNİ BU SEZON KAPATTIK ABİİİİ.....
Eğer 5.ci seceneği secip bu güzel havada Ali Sami Yen'e gelip güzel bir maç seyredeyim dediyseniz üzgünüm zaman makinası elimde yok! seçeneklerinizi bir daha ki sefere iyice gözden geçirin. Aman ha Polatlı Ardalı Franklı Jo Alvesli bi takıma güvenmeyin paranızı zamanınızı heba etmeyin...
Yahu arkadaş bari bu maçı alın. Koskoca sezon şu takım bir tane önemli maçı kazanamadı yahu. Nasıl olur ben anlamadım. Fenerbahçe maçları fiyasko hadi tamam, Avrupa kupası en önemli maçlar Atletico Madrid tam bir fiyasko baştan aşağı (yönetim, teknik ekip, oyuncular) , Türkiye kupası kepazelik, Bursaspor maçı rezalet. Bir tebessüm için stada gelmiş taraftarın bari onu sevindir yooooooookkkkk KAPATTIK ABİ diyolar futbolcu müsvetteleri.
Utana utana yerin dibine girdi taraftar. Ayıptır kardeşim. Beşiktaş puanı eşitledi. Haftaya Galatsaray'ı geçse geçen sene 5.ci bitirdi bu takım diyen sayın Rijkaard efendim aynı tarihte sezonu açacak. Yani anlayacağınız geçen sezon 5.ci olmakla bu sezon 4.cü olmak aynı şey. 90 Dakika maçı izledim sahada bi Necati vardı bi de sarı-kırmızı bi takım şahıslar. Neden Necati bu takımdan gitti açıklamadılar sanırım iyi oyuncu ondandır. 40 yıllık Veysel 10 saniyede golü attı da kel gözüktü, darısı haftaya Gençlerbirliği'ne.
GALATASARAY DEFTERİNİ BU SEZON KAPATTIK ABİİİİ.....
5 Mayıs 2010 Çarşamba
Top Harbi Olsaydı, Yuvarlak Olmazdı.
Top harbi olsaydı, yuvarlak olmazdı. Her birine bi yamuk yapıyor işte: kimine deplasmanda 10 yıl kazanmak haram, kimine 27 yıl kupayı kazanmak, kimine 7 yılda 1 şampiyonluk, kimine 23 yıl...Bugün yine tarihi bir kupa finali oynandı.
Her açıdan tarihiydi. 1983 yılından beri kupayı kazanamayan Fenerbahçe açısından, Son 6 yılda 4.kez-son 10 yılda 5.kez-27 yılda 7.kez finale gelen ve kazanamayan Fenerbahçe açısından, maçın tarihinin 5 Mayıs'a tekabül etmesi (Şenol Güneş döneminde şampiyonluğa en çok yaklaşıtığı yıl olan 1996'da Fenerbahçe'nin deplasmanda Trabzonspor'u yendiği ve şampiyonluğu aldığı maç) Trabzonspor açısından, sezonun son haftası Fenerbahçe'nin sahasında Trabzonspor ile oynacağı açısından, Avrupa ligi ön eleme turlarının sıralaması Trabzonspor, Galatasaray ve Beşiktaş açısından , Şanlıurfa'da oynanan ilk final olması açısından, 10 yıl sonra gündüz final oynanması açısından, 27 yıl sonra Fenerbahçe'nin duble yapma şansı (diğer rakiplerine en büyük benim demesi yani) yakalaması açısından tarihiydi.
Son haftalarda gol yemeden 1-0 kazanıp puanları cebe indiren Fenerbahçe favoriydi. Eskişehirspor maçında gösterdiği performansın karşısında Trabzonspor Ankara deplasmanında dökülmüştü. Fenerbahçe sol bek Andre Santos dışında tam kadroydu. Trabzonspor ise maça hücumcu bir kadro ile çıktı. Burak-Selçuk-Colman-Engin dörtlüsü hücumu seven ama pek geri dönmeyen amiane tabirler yumuşak bir ortasahaydı. Fenerbahçe orta sahada Emre-Selçuk-Topuz ile üstünlük kurabilirdi. Fakat kazın ayağı öyle değil....
10 yıldır sahasında yendiği Galatasaray maçları sonunda gazetelerde "öğrenilmiş caresizlik" naaraları atanların hatta öss sorularına konu olan mevzuunun tamı tamına aynısı Fenerbahçeli oyuncularda vardı. Sanki derbi maçlarında rakibi ezen Fener gitmiş kuzuya dönmüştü. İlk 30 dakika kaleye 1 tane bile şut atmadılar. Trabzonspor ise ilk yarıyı 14 şutla geçti. 2.Yarıda değişen bi şey olmadı. Fenerbahçe kaptanın bireysel yetenekleri ile aradığı golü buldu. Tam zamanında gelmişti gol. Trabzonspor'un oyunu forse etmesi nedeniyle yorulacağı anlardı. Son dönem performansı ile Fenerbahçe'nin artık maçı vermez denilen noktaya gelindi. Fakat işte ne olduysa oldu. Trabzonspor geldi bir vurdu direkten döndü, bir daha vurdu gol oldu. Golden sonra maç dengelendi hem Fenerbahçe hem de Trabzonspor öne geçme fırsatları yakaladı ama Deivid ve Burak bunları gole çeviremedi. Derken bir kontraatakta sahneye Engin Baytar çıktı ve avantajı getirdi. Golden sonra Fenerbahçe şuursuz bastırdı ama gol gelmedi ardından Colman noktayı koydu.
Alkışlanması gereken bence Şenol Güneş'tir. Şenol Güneş, Türk futbolunun içinde var olduğu için övünüyorum. 2003'de konuşmayı bilmiyor diye milli takımından gönderilen Şenol hoca yurtdışından kendi müthiş geliştirmiş. Hem maç öncesi hem maç sonrası, hem rakibine hem oyuncusuna hem taraftarlara çok önemli mesajlar verdi. Burak Yılmaz ve Engin gibi haşarı-yetenekli oyunculara sahip çıktı kazandı ve sonuçta başarılı oldu. Ama bence en önemlisi; kimilerine göre korkak, kimilerine göre sağlamcı Daum'un aksine, Mourinho vari (Etoo-Milito nası savunma yaptı Barça maçında) bir tarzda hücumculardan koşan-kazanan-pres yapan ve sonuçta kazandığını iyi kullanan bir takımla korkmadan savaştı ve istediğini aldı.
Her açıdan tarihiydi. 1983 yılından beri kupayı kazanamayan Fenerbahçe açısından, Son 6 yılda 4.kez-son 10 yılda 5.kez-27 yılda 7.kez finale gelen ve kazanamayan Fenerbahçe açısından, maçın tarihinin 5 Mayıs'a tekabül etmesi (Şenol Güneş döneminde şampiyonluğa en çok yaklaşıtığı yıl olan 1996'da Fenerbahçe'nin deplasmanda Trabzonspor'u yendiği ve şampiyonluğu aldığı maç) Trabzonspor açısından, sezonun son haftası Fenerbahçe'nin sahasında Trabzonspor ile oynacağı açısından, Avrupa ligi ön eleme turlarının sıralaması Trabzonspor, Galatasaray ve Beşiktaş açısından , Şanlıurfa'da oynanan ilk final olması açısından, 10 yıl sonra gündüz final oynanması açısından, 27 yıl sonra Fenerbahçe'nin duble yapma şansı (diğer rakiplerine en büyük benim demesi yani) yakalaması açısından tarihiydi.
Son haftalarda gol yemeden 1-0 kazanıp puanları cebe indiren Fenerbahçe favoriydi. Eskişehirspor maçında gösterdiği performansın karşısında Trabzonspor Ankara deplasmanında dökülmüştü. Fenerbahçe sol bek Andre Santos dışında tam kadroydu. Trabzonspor ise maça hücumcu bir kadro ile çıktı. Burak-Selçuk-Colman-Engin dörtlüsü hücumu seven ama pek geri dönmeyen amiane tabirler yumuşak bir ortasahaydı. Fenerbahçe orta sahada Emre-Selçuk-Topuz ile üstünlük kurabilirdi. Fakat kazın ayağı öyle değil....
10 yıldır sahasında yendiği Galatasaray maçları sonunda gazetelerde "öğrenilmiş caresizlik" naaraları atanların hatta öss sorularına konu olan mevzuunun tamı tamına aynısı Fenerbahçeli oyuncularda vardı. Sanki derbi maçlarında rakibi ezen Fener gitmiş kuzuya dönmüştü. İlk 30 dakika kaleye 1 tane bile şut atmadılar. Trabzonspor ise ilk yarıyı 14 şutla geçti. 2.Yarıda değişen bi şey olmadı. Fenerbahçe kaptanın bireysel yetenekleri ile aradığı golü buldu. Tam zamanında gelmişti gol. Trabzonspor'un oyunu forse etmesi nedeniyle yorulacağı anlardı. Son dönem performansı ile Fenerbahçe'nin artık maçı vermez denilen noktaya gelindi. Fakat işte ne olduysa oldu. Trabzonspor geldi bir vurdu direkten döndü, bir daha vurdu gol oldu. Golden sonra maç dengelendi hem Fenerbahçe hem de Trabzonspor öne geçme fırsatları yakaladı ama Deivid ve Burak bunları gole çeviremedi. Derken bir kontraatakta sahneye Engin Baytar çıktı ve avantajı getirdi. Golden sonra Fenerbahçe şuursuz bastırdı ama gol gelmedi ardından Colman noktayı koydu.
Alkışlanması gereken bence Şenol Güneş'tir. Şenol Güneş, Türk futbolunun içinde var olduğu için övünüyorum. 2003'de konuşmayı bilmiyor diye milli takımından gönderilen Şenol hoca yurtdışından kendi müthiş geliştirmiş. Hem maç öncesi hem maç sonrası, hem rakibine hem oyuncusuna hem taraftarlara çok önemli mesajlar verdi. Burak Yılmaz ve Engin gibi haşarı-yetenekli oyunculara sahip çıktı kazandı ve sonuçta başarılı oldu. Ama bence en önemlisi; kimilerine göre korkak, kimilerine göre sağlamcı Daum'un aksine, Mourinho vari (Etoo-Milito nası savunma yaptı Barça maçında) bir tarzda hücumculardan koşan-kazanan-pres yapan ve sonuçta kazandığını iyi kullanan bir takımla korkmadan savaştı ve istediğini aldı.
26 Nisan 2010 Pazartesi
Sad But True
Süper Lig'in son 2 sezonunda en pahalı takım kim? Galatasaray. Bakıyoruz bu takım hangi kupaları almış. Süper Lig'de geçen sezon 5.ci, bu sezon 3.cü olmuş, Türkiye kupasında 2 sezonda da çeyrek finalde anadolu takımına elenmiş, Avrupa kupalarında (Şampiyonlar ligi hak getire, Avrupa Liginde gruptan çıkmayanı dövüyorlar) gruptan çıkmış bir kez 4.turda, 1.kez de 3.tur elenmiş. Hatta her iki turda da eleme fırsatı sahasına kadar gelmiş ama teknik adam-oyuncu hataları ile son dakikada tur elden gitmiş. Kupa demiştim bir kaç satır önce heh son 2 sezonda 1 tane nazarlık var: 2008 Ağustos ayı Kayserispor'a karşı alınan TFF Süper Kupası.
Hadi kupa başarısı yok diyelim ki kadro oluşturuluyor. Oh ne ala! Bakıyoruz yerli 4 tane stoper takımda hiçbiri oynamıyor. Neill-Hakan Balta tandemde, gerçek mevkii sağ bek olan Uğur yedek kulübesinde yerinde açıktan bozma Sabri var. Sol bekte aynısı kiralık Caner bekte gerçek yeri açık. Kaleci desen yabancını oynatmıyorsun yerlilerden yaşlısını oynatıyorsun genç hala kulübede. Orta sahaya gel Keita tamam yerinde iyi, sol bekte bir genç çocuk var kiralık ne işe yaradığını ben daha bulamadım. Asist yapıyor, arkadaşları atamıyor pozisyona giriyor kendi atamıyor neyse. Mustafa Sarp-Mehmet Topal desen ikisini toplayınca bir adam zor ediyor. Elano Blumer son dönemlerin en büyük fiyaskosu oldu. Kewell ayıp, Arda kayıp :) Bakıyoruz forvette Baros bi tane Jo ise alemde. Ayhan kulübede, Barış tribünde, Aydın ve Serdar kirada. Sonuç olarak takımda elle tutulur 4 tane oyuncu var: Neill - Hakan Balta - Keita - Baros. Hal böle olunca sonuçlarda üstteki gibi oluyor. Teknik adamdan hiç bahsetmedim bile...
Acı ama gerçek. Galatasaray yönetimi son 2 sezonda Skibbe, Meira, De Sanctis, Caner, Nonda (gitmesi)-Kewell (kalması), Leo Franco, Caner, Gökhan Zan, Elano, Jo Alves ve Giovani Dos Santos transferleri ile çuvallamıştır. Sezonun en önemli maçı olan Fenerbahçe karşılaşması öncesi kongreye dalan, 23 yaşında adama hem kaptanlık hem 10 numara verip sorumluluğun altında ezen, taraftarı ve kulübü organize edemeyen yönetim ancak gider Kasımpaşa'nın fahiş bilet fiyatlarını protesto etmek için açık tribünde oturur. Fenerbahçe yönetimi ise napar en önemli maçında tribün desteğine ihtiyacı olduğunu bilir, üzerine düşen görevi yapar gider biletlerin hepsini kapatır. Biletleri de uygun fiyata taraftarına ulaştırır. Bunu gören futbolcuda napar eder 1-0'da olsa maçı alır düdüğü çalar.
Hadi kupa başarısı yok diyelim ki kadro oluşturuluyor. Oh ne ala! Bakıyoruz yerli 4 tane stoper takımda hiçbiri oynamıyor. Neill-Hakan Balta tandemde, gerçek mevkii sağ bek olan Uğur yedek kulübesinde yerinde açıktan bozma Sabri var. Sol bekte aynısı kiralık Caner bekte gerçek yeri açık. Kaleci desen yabancını oynatmıyorsun yerlilerden yaşlısını oynatıyorsun genç hala kulübede. Orta sahaya gel Keita tamam yerinde iyi, sol bekte bir genç çocuk var kiralık ne işe yaradığını ben daha bulamadım. Asist yapıyor, arkadaşları atamıyor pozisyona giriyor kendi atamıyor neyse. Mustafa Sarp-Mehmet Topal desen ikisini toplayınca bir adam zor ediyor. Elano Blumer son dönemlerin en büyük fiyaskosu oldu. Kewell ayıp, Arda kayıp :) Bakıyoruz forvette Baros bi tane Jo ise alemde. Ayhan kulübede, Barış tribünde, Aydın ve Serdar kirada. Sonuç olarak takımda elle tutulur 4 tane oyuncu var: Neill - Hakan Balta - Keita - Baros. Hal böle olunca sonuçlarda üstteki gibi oluyor. Teknik adamdan hiç bahsetmedim bile...
Acı ama gerçek. Galatasaray yönetimi son 2 sezonda Skibbe, Meira, De Sanctis, Caner, Nonda (gitmesi)-Kewell (kalması), Leo Franco, Caner, Gökhan Zan, Elano, Jo Alves ve Giovani Dos Santos transferleri ile çuvallamıştır. Sezonun en önemli maçı olan Fenerbahçe karşılaşması öncesi kongreye dalan, 23 yaşında adama hem kaptanlık hem 10 numara verip sorumluluğun altında ezen, taraftarı ve kulübü organize edemeyen yönetim ancak gider Kasımpaşa'nın fahiş bilet fiyatlarını protesto etmek için açık tribünde oturur. Fenerbahçe yönetimi ise napar en önemli maçında tribün desteğine ihtiyacı olduğunu bilir, üzerine düşen görevi yapar gider biletlerin hepsini kapatır. Biletleri de uygun fiyata taraftarına ulaştırır. Bunu gören futbolcuda napar eder 1-0'da olsa maçı alır düdüğü çalar.
24 Nisan 2010 Cumartesi
Forman İçin Oyna, Bizim İçin Oyna, Kendin İçin Oyna
Bir tezahürat vardır: "Arman İçin Oyna, Forman İçin Oyna, Bizim İçin Oyna, Ölümüne Oyna" diye. Pek sevdiğim bir tezahürattır. Hani İngiltere liglerinde küme düşmesi kesinleşen takımların bile son maçta bir galibiyet almak için uğraşması veya Alman takımlarının 5-0 öndeyken bile tekmeye kafayı sokması sanki maç 0-0 gibi panzerlik yapmasını hatırlatır.
Nedendir bilinmez bizim takımlarda böyle güzel huylar azdır. Aslında artması gerekir. Tezahüratta dedği gibi bari tribüne gelen seyircin için oyna. Oyna ki o zevk alsın, oyna ki seneye kadroda yerin garanti olsun, oyna ki kendini göster istatistiklerini arttır. Dün gece de işte Beşiktaş takımında 2 oyuncu vardı: Bobo ve Holosko. Bobo geçen hafta tarihi penaltıyı kaçırmış, geceyi uykusuz geçirmiş hatta arkadaşı hatırına penaltı atmadı damgası vurulmuş halde maça çıktı. Bakıyoruz 1 gol-1 asist maçı tamamlıyor. Neden? Çünkü kariyerinde hiçbir sezonda 12 golü yok. Bobo diyorki bari kariyer rekorumu kırayım, bari gol atayım da geçen hafta yazanlara kapak olsun, bari iyi oynayayımda fırsat kaçmasın, aldığım parayı helal edeyim. Öteki yanda Holosko var. Tarihinde ilk kez Slovakya Milli takımı Dünya kupasına gidiyor. Jenerasyon olarak sanırım bir daha da zor giderler turnuvaya. Holosko bu fırsatı kaçırmak istemiyor. Bir nevi kendi için oynuyor. Ama ne olursa olsun oynuyor. Kaç gol kaçırdı dün? Nerden baksan 3 gol var. 1 tane de attı 4 gol pozisyonu. Sonuç olarak efektif bir maç çıkardı. Bu oyuncuların yanına İbrahim Üzülmez, Sivok ve Uğur İnceman eklenince maç 2-2 bitti. Sivasspor kazanmayı hakketti mi? Bence hayır. Sonuç idealdir.
İşin ilginç yanı 5 sezondur Sivasspor deplasmanda Beşiktaş'a yenilmiyor. İlk 3 maçta kazanan kırmızı-beyazlı takım 2 sezondur berabere kalıyor. Beşiktaş ise deplasmanda Sivasspor'a yenilmedi. Toplam 5 maçta 4 galibiyet 1 beraberlikle 13 puan. İstatistik bozulmadı. Beşiktaş 3 maçtır kazanamıyordu oldu 4. Sivasspor hükmen maç hariç 3 kez berabere kalmıştı o da oldu 4.
Sonuç olarak geçen sezon kadro itibariyle mucize yaratan Beşiktaş bu sezon en iyi ihtimalle 4.sırada ligi tamamlayacak. Mustafa Denizli olmasa bu noktayı da zor görürlerdi ya neyse. Seneye neler olur bilmem ama Nobre ve Nihat başta olmak üzere siyah-beyazlı oyuncuların forması için, arması için, taraftarı için oyması lazım. Taraftarın maç öncesi oyuncu ve teknik ekibi bağırına basması gibi onlarında gerekeni yapması lazım. İşte o zaman sayın Denizli'nin dediği gibi "sonuçlar önemli değil, hallederiz, kuş kafese girer" sözleri anlam kazanır.
Nedendir bilinmez bizim takımlarda böyle güzel huylar azdır. Aslında artması gerekir. Tezahüratta dedği gibi bari tribüne gelen seyircin için oyna. Oyna ki o zevk alsın, oyna ki seneye kadroda yerin garanti olsun, oyna ki kendini göster istatistiklerini arttır. Dün gece de işte Beşiktaş takımında 2 oyuncu vardı: Bobo ve Holosko. Bobo geçen hafta tarihi penaltıyı kaçırmış, geceyi uykusuz geçirmiş hatta arkadaşı hatırına penaltı atmadı damgası vurulmuş halde maça çıktı. Bakıyoruz 1 gol-1 asist maçı tamamlıyor. Neden? Çünkü kariyerinde hiçbir sezonda 12 golü yok. Bobo diyorki bari kariyer rekorumu kırayım, bari gol atayım da geçen hafta yazanlara kapak olsun, bari iyi oynayayımda fırsat kaçmasın, aldığım parayı helal edeyim. Öteki yanda Holosko var. Tarihinde ilk kez Slovakya Milli takımı Dünya kupasına gidiyor. Jenerasyon olarak sanırım bir daha da zor giderler turnuvaya. Holosko bu fırsatı kaçırmak istemiyor. Bir nevi kendi için oynuyor. Ama ne olursa olsun oynuyor. Kaç gol kaçırdı dün? Nerden baksan 3 gol var. 1 tane de attı 4 gol pozisyonu. Sonuç olarak efektif bir maç çıkardı. Bu oyuncuların yanına İbrahim Üzülmez, Sivok ve Uğur İnceman eklenince maç 2-2 bitti. Sivasspor kazanmayı hakketti mi? Bence hayır. Sonuç idealdir.
İşin ilginç yanı 5 sezondur Sivasspor deplasmanda Beşiktaş'a yenilmiyor. İlk 3 maçta kazanan kırmızı-beyazlı takım 2 sezondur berabere kalıyor. Beşiktaş ise deplasmanda Sivasspor'a yenilmedi. Toplam 5 maçta 4 galibiyet 1 beraberlikle 13 puan. İstatistik bozulmadı. Beşiktaş 3 maçtır kazanamıyordu oldu 4. Sivasspor hükmen maç hariç 3 kez berabere kalmıştı o da oldu 4.
Sonuç olarak geçen sezon kadro itibariyle mucize yaratan Beşiktaş bu sezon en iyi ihtimalle 4.sırada ligi tamamlayacak. Mustafa Denizli olmasa bu noktayı da zor görürlerdi ya neyse. Seneye neler olur bilmem ama Nobre ve Nihat başta olmak üzere siyah-beyazlı oyuncuların forması için, arması için, taraftarı için oyması lazım. Taraftarın maç öncesi oyuncu ve teknik ekibi bağırına basması gibi onlarında gerekeni yapması lazım. İşte o zaman sayın Denizli'nin dediği gibi "sonuçlar önemli değil, hallederiz, kuş kafese girer" sözleri anlam kazanır.
20 Nisan 2010 Salı
Bilica'nın Kazdığı Kuyuya Türk Futbolu Düşmüştür.
Derbi öncesi en çok konuşulan hakem Hüseyin Göçek'ti. Derbi sonrası ise yanına partner aldı hakem: Fabio Bilica. Sezon başında görüşümüz Fenerbahçe forması giyecek kadar kaliteli olmadığı idi. Gerçekten dediğimiz gibi oldu. Öncelikle şunu söyleyeyim Uğur İnceman'a yaptığı müdahele ile yukarıdaki görüşümüzü tescil etti. Penaltıdan önce yaptığı hareketler ise tam bir rezalet oldu. Koskoca Fenerbahçe'nin hatta dört büyüklerin oyuncusu böyle bir hareket yapar mı? Hıncal gibi söyleyeyim: " aklımmm almıyor"
Maçın teknik analizine gelince. Beşiktaş'ın Trabzonspor deplasmanında kazandığı gibi bir taktikle oynayacağını düşünmüştüm. Hatta ilk yarı beraberlik olur 2.yarıda sonuç değişir diye düşündüm. Fakat futbol böyle öngörülebilen bir spor değil. Alın İşte 2.dakika Alex sahneye çıktı, uzaktan net vurdu golü attı. Böylece Beşiktaş'ın tek kozu elinden gitti. İlk yarı Fenerbahçe maçı kopartabilecek 2 fırsat daha yakaladı. Guiza ve Alex golleri atamadı, Beşiktaş ise ilk yarıda kaleye isabetli bir şut bile atamadı. Zaten Beşiktaş'ın bu sezon ilk golü yediği 8 maçta sadece 5 puan aldığı göz önüne alınırsa bu hali normal karşılanabilir. Mustafa Denizli 2.yarı başında yine sürpriz yaptı. Holosko yerine oyuna Uğur İnceman'ı soktu. Orta sahada üstünlük kurmak istedi ve aradığı fırsatı sadece 1 kez yakaladı. İşte o fırsatı İsmail Köybaşı nefis değerlendirdi önde yakalanan Fener savunmanın arasına topu bıraktı, Uğur topa iyi vuramadı fırsat kaçarken Bilica hediyeyi verdi. Beşiktaş için maç boyunca bulunmaz fırsat geldi. Bobo topu öteki köşeye atsa belki de bugün başka şeyler konuşuyor olurduk. Neyseki vuruş gol olmadı ve sonuçta Fenerbahçe kazandı. Açıkcası ben maçtan zevk almadım. Maçla ilgili en güzel yorumları bence Cem Yılmaz ve Yüksel Aytuğ yapmış vaktiniz-fırsatınız varsa okuyun. İyi futbolu zaten çoktan geçtim bari heyecan olsaydı. Ama bakıyorum son 4 haftada oynanan 2 derbide berbattı. Bu oyuncular ancak kırmızı kart görürler yeri-penaltı noktasını tekmelerler. Futbolumuz bu halde işte Bilica'nın kazdığı kuyunun içinde kaldı.
Maçın teknik analizine gelince. Beşiktaş'ın Trabzonspor deplasmanında kazandığı gibi bir taktikle oynayacağını düşünmüştüm. Hatta ilk yarı beraberlik olur 2.yarıda sonuç değişir diye düşündüm. Fakat futbol böyle öngörülebilen bir spor değil. Alın İşte 2.dakika Alex sahneye çıktı, uzaktan net vurdu golü attı. Böylece Beşiktaş'ın tek kozu elinden gitti. İlk yarı Fenerbahçe maçı kopartabilecek 2 fırsat daha yakaladı. Guiza ve Alex golleri atamadı, Beşiktaş ise ilk yarıda kaleye isabetli bir şut bile atamadı. Zaten Beşiktaş'ın bu sezon ilk golü yediği 8 maçta sadece 5 puan aldığı göz önüne alınırsa bu hali normal karşılanabilir. Mustafa Denizli 2.yarı başında yine sürpriz yaptı. Holosko yerine oyuna Uğur İnceman'ı soktu. Orta sahada üstünlük kurmak istedi ve aradığı fırsatı sadece 1 kez yakaladı. İşte o fırsatı İsmail Köybaşı nefis değerlendirdi önde yakalanan Fener savunmanın arasına topu bıraktı, Uğur topa iyi vuramadı fırsat kaçarken Bilica hediyeyi verdi. Beşiktaş için maç boyunca bulunmaz fırsat geldi. Bobo topu öteki köşeye atsa belki de bugün başka şeyler konuşuyor olurduk. Neyseki vuruş gol olmadı ve sonuçta Fenerbahçe kazandı. Açıkcası ben maçtan zevk almadım. Maçla ilgili en güzel yorumları bence Cem Yılmaz ve Yüksel Aytuğ yapmış vaktiniz-fırsatınız varsa okuyun. İyi futbolu zaten çoktan geçtim bari heyecan olsaydı. Ama bakıyorum son 4 haftada oynanan 2 derbide berbattı. Bu oyuncular ancak kırmızı kart görürler yeri-penaltı noktasını tekmelerler. Futbolumuz bu halde işte Bilica'nın kazdığı kuyunun içinde kaldı.
28 Mart 2010 Pazar
Muhsin Ertuğral Kadar Bile Olamadın Rijkaard!!!!
Sayın Muhsin Ertuğral geçen hafta takımı Sivasspor'un sahasında Gençlerbirliği'ne 2-0 yenilmesinden sonra basın mensuplarına "Oynadığımız futboldan UTANIYORUM" demişti. Sayın Rijkaard'da dünkü maçtan sonra bence cıkıp "Utanıyorum" demeliydi. Hatta hatta Neill ve Giovani hariç tüm futbolcular ve taraftar utanıyoruz demeli. Çünkü dün akşam alınan sonuç, mücadele ve oyun sarı-kırmızılı takım için bence tam bir rezalet.
Bakın neden? Liderin kaybettiği haftada belkide ligin en önemli maçını oynayan iki takım. Galatasaray burda avantajlı çünkü ev sahibi. Fenerbahçe ise deplasmanda ve son 2 sezonda burda kazanamamış, gol atamamış. Devam edelim. Fenerbahçe son 3 haftada sadece 2 gol atmış çok kötü oynuyor Alex ortada yok, Semih faydasız artı takımın havası bozuk. Bunlar yetmezmiş gibi son dönemin en iyisi Emre sakat, bi de üstüne üstlük Cristian ve Deniz sakat yani Fenerbahçe'nin her zaman en iyi olduğu yer orta sahanın ortasında bi Selçuk kalmış. Bir de hafta içi oynanan bir kupa maçının fiziksel ve mental yorgunluğu var, bi de Gökhan Gönül serum desteğiyle oynuyor. Bu şartlarda sahaya çıkan Fenerbahçe takımı toplamda Galatasaray'a tam 4 km evet yanlış duymadınız tam 4km fark atmış. Hemde Daum oyuncu değişikliklerini son 5 dakikada yaptı, bi tane hakkını da kullanmadı.
Takımdan bahsettikte yönetim ve taraftardan bahsetmedik. Şimdi efendim 10 senedir Fenerbahçe sahasında Galatasaray'ı yeniyor mu? Evet. Bu konuda ne konuşuluyor. Fenerbahçe'nin Saraçoğlu stadında psikolojik üstünlük kurduğu, baskılı oynadığı vs... Ey Galatasaray taraftarı! Dün geceki maçta Canaydın posteri dışında ne yaptınız! Ne destek verdiler, ne pankart şov yaptılar, ne baskı kurdular. Demekki yönetimde hiçbir organizasyon yapmamış. Fenerbahçe sanki deplasmanda değil tarafsız sahada oynar gibi geldi rahat rahat oynadı golünü attı ve 3 puanı pardoonnn 12 puanı aldı gitti. Evet 12 puan dedim çünkü iki Galatasaray maçında 6 puan kazandı rakibinin de 6 puanını aldı böylece toplamda 12 puan fark yaptı. Reel olarak lig'de iki takım arasında bulunan 2 puanlık fark ise sarı-lacivertli oyuncuların kabahati.
Fenerbahçe her sene hem Kadıköy'de, hem Sami Yen'de, hem İnönü'de, hemde Avni Aker'de derbi nasıl oynanır ders veriyor. Beşiktaş'ın hocası Mustafa Denizli bile bu sezon uyandı, Galatasaray'ın Büyük!!!! teknik direktörleri uyanamadı. Yahu arkadaş sen rakibinden çok koşmassan, sen rakibinden çok istemezsen, sen rakibinden çok denemezsen, sen hem mental olarak hem de fiziksel olarak rakibinden daha iyi hazırlanmazsan nasıl kazanacaksın. Efendim Rijkaard bey kamp sevmezmiş. Volkan ne diyor maç sonu röportajında :"bir haftadır yönetim-oyuncular-teknik heyet çok güzel bir uyum içinde Samandıra'da toplantılar yaptık, maça hazırlandık". Galatasaray ne yapmış. Valla gördük işte kocaman bir hiç yapmışlar. Büyük usta Pele'nin bir sözü var "Maça iyi hazırlanmazsan, kaybetmeye hazırlan." diye aynen öyle oldu.
Fenerbahçe karşısında son 11 lig maçında 9 kez yenilen Galatasaraylı oyuncularda haysiyet kalmamış. İnsan çıkar sahaya en azından iyi mücadele eder. Rijkaard efendi deplasmanda yaptığı yanlış şablonu bu maç denedi ama bu seferde oyuncuları yanlış seçti. Tam maçın adamı denilecek basan, bozan, top kazanan Barış yedekte Mehmet Topal sahada. Fenerbahçe'nin en kritik adamı Selçuk üzerine maç boyu bir kere giden yok, basan yok. Sen rakibe ön alanda baskı yapacan ki top kazanıp pozisyon üretecek ve saha-seyirci avantajınla yükleneceksin. Ama tam aksine herkes Selçuk bırakmış adam topu orta sahada alıyor, kafayı kaldırıyor, top sürüyor, pas atıyor ne basan var ne gelen. En sonunda kaleye vurayım dedi ve gol oldu. Eh pes yani! Yahu hadi maça yanlış başladın kenardan da mı görmüyosun, hiç mi büyük maç oynamadın. Anlayamadığım futbolcu iken mevkiisi bi de.
Artık söz büyük başkan ve ekibine geldi. Açıkcası son 2 sezonda büyük paralar harcayıp anormal hedefler koyan sayın Polat dün gece tam anlamıyla çuvallamıştır. Son 2 senede Şampiyonlar Ligi elemesinde (Fenerbahçe'nin bu sezon 2 maçta da yendiği) Romen takımına elenip müthiş paralar ve prestij kaybettikten sonra eline gelen Avrupa Ligi fırsatını kullanamayan futbol takımı geçen sezon ligi tüm rakiplerinin ve Sivas'ın arkasında 5.sırada tamamlamış bu sezonda 7 hafta kala 4.sırada yer alıyor. Son 2 sezonda kupada yarı final bile görememiş işin ilginç yanı çeyrek finalde Anadolu takımlarına elenmiş, Avrupa en az çeyrek final oynaması gereken kadro 3.turlarda saçma sapan şekilde (sahasında 2-0 öne geçip 3-2 yenilerek mesela) elenmiştir. Elano, Jo, Giovani, Baros, Keita, Kewell, Lincoln, Meira, Neill gibi hakketen müthiş transferler ve nerdeyse ulusal takımın yarısına sahip takım çok başarılı olmuştur. Yüce kongrede aferim oğlum böyle devam et demiştir. ne diyim...
Bakın neden? Liderin kaybettiği haftada belkide ligin en önemli maçını oynayan iki takım. Galatasaray burda avantajlı çünkü ev sahibi. Fenerbahçe ise deplasmanda ve son 2 sezonda burda kazanamamış, gol atamamış. Devam edelim. Fenerbahçe son 3 haftada sadece 2 gol atmış çok kötü oynuyor Alex ortada yok, Semih faydasız artı takımın havası bozuk. Bunlar yetmezmiş gibi son dönemin en iyisi Emre sakat, bi de üstüne üstlük Cristian ve Deniz sakat yani Fenerbahçe'nin her zaman en iyi olduğu yer orta sahanın ortasında bi Selçuk kalmış. Bir de hafta içi oynanan bir kupa maçının fiziksel ve mental yorgunluğu var, bi de Gökhan Gönül serum desteğiyle oynuyor. Bu şartlarda sahaya çıkan Fenerbahçe takımı toplamda Galatasaray'a tam 4 km evet yanlış duymadınız tam 4km fark atmış. Hemde Daum oyuncu değişikliklerini son 5 dakikada yaptı, bi tane hakkını da kullanmadı.
Takımdan bahsettikte yönetim ve taraftardan bahsetmedik. Şimdi efendim 10 senedir Fenerbahçe sahasında Galatasaray'ı yeniyor mu? Evet. Bu konuda ne konuşuluyor. Fenerbahçe'nin Saraçoğlu stadında psikolojik üstünlük kurduğu, baskılı oynadığı vs... Ey Galatasaray taraftarı! Dün geceki maçta Canaydın posteri dışında ne yaptınız! Ne destek verdiler, ne pankart şov yaptılar, ne baskı kurdular. Demekki yönetimde hiçbir organizasyon yapmamış. Fenerbahçe sanki deplasmanda değil tarafsız sahada oynar gibi geldi rahat rahat oynadı golünü attı ve 3 puanı pardoonnn 12 puanı aldı gitti. Evet 12 puan dedim çünkü iki Galatasaray maçında 6 puan kazandı rakibinin de 6 puanını aldı böylece toplamda 12 puan fark yaptı. Reel olarak lig'de iki takım arasında bulunan 2 puanlık fark ise sarı-lacivertli oyuncuların kabahati.
Fenerbahçe her sene hem Kadıköy'de, hem Sami Yen'de, hem İnönü'de, hemde Avni Aker'de derbi nasıl oynanır ders veriyor. Beşiktaş'ın hocası Mustafa Denizli bile bu sezon uyandı, Galatasaray'ın Büyük!!!! teknik direktörleri uyanamadı. Yahu arkadaş sen rakibinden çok koşmassan, sen rakibinden çok istemezsen, sen rakibinden çok denemezsen, sen hem mental olarak hem de fiziksel olarak rakibinden daha iyi hazırlanmazsan nasıl kazanacaksın. Efendim Rijkaard bey kamp sevmezmiş. Volkan ne diyor maç sonu röportajında :"bir haftadır yönetim-oyuncular-teknik heyet çok güzel bir uyum içinde Samandıra'da toplantılar yaptık, maça hazırlandık". Galatasaray ne yapmış. Valla gördük işte kocaman bir hiç yapmışlar. Büyük usta Pele'nin bir sözü var "Maça iyi hazırlanmazsan, kaybetmeye hazırlan." diye aynen öyle oldu.
Fenerbahçe karşısında son 11 lig maçında 9 kez yenilen Galatasaraylı oyuncularda haysiyet kalmamış. İnsan çıkar sahaya en azından iyi mücadele eder. Rijkaard efendi deplasmanda yaptığı yanlış şablonu bu maç denedi ama bu seferde oyuncuları yanlış seçti. Tam maçın adamı denilecek basan, bozan, top kazanan Barış yedekte Mehmet Topal sahada. Fenerbahçe'nin en kritik adamı Selçuk üzerine maç boyu bir kere giden yok, basan yok. Sen rakibe ön alanda baskı yapacan ki top kazanıp pozisyon üretecek ve saha-seyirci avantajınla yükleneceksin. Ama tam aksine herkes Selçuk bırakmış adam topu orta sahada alıyor, kafayı kaldırıyor, top sürüyor, pas atıyor ne basan var ne gelen. En sonunda kaleye vurayım dedi ve gol oldu. Eh pes yani! Yahu hadi maça yanlış başladın kenardan da mı görmüyosun, hiç mi büyük maç oynamadın. Anlayamadığım futbolcu iken mevkiisi bi de.
Artık söz büyük başkan ve ekibine geldi. Açıkcası son 2 sezonda büyük paralar harcayıp anormal hedefler koyan sayın Polat dün gece tam anlamıyla çuvallamıştır. Son 2 senede Şampiyonlar Ligi elemesinde (Fenerbahçe'nin bu sezon 2 maçta da yendiği) Romen takımına elenip müthiş paralar ve prestij kaybettikten sonra eline gelen Avrupa Ligi fırsatını kullanamayan futbol takımı geçen sezon ligi tüm rakiplerinin ve Sivas'ın arkasında 5.sırada tamamlamış bu sezonda 7 hafta kala 4.sırada yer alıyor. Son 2 sezonda kupada yarı final bile görememiş işin ilginç yanı çeyrek finalde Anadolu takımlarına elenmiş, Avrupa en az çeyrek final oynaması gereken kadro 3.turlarda saçma sapan şekilde (sahasında 2-0 öne geçip 3-2 yenilerek mesela) elenmiştir. Elano, Jo, Giovani, Baros, Keita, Kewell, Lincoln, Meira, Neill gibi hakketen müthiş transferler ve nerdeyse ulusal takımın yarısına sahip takım çok başarılı olmuştur. Yüce kongrede aferim oğlum böyle devam et demiştir. ne diyim...
24 Mart 2010 Çarşamba
10.Hafta Oynanan Fenerbahçe-Galatasaray Derbisinden Hemen Önce Yazdığım Yorum
MAÇI SAAT 18.00’DE KAYBETTİ.
Fenerbahçe-Galatasaray maçını heyecanla beklerken kadroları kafamda kurmuş tahtaya her iki takım karşı karşıya gelecek şekilde yerleştirmiştim. Fenerbahçe tamamdı da Galatasaray’da 10 kişi hazır bir kişi eksikti. Zaten o bir kişi maçın sonucunu belirleyen kişi olacaktı bence. Ligtv muhabirleri maçtan bir gün evvel teknik direktör Rijkaard’ın idmanda bir Elano’yu bir Mehmet Topal’ı denediğini söylemişlerdi. İşte o an yerimden fırlayıp kafamda kıvılcımı hissettim. İşte dedim Mehmet Topal göbekte oynarsa bu iş olur.
Orta sahası Mustafa Sarp ve Ayhan olan karşısında Emre-Cristian ikilisine karşı geride olan takıma dengeyi sağlamak ayrıca ayağa oynayıp rakibi sinirlendirecek en iyi isim Mehmet Topal’dı. Aslında o işi en iyi yapacak adam Mehmet Aurelio ama adaşı da fena değildir hani. Neyse maça Mehmet Topal ile başlasa rakibin hızını kesip ilerde zaman kazanacak, Fenerbahçe’nin ön alanda baskı yapan oyuncularına fırsat vermecek belki arkaya koşu yapan oyunculara destek olacak. Fakat ne yaptı Hollandalı oyuna Elano ile başladı. Ustaların deyimiyle kravatlı futbolcu Elano ile başladı maça. İlk 11 saat 18.00 sularında açıklandı ben ne dedim 4-1 biter fark olur. Ne oldu? Ne mi oldu? Fener farkı kaçırdı. Niye kaçırdı? Daum hocanın korkak olmasından kaçırdı. Guiza’nın attığı golle 3-1 oldu.
Şimdi gelelim sadede. Son 10 yılın derbilerini sağolsun ligtv maçtan önce yayınladı. Hepsinde Fenerbahçeli oyuncular kendinden emin, akınları sonuna kadar kovalayan, uğraşan, deneyen durumdalar. Galatasaraylı oyuncular ise sanki büyülenmiş. Titrek, korkak, tedirgin, bir garip… Fenerbahçe maça fikstür açıklandığı gün hazırlanıyor. Camia kenetleniyor, herkes bu maç için elinden geleni yapıyor. Kazım forvet oynayacak babası İngiltere’den getiriliyor, motivasyon üst düzey, taraftar her türlü hazırlığı yapmış hattaaa maçı kazanacaklarına eminler maç sonunda ne çalınacağı ne söyleneceği hazır. Galatasaray ise napıyor; neymiş efendim hoca oyun felsefesinden ödün vermezmiş. Yahu Barcelona mısın? Ama hata camia da. Galatasaray camiası hala yok penaltı, yok ofsayttan gol oldu vs. bunlarla uğraşıyor maçtan önce bizde Keita var bizde şu var bu var diye maça bakıyor. Ama bilmiyorlar ki Kadıköy’de golleri futbolcular atmıyor!!!Galatasaray bu kafayla Kadıköy’de değil 10 yıl 100 yıl kazanamaz. Niye kazanamaz? Çünkü ikili mücadeleden top çalma istatistiğinde her zaman rakibini gerisinde de işte ondan kazanamaz. Peki ne zaman olur?
1-Barış Özbek, Mehmet Topal (hatta Appiah) gibi adamlarla orta sahayı kazanırsan
2-Tüm takım yedekler dahil kora kor mücadeleni sahanın her yerinde yaparsan
3- Rakibi o sezon oynadığı maçlarda iyi analiz edip eksiklerini artıları çıkartırsan
4- Geçmiş maçlarda yaptığın hatalara bakıp Alex’e 4 yılda 2 kez aynı golü atırmazsan
5- Tüm camia maç için kenetlenip, en az rakibin kadar gibi motive olursan ve kendine inanırsan
Bu iş olur. Fenerbahçe yenilmez değil…Kadıköy’de hiç değil bakınız:
Fenerbahçe 1-2 Twente
Fenerbahçe 1-4 Kayserispor
Fenerbahçe 2-5 Arsenal
Fenerbahçe 1-3 Porto
Fenerbahçe 3-4 Beşiktaş
Fenerbahçe 0-2 Bursaspor
Fenerbahçe-Galatasaray maçını heyecanla beklerken kadroları kafamda kurmuş tahtaya her iki takım karşı karşıya gelecek şekilde yerleştirmiştim. Fenerbahçe tamamdı da Galatasaray’da 10 kişi hazır bir kişi eksikti. Zaten o bir kişi maçın sonucunu belirleyen kişi olacaktı bence. Ligtv muhabirleri maçtan bir gün evvel teknik direktör Rijkaard’ın idmanda bir Elano’yu bir Mehmet Topal’ı denediğini söylemişlerdi. İşte o an yerimden fırlayıp kafamda kıvılcımı hissettim. İşte dedim Mehmet Topal göbekte oynarsa bu iş olur.
Orta sahası Mustafa Sarp ve Ayhan olan karşısında Emre-Cristian ikilisine karşı geride olan takıma dengeyi sağlamak ayrıca ayağa oynayıp rakibi sinirlendirecek en iyi isim Mehmet Topal’dı. Aslında o işi en iyi yapacak adam Mehmet Aurelio ama adaşı da fena değildir hani. Neyse maça Mehmet Topal ile başlasa rakibin hızını kesip ilerde zaman kazanacak, Fenerbahçe’nin ön alanda baskı yapan oyuncularına fırsat vermecek belki arkaya koşu yapan oyunculara destek olacak. Fakat ne yaptı Hollandalı oyuna Elano ile başladı. Ustaların deyimiyle kravatlı futbolcu Elano ile başladı maça. İlk 11 saat 18.00 sularında açıklandı ben ne dedim 4-1 biter fark olur. Ne oldu? Ne mi oldu? Fener farkı kaçırdı. Niye kaçırdı? Daum hocanın korkak olmasından kaçırdı. Guiza’nın attığı golle 3-1 oldu.
Şimdi gelelim sadede. Son 10 yılın derbilerini sağolsun ligtv maçtan önce yayınladı. Hepsinde Fenerbahçeli oyuncular kendinden emin, akınları sonuna kadar kovalayan, uğraşan, deneyen durumdalar. Galatasaraylı oyuncular ise sanki büyülenmiş. Titrek, korkak, tedirgin, bir garip… Fenerbahçe maça fikstür açıklandığı gün hazırlanıyor. Camia kenetleniyor, herkes bu maç için elinden geleni yapıyor. Kazım forvet oynayacak babası İngiltere’den getiriliyor, motivasyon üst düzey, taraftar her türlü hazırlığı yapmış hattaaa maçı kazanacaklarına eminler maç sonunda ne çalınacağı ne söyleneceği hazır. Galatasaray ise napıyor; neymiş efendim hoca oyun felsefesinden ödün vermezmiş. Yahu Barcelona mısın? Ama hata camia da. Galatasaray camiası hala yok penaltı, yok ofsayttan gol oldu vs. bunlarla uğraşıyor maçtan önce bizde Keita var bizde şu var bu var diye maça bakıyor. Ama bilmiyorlar ki Kadıköy’de golleri futbolcular atmıyor!!!Galatasaray bu kafayla Kadıköy’de değil 10 yıl 100 yıl kazanamaz. Niye kazanamaz? Çünkü ikili mücadeleden top çalma istatistiğinde her zaman rakibini gerisinde de işte ondan kazanamaz. Peki ne zaman olur?
1-Barış Özbek, Mehmet Topal (hatta Appiah) gibi adamlarla orta sahayı kazanırsan
2-Tüm takım yedekler dahil kora kor mücadeleni sahanın her yerinde yaparsan
3- Rakibi o sezon oynadığı maçlarda iyi analiz edip eksiklerini artıları çıkartırsan
4- Geçmiş maçlarda yaptığın hatalara bakıp Alex’e 4 yılda 2 kez aynı golü atırmazsan
5- Tüm camia maç için kenetlenip, en az rakibin kadar gibi motive olursan ve kendine inanırsan
Bu iş olur. Fenerbahçe yenilmez değil…Kadıköy’de hiç değil bakınız:
Fenerbahçe 1-2 Twente
Fenerbahçe 1-4 Kayserispor
Fenerbahçe 2-5 Arsenal
Fenerbahçe 1-3 Porto
Fenerbahçe 3-4 Beşiktaş
Fenerbahçe 0-2 Bursaspor
19 Mart 2010 Cuma
İlk Golü Atamayınca Olmuyor
Maçtan önce Beşiktaş hakkındaki yazımda son cümlemi şöyle bağlamıştı "Benim gözümde Beşiktaş her maçı kazanabilir (Manchester United'ı bile yendi :) ) her maçta puan kaybedebilir (Diyarbakırspor 0-0 gibi)". B.Belediyespor karşısında 2-0 rahat kazanan takım, Denizlispor'u iyi oynamasa da yenmişti. Kasımpaşa karşısında ise herkesin favori gördüğü Beşiktaş beni yine yanıltmadı.
Önceki yazımda Sayın Dr.Mete Düren'in "Estetik değil Stratejik" futbol açıklamasında yola çıkarak son dönem Beşiktaş'ı analiz etmiştim. Özelikle öne geçtiği maçlarda oyunu iyi soğutan, kalesini iyi koruyan ve kalecisi çok formda olan Beşiktaş maçları kazanıyordu. Fakat Beşiktaş'ın ilk golü yediği maçlarda sabıkası çok fazlaydı. İlk golü yediği (Kasımpaşa maçı dahil) 6 maçta Beşiktaş hiç kazanamadı. Sözün özü şu Beşiktaş'ta herşey yolunda gider, maçta 1-0'da öne geçerse ne ala. Beşiktaş'ta maç içinde işler ters gider, gol fırsatları kaçar, üstüne bir de gol yerse eyvah. İşte Kasımpaşa maçında ilk yarı Holosko 2 fırsattan yararlanamadı. 2.Yarı Kasımpaşa iyi başladı fırsatlar buldu ama Rüştü engel oldu, derken Sivok sakatlandı ve Ekrem'in savunma eksikliğinden Gökhan Güleç golü buldu. Mustafa Denizli golden sonra oyunu riske edip iyi oynamayan Ernst'i çıkartıp Tabata ve Nihat'ı soktu. Değişiklikler hemen işe yaradı ve 2 golle Beşiktaş beklenmedik geri dünüşü yaptı. Ancak İbrahim Kaş'ın ağırlığı genç Şahin'in skoru eşitlemesine yol açtı. Son dakikalarda Beşiktaş, Tello ile maçı kazanabilirdi ama olmadı. Aslına bakarsanız maç 1-0 devam ederken Murat Erdoğan boş kaleye atsa bu sefer sonuç daha farklı olurdu. Açıkcası Beşiktaş her oyuncusunu en verimli olduğu yerde oynatsa (Yusuf'u forvet arkası, Tello'u sol açık, Ekrem'i bekte değil orta sahada) ve Tabata'dan daha fazla faydalansa sonuca gitmekte başarılı olur.
Son paragrafı Yılmaz Vural'a ayırdım. Sayın Vural, Bursaspor maçından sonra çirkin söylentiler oldu açıklamasını yaptı. Her iki maçı da 90 dakika seyreden biri olarak şunu söyleyebilirim. Kasımpaşa'nın Bursaspor maçında oynadığı futbol ve istediği ile Beşiktaş maçında oynadığı ve kazanma isteği arasında Beyazla Siyah kadar fark var. Bu demek değildir ki futbolcular bilerek oynamadı. Şu gerçekki tüm anadolu takımlarında forma giyen oyuncular dört büyüklere karşı ekstra motivasyonla çıkıyor. Vitrin maçlarını kaçırmak istemiyorlar. Dolayısıyla Bursaspor'un bu konuda son haftalarda bir parça avantajı olduğu kesin.
Önceki yazımda Sayın Dr.Mete Düren'in "Estetik değil Stratejik" futbol açıklamasında yola çıkarak son dönem Beşiktaş'ı analiz etmiştim. Özelikle öne geçtiği maçlarda oyunu iyi soğutan, kalesini iyi koruyan ve kalecisi çok formda olan Beşiktaş maçları kazanıyordu. Fakat Beşiktaş'ın ilk golü yediği maçlarda sabıkası çok fazlaydı. İlk golü yediği (Kasımpaşa maçı dahil) 6 maçta Beşiktaş hiç kazanamadı. Sözün özü şu Beşiktaş'ta herşey yolunda gider, maçta 1-0'da öne geçerse ne ala. Beşiktaş'ta maç içinde işler ters gider, gol fırsatları kaçar, üstüne bir de gol yerse eyvah. İşte Kasımpaşa maçında ilk yarı Holosko 2 fırsattan yararlanamadı. 2.Yarı Kasımpaşa iyi başladı fırsatlar buldu ama Rüştü engel oldu, derken Sivok sakatlandı ve Ekrem'in savunma eksikliğinden Gökhan Güleç golü buldu. Mustafa Denizli golden sonra oyunu riske edip iyi oynamayan Ernst'i çıkartıp Tabata ve Nihat'ı soktu. Değişiklikler hemen işe yaradı ve 2 golle Beşiktaş beklenmedik geri dünüşü yaptı. Ancak İbrahim Kaş'ın ağırlığı genç Şahin'in skoru eşitlemesine yol açtı. Son dakikalarda Beşiktaş, Tello ile maçı kazanabilirdi ama olmadı. Aslına bakarsanız maç 1-0 devam ederken Murat Erdoğan boş kaleye atsa bu sefer sonuç daha farklı olurdu. Açıkcası Beşiktaş her oyuncusunu en verimli olduğu yerde oynatsa (Yusuf'u forvet arkası, Tello'u sol açık, Ekrem'i bekte değil orta sahada) ve Tabata'dan daha fazla faydalansa sonuca gitmekte başarılı olur.
Son paragrafı Yılmaz Vural'a ayırdım. Sayın Vural, Bursaspor maçından sonra çirkin söylentiler oldu açıklamasını yaptı. Her iki maçı da 90 dakika seyreden biri olarak şunu söyleyebilirim. Kasımpaşa'nın Bursaspor maçında oynadığı futbol ve istediği ile Beşiktaş maçında oynadığı ve kazanma isteği arasında Beyazla Siyah kadar fark var. Bu demek değildir ki futbolcular bilerek oynamadı. Şu gerçekki tüm anadolu takımlarında forma giyen oyuncular dört büyüklere karşı ekstra motivasyonla çıkıyor. Vitrin maçlarını kaçırmak istemiyorlar. Dolayısıyla Bursaspor'un bu konuda son haftalarda bir parça avantajı olduğu kesin.
17 Mart 2010 Çarşamba
Mete Düren Doğru Söylemiş Artık Yeni Dünya Futbolu Düzeni Bu: "Estetik Değil Stratejik"
Beşiktaş'ın kıymetli basın sözcüsü Dr.Mete Düren deplasmanda 1-0 kazanılan Denizlispor maçından sonra yaptığı yorumda şöyle söyledi: "Denizlispor ile dün yaptıkları maçta çok iyi bir futbol ortaya koyamasalar da sahadan istedikleri sonuçla ayrıldıklarını dile getirerek, "Şampiyonluğu estetik futbol değil, stratejik futbol ve şampiyonluk tecrübesi belirleyecektir. Zirvedeki takımlar arasındaki puan farkları azaldı ve artık kalan maçlar her takım için çok önemli" Mete Düren gerçekten çok güzel konuşmuş. Günümüz futbolunda artık güzel futbol, estetik futbol sadece Barcelona'da kaldı. Artık takımlar savunma güvenliğini ön plana çıkartıp, ilerde oynayan becerikli adamların başarısı ve duran toplar hatta Stoke City'de oynayan Delap gibi taçlardan gol bulmaya başladı. Özelikle oyunun iki yönünü de çok iyi oynayan orta sahalar takımların kazanmasında başrol oynamaya başladı. Geçen sezon şampiyon olan Beşiktaş'ta Ernst'in katkısı buna en güzel örnektir.
Gelelim Denizlispor-Beşiktaş maçına. Maç boyunca Beşiktaş'ın rakip kaleyi bulan sadece 2 isabetli şutu var. Bu şutlardan biri gol olduğu düşünülürse hücumda kartal etkisiz kalmış. Ama bakıyosunuz Beşiktaş golü bulduktan sonra şişirme toplar dışında pozisyon vermedi. İlk yarıda da Denizlispor adına uzaktan atılan 2 tehlikeli top var o kadar. Yani Beşiktaş huni dediğimiz sistemi çok iyi oynayıp sonuca gidiyor. Beşiktaş Sivok ve Ferrari gibi İtalyan futbolundan gelme iki stoper ve diğer savunmacıları ile bir nevi catenaccio oynuyor. Holosko'nun gelmesi ve Tello'nun formunun artmasıyla zatwn iyi oynayan Bobo maçları almaya başladı. Beşiktaş ligin en çok 1-0 kazanan takımı olurken aynı zamanda ilk golü attığı 14 maçta 12 galibiyet 2 beraberlik ile 38 puan aldı. Yani bu istatistikler diyorki Beşiktaş ilk golü bulursa geçmiş olsun. Zaten savunmayı iyi yapan takım daha da aktifleşiyor. Aslına bakarsanız sezon başında gelen Nihat ve Tabata hücumda Beşiktaş'a istenen katkıyı sağlasa belki siyah-beyazlılar şimdi liderdi.
Ancak Beşiktaş için söyleyeceğim son söz şu olacak. İstatistiklerden devam edersek Beşiktaş'ın bu sezon ilk golü yediği 5 maçta sadece 1 puan almış. O maçta kritik Galatasaray maçı. Yani Beşiktaş golü yiyip kazanmak için saldırdığında gol bulmakta zorlanıyor. Bu nedenle deplasmanda daha rahatlar. Beşiktaş iç sahada daha çok zorlanıyor. Orda da sahneye Bobo çıkıyor ama her zaman çıkar mı? Veya kısmetsizlik Bobo ve Ferrari sakatlanırsa bu takım ne yapar? Benim gözümde Beşiktaş her maçı kazanabilir (Manchester United'ı bile yendi :) ) her maçta puan kaybedebilir (Diyarbakırspor 0-0 gibi)
Gelelim Denizlispor-Beşiktaş maçına. Maç boyunca Beşiktaş'ın rakip kaleyi bulan sadece 2 isabetli şutu var. Bu şutlardan biri gol olduğu düşünülürse hücumda kartal etkisiz kalmış. Ama bakıyosunuz Beşiktaş golü bulduktan sonra şişirme toplar dışında pozisyon vermedi. İlk yarıda da Denizlispor adına uzaktan atılan 2 tehlikeli top var o kadar. Yani Beşiktaş huni dediğimiz sistemi çok iyi oynayıp sonuca gidiyor. Beşiktaş Sivok ve Ferrari gibi İtalyan futbolundan gelme iki stoper ve diğer savunmacıları ile bir nevi catenaccio oynuyor. Holosko'nun gelmesi ve Tello'nun formunun artmasıyla zatwn iyi oynayan Bobo maçları almaya başladı. Beşiktaş ligin en çok 1-0 kazanan takımı olurken aynı zamanda ilk golü attığı 14 maçta 12 galibiyet 2 beraberlik ile 38 puan aldı. Yani bu istatistikler diyorki Beşiktaş ilk golü bulursa geçmiş olsun. Zaten savunmayı iyi yapan takım daha da aktifleşiyor. Aslına bakarsanız sezon başında gelen Nihat ve Tabata hücumda Beşiktaş'a istenen katkıyı sağlasa belki siyah-beyazlılar şimdi liderdi.
Ancak Beşiktaş için söyleyeceğim son söz şu olacak. İstatistiklerden devam edersek Beşiktaş'ın bu sezon ilk golü yediği 5 maçta sadece 1 puan almış. O maçta kritik Galatasaray maçı. Yani Beşiktaş golü yiyip kazanmak için saldırdığında gol bulmakta zorlanıyor. Bu nedenle deplasmanda daha rahatlar. Beşiktaş iç sahada daha çok zorlanıyor. Orda da sahneye Bobo çıkıyor ama her zaman çıkar mı? Veya kısmetsizlik Bobo ve Ferrari sakatlanırsa bu takım ne yapar? Benim gözümde Beşiktaş her maçı kazanabilir (Manchester United'ı bile yendi :) ) her maçta puan kaybedebilir (Diyarbakırspor 0-0 gibi)
14 Mart 2010 Pazar
Keita ve Baros Dedi ki:"Biz Bu Lige Fazlayız"
Galatasaray dün sezonun bence en önemli maçında sahasında Ankaragücü ile karşılaştı. Galatasaray bu sezon sahasında yenilmeyen tek takım ve sadece 3 beraberlikle 6 puan kaybı var içerde. Rakiplerinden Fenerbahçe bir gün evvel nerdeyse lige havlu atmış, Bursaspor ise sahasında kazanıp liderliği almış. Galatasaray için ölüm-kalım maçı oldu Ankaragücü karşılaşması. Neden? Çünkü gelecek 2 haftada oynanacak Trabzonspor ve Fenerbahçe derbileri var. Bu 2 maç öncesi Ankaragücü karşısında puan kaybetmek büyük hasar olacaktı. Eskişehirspor deplasmanında alınan yenilgi sarı-kırmızılı takıma büyük fırsatı kaybettirmişti. Ankaragücü de 2.yarıda hiç yenilmemiş, 6 beraberlik almış ve en az gol yiyen takım olmuştu. Bu atmosferde çıkılan maçı Galatasaray rahat kazandı.
Gelelim maça. Galatasaray çok erken bir gol buldu. Golde Neill'in nefis pasının yanında Keita'nın becerisi ve şans var. Golden sonra uzun süre birlikte oynamayan Ankaragücü takımının defans hattında pas yaparken yaptığı hatalar sonucunda Galatasaray fırsatlar yakaladı. İşte yine savunmada yapılan hazırlık paslarının birinde Keita topu çaldı, vücudunu kullanıp topu kurtardı, kaleciyi geçti ve farkını ortaya koydu. Golden sonra artık maç koptu. "İşte bu gol bana şunu dedirtti: İşte alacaksan, getireceksen böyle yabancı getireceksin" Artık herkes iyi biliyorki Anadolu ekipleri büyük maçlara extra konsantre oluyor. Kendini gösterme çabası, gündeme gelme çabası, primler..vs bunların dışında hele maç deplasmandaysa taraftar etkisi (Eskişehirspor,Bursaspor gibi)Şimdi böyle bir ortamda büyük takımın oyuncusunun diğerinden farkı olması lazım. Farkı olması lazım ki büyük takımda oynamayı diğerine göre hakketsin. Ancak yabancı kalitesi azalınca büyükler sıkıntıya düşüyor. İşte Fenerbahçe'nin, bazen Beşiktaş'ın yaşadığı en büyük sıkıntı bu. Galatasaray'da ise bu sorun daha az. Şimdi bugün bakıyorum Keita almış maçı götürmüş, Neill nerdeyse hatasız oynadı artı hücuma geriden paslarıyla destek verdi. Maçın son 15 dakikasında oyuna giren Baros ise kaldığı yerden devam etti. Gerçekten büyük oyuncu olduğunu bir kez hatırlattı. Yaklaşık 4,5 ay oynamadıktan sonra saha çıkan Çek oyuncu hemen adapte oldu, hele o taç çizgisi kenarında yaptığı çalımla 2 kişi arasında sıyrılması, pas alış-verişi kalitesini ortaya koydu. Derken son dakikada da golcülüğünü konuşturdu. Keita'nın al da at dercesine verdiği pası gol yaparken "ben bu lige fazlayım" dedi.
Ankaragücü adına da birkaç laf edeyim. Sezon başından beri yaklaşık 50 farklı oyuncuya süre vererek rekor kıran, Geremi-Sapara-Vittek-Vassell gibi büyük yabancıları getirirken takıma stoper-sol bek almayan Ankaragücü maçta rakip kaleye isabetli bir şut bile atamadı. Şimdi diyorum ki bari Ankaraspor yerinde kalsaydı en azından takım oturmuş geçen sezon uzun süre ligi ilk 6'da götürmüş, kupada yarı final oynamış, büyüklere kök söktürmüş tabir-i caizse "Taş gibi" takımdı. Ankaragücü ise küme düşme hattından debeleniyordu. Birleştirilen takımda küme de kalmaya çalışıyor bir de üstüne üstlük top oynamıyor. Sayın Gökçek ailesine futbolumuza yaptıkları katkıdan dolayı teşekkür etmek lazım...
Gelelim maça. Galatasaray çok erken bir gol buldu. Golde Neill'in nefis pasının yanında Keita'nın becerisi ve şans var. Golden sonra uzun süre birlikte oynamayan Ankaragücü takımının defans hattında pas yaparken yaptığı hatalar sonucunda Galatasaray fırsatlar yakaladı. İşte yine savunmada yapılan hazırlık paslarının birinde Keita topu çaldı, vücudunu kullanıp topu kurtardı, kaleciyi geçti ve farkını ortaya koydu. Golden sonra artık maç koptu. "İşte bu gol bana şunu dedirtti: İşte alacaksan, getireceksen böyle yabancı getireceksin" Artık herkes iyi biliyorki Anadolu ekipleri büyük maçlara extra konsantre oluyor. Kendini gösterme çabası, gündeme gelme çabası, primler..vs bunların dışında hele maç deplasmandaysa taraftar etkisi (Eskişehirspor,Bursaspor gibi)Şimdi böyle bir ortamda büyük takımın oyuncusunun diğerinden farkı olması lazım. Farkı olması lazım ki büyük takımda oynamayı diğerine göre hakketsin. Ancak yabancı kalitesi azalınca büyükler sıkıntıya düşüyor. İşte Fenerbahçe'nin, bazen Beşiktaş'ın yaşadığı en büyük sıkıntı bu. Galatasaray'da ise bu sorun daha az. Şimdi bugün bakıyorum Keita almış maçı götürmüş, Neill nerdeyse hatasız oynadı artı hücuma geriden paslarıyla destek verdi. Maçın son 15 dakikasında oyuna giren Baros ise kaldığı yerden devam etti. Gerçekten büyük oyuncu olduğunu bir kez hatırlattı. Yaklaşık 4,5 ay oynamadıktan sonra saha çıkan Çek oyuncu hemen adapte oldu, hele o taç çizgisi kenarında yaptığı çalımla 2 kişi arasında sıyrılması, pas alış-verişi kalitesini ortaya koydu. Derken son dakikada da golcülüğünü konuşturdu. Keita'nın al da at dercesine verdiği pası gol yaparken "ben bu lige fazlayım" dedi.
Ankaragücü adına da birkaç laf edeyim. Sezon başından beri yaklaşık 50 farklı oyuncuya süre vererek rekor kıran, Geremi-Sapara-Vittek-Vassell gibi büyük yabancıları getirirken takıma stoper-sol bek almayan Ankaragücü maçta rakip kaleye isabetli bir şut bile atamadı. Şimdi diyorum ki bari Ankaraspor yerinde kalsaydı en azından takım oturmuş geçen sezon uzun süre ligi ilk 6'da götürmüş, kupada yarı final oynamış, büyüklere kök söktürmüş tabir-i caizse "Taş gibi" takımdı. Ankaragücü ise küme düşme hattından debeleniyordu. Birleştirilen takımda küme de kalmaya çalışıyor bir de üstüne üstlük top oynamıyor. Sayın Gökçek ailesine futbolumuza yaptıkları katkıdan dolayı teşekkür etmek lazım...
10 Mart 2010 Çarşamba
Turkcell Süper Lig 2009-2010 Sezonuna Hoşgeldiniz
18.Haftada oynanması gereken ve kar nedeniyle ertelenen iki maç dün oynandı. Zirvenin iddialı iki takımı Bursaspor ve Beşiktaş zorlu rakiplerini 2-0 yenerek 3'er puan elde ettiler. Böylece sonucu bilinmeyen Diyarbakırspor-Bursaspor maçı hariç tablo şekillendi. Galatasaray 50 puanla lider, Bursaspor 1 maçı eksik 49 puanla 2.sırada, Fenerbahçe ve Beşiktaş 48'er puanla onları takip ediyor. Son dönem performansı ile Kayserispor ve Trabzonspor'un ancak 5.sıra için mücadele edeceklerini ve şampiyonluk şanslarının kalmadığını düşünüyorum.
Şimdi hesap zamanı. Herkes kalemi kağıdı eline aldı, iç saha-dış saha kalan 10 haftada fikstürüne bakıyor. Herkesin kendine göre avantajı var: Örneğin Galatasaray şöyle düşünüyor. Lider konumdayım Bursaspor ve Fenerbahçe ile kendi sahamda oynayacağım Beşiktaş ile maçlarımı tamamladım diye düşünüyor.Doğru olabilir ancak Fenerbahçe'den gördükki iç sahada oynamak her zaman avantaj olmuyor, artı daha oynanmayan Trabzonspor, Manisaspor ve Sivasspor deplasmanları var. Bursaspor ise Diyarbakırspor ve Ankaraspor maçlarından hükmen 6 puan alırsam 55 oluyorum kalan 9 maçta 5 puan farkı korursam bana yeter diyebilir. Doğru olabilir. Ancak Bursaspor geçen sezon Sivasspor'un yaşadığı şampiyonluk stresine girdi bile ve dahası Galatasaray ile deplasmanda, Beşiktaş ile (son hafta) sahasında oynayacak. Fenerbahçe ise şöyle düşünüyor: Benim kalan 9 maçım var nasılsa Ankaraspor hükmen galibiyetim olacak yani Galatasaray'ın 1 puan önündeyim. Bursaspor stresi kaldıramazsa rakibim Galatasaray. Galatasaray'a psikolojik olarak üstünlüğüm var artı Beşiktaş ile kendi sahamda oynayacağım ve Ankara deplasmanları dışında dış sahada maçım yok. Doğru olabilir. Ancak son 3 sezonda Galatasaray'ı deplasmanda yenemeyen Fenerbahçe için derbi yine zor olacak, artı Ankara deplasmanlarında seyirci avantajı Fenerbahçe'de ama hem Gençlerbirliği hemde Ankaragücü sürpriz yapmayı severler. Artı Fenerbahçe'nin bir de Türkiye kupası derdi var. 2 hafta sonra kupanın yarı final maçları var ve bu kupa camia için çok önemli. Dolayısıyla iki kulvarda mücadele etmek takımı yıpratacak. Gelelim Beşiktaş'a: Beşiktaş ise şöyle düşünüyor. Galatasaray hem Bursaspor hem Fenerbahçe hem de Trabzonspor ile oynayacak. Zaten kırılgan bir takım. Bursaspor avantajlı ama tecrübesiz. Fenerbahçe ise kupa ve derbi maçları ile zorlanacak. Benimse Trabzonspor ve Fenerbahçe maçlarım kaldı. Bu maçlar dışında alt sıradaki takımlarla oynayacağım ve geçen sezon gibi geriden gelip kazanabilirim. Doğru olabilir. Ancak geçen sezon bu hafta aynı puanda bulunan Beşiktaş'ın önünde 49 puanla Sivasspor arkasında 46 puanla Trabzonspor vardı ve diğer 2 rakibi birbirlerini yemekle meşgüldü. Bu sezon ise önde Galatasaray var ve Fenerbahçe'de potada. Dolayısıyla o kadar kolay olmayacak, artı son hafta Bursaspor deplasmanı ve dış sahada Fenerbahçe maçı var. Ayrıca küme düşme hattında bulunan takımlar lig sonu yaklaştıkca çok can yakar. Beşiktaş'ın gol sorunu nedeniyle kapalı savunmaları aşmakta sıkıntı yaşayabilir.
Gördüğünüz gibi her takımın avantaj veya dezavantaj sayılabilecek yanları var. Başlıkta dediğim gibi Turkcell Süper Lig 2009-2010 sezonu daha yeni başladı. 4 takım start-finish düzlüğünde. Kalan 10 haftada kim az hata yaparsa o şampiyon olacak. Son yıllarda Süper Lig'de kimin nerde puan kaybedeceği belli olmadığından ben tahmin edemiyorum ama Bursaspor olsa sanırım iyi olacak. Hele son maça kalırda Beşiktaş'ı yenip şampiyon olursa Yıldırımlar ve Polat heralde üzerlerine düşen görevi yaparlar. Bakalım...
Şimdi hesap zamanı. Herkes kalemi kağıdı eline aldı, iç saha-dış saha kalan 10 haftada fikstürüne bakıyor. Herkesin kendine göre avantajı var: Örneğin Galatasaray şöyle düşünüyor. Lider konumdayım Bursaspor ve Fenerbahçe ile kendi sahamda oynayacağım Beşiktaş ile maçlarımı tamamladım diye düşünüyor.Doğru olabilir ancak Fenerbahçe'den gördükki iç sahada oynamak her zaman avantaj olmuyor, artı daha oynanmayan Trabzonspor, Manisaspor ve Sivasspor deplasmanları var. Bursaspor ise Diyarbakırspor ve Ankaraspor maçlarından hükmen 6 puan alırsam 55 oluyorum kalan 9 maçta 5 puan farkı korursam bana yeter diyebilir. Doğru olabilir. Ancak Bursaspor geçen sezon Sivasspor'un yaşadığı şampiyonluk stresine girdi bile ve dahası Galatasaray ile deplasmanda, Beşiktaş ile (son hafta) sahasında oynayacak. Fenerbahçe ise şöyle düşünüyor: Benim kalan 9 maçım var nasılsa Ankaraspor hükmen galibiyetim olacak yani Galatasaray'ın 1 puan önündeyim. Bursaspor stresi kaldıramazsa rakibim Galatasaray. Galatasaray'a psikolojik olarak üstünlüğüm var artı Beşiktaş ile kendi sahamda oynayacağım ve Ankara deplasmanları dışında dış sahada maçım yok. Doğru olabilir. Ancak son 3 sezonda Galatasaray'ı deplasmanda yenemeyen Fenerbahçe için derbi yine zor olacak, artı Ankara deplasmanlarında seyirci avantajı Fenerbahçe'de ama hem Gençlerbirliği hemde Ankaragücü sürpriz yapmayı severler. Artı Fenerbahçe'nin bir de Türkiye kupası derdi var. 2 hafta sonra kupanın yarı final maçları var ve bu kupa camia için çok önemli. Dolayısıyla iki kulvarda mücadele etmek takımı yıpratacak. Gelelim Beşiktaş'a: Beşiktaş ise şöyle düşünüyor. Galatasaray hem Bursaspor hem Fenerbahçe hem de Trabzonspor ile oynayacak. Zaten kırılgan bir takım. Bursaspor avantajlı ama tecrübesiz. Fenerbahçe ise kupa ve derbi maçları ile zorlanacak. Benimse Trabzonspor ve Fenerbahçe maçlarım kaldı. Bu maçlar dışında alt sıradaki takımlarla oynayacağım ve geçen sezon gibi geriden gelip kazanabilirim. Doğru olabilir. Ancak geçen sezon bu hafta aynı puanda bulunan Beşiktaş'ın önünde 49 puanla Sivasspor arkasında 46 puanla Trabzonspor vardı ve diğer 2 rakibi birbirlerini yemekle meşgüldü. Bu sezon ise önde Galatasaray var ve Fenerbahçe'de potada. Dolayısıyla o kadar kolay olmayacak, artı son hafta Bursaspor deplasmanı ve dış sahada Fenerbahçe maçı var. Ayrıca küme düşme hattında bulunan takımlar lig sonu yaklaştıkca çok can yakar. Beşiktaş'ın gol sorunu nedeniyle kapalı savunmaları aşmakta sıkıntı yaşayabilir.
Gördüğünüz gibi her takımın avantaj veya dezavantaj sayılabilecek yanları var. Başlıkta dediğim gibi Turkcell Süper Lig 2009-2010 sezonu daha yeni başladı. 4 takım start-finish düzlüğünde. Kalan 10 haftada kim az hata yaparsa o şampiyon olacak. Son yıllarda Süper Lig'de kimin nerde puan kaybedeceği belli olmadığından ben tahmin edemiyorum ama Bursaspor olsa sanırım iyi olacak. Hele son maça kalırda Beşiktaş'ı yenip şampiyon olursa Yıldırımlar ve Polat heralde üzerlerine düşen görevi yaparlar. Bakalım...
7 Mart 2010 Pazar
Andre SON Santos
Fenerbahçe'nin Andre'si adında Dos eki olmadığını açıkladığından beri Andre Santos olarak geçiyor futbol literatüründe. Sayın Uğur Meleke konuyla ilgili vakti zamanında gazetesindeki köşesinde durumu açıklamıştı.Tff kayıtlarında dos bulunan Andre'nin ismine artık Antalyaspor maçından sonra Son eki verebiliriz. Andre Fenerbahçe'nin kara şubatını sona erdiren galibiyet golünü atan oyuncu oldu. Açıkcası sona mı erdirdi yoksa krizi devamı mı ettirdi orası da tam net değil. Herr Daum bu takımın başına neden geldi? Geçen sezon takımı iyi oynatamıyor ve ligi 4.sırada bitiriyor denen Luis Aragones'e göre daha başarılı sonuçlar alsın, başkanın deyimiyle ısıran takım olsun ve lig şampiyonu olsun diye geldi. Şimdi maça bakıyorum: Fenerbahçe'nin kadrosu makul Deivid-Semih-Guiza ile başlıyor ve Alex'in yokluğunu hissetirmeden kazanmak için sahaya çıkılmış. Antalyaspor ise çift forvet arkasında Tita var. İlk 15 dakika Antalyaspor kendinden emin, ayağa pas yapan ve "top oynamaya" çalışan bir görüntüdeydi. Ancak Antalyaspor Lugano-Bilica-Cristian-Emre bölgesinden fırsat bulmayı başaramadı. Fenerbahçe ise Guiza ile birkaç çılız atak yaptı. Sahanın en iyi yine Emre anlayacağınız eski tas eski hamam durumu. Derken Antalyaspor korner atmaya giderken kontra yakalanıyor, Fenerbahçe'de uzun zamandır sahnelemediği organize atak ile golü Andre Santos ile buluyor. Golden sonra Vederson'un yerine giren Mehmet Topuz'da oyuna enerjisini verdi ve ilk yarı böyle bitti.
2.yarıda 69.dakikaya kadar pek fark olmadı. Maçın 69.dakikasında ise Daum dahice hareketini yaptı ve Semih-Selçuk değişikliği yaptı. Emre ön alana Alex rolüne büründü Selçuk onun yerine geçti. Maç boyunca deli gibi mücadele eden Emre ön alana geçince bi 5 dakika daha istedi ama sonunda o da anladı olmayacağını. Koskoca Fenerbahçe utanmadan 89.dakikada Emre-Deniz değişikliğini de yaptı ve benim son 2 sezonda bolca söylemeye başladığım lafı bir kez daha dedirtti: "Futbol bitmiş" gerçekten böyle düşünmeye başladım. Koskoca 90 dakikada Antalyaspor'un kaleyi bulan bir tane isabetli şutu yok. Yahu tıngır mıngır bir tane bile atamadı Antalyaspor, bir tane Veysel'in dar açıdan bir şutu bir de Jedinak'ın frikik'i var. Fenerbahçe o koskoca Fenerbahçe 7 maçtır kazanamayan Kriztoph yönetimindeki Fenerbahçe ne yaptı biliyormusunuz? söyleyeyim 13 şut sadece 2 isabetli (bir tanesi gol oldu, bir tanesini de Emre kaçırdı) bu mudur yani? Kaleye isabetli şutu olmayan tehlike yaratamayan takıma 2 kez hücumcu çıkartıp orta saha oyuncusu alarak zaman geçirerek 1-0 kazandı Fenerbahçe. Başlıkta dediğim gibi kriz SON'a mı erdi yoksa......
2.yarıda 69.dakikaya kadar pek fark olmadı. Maçın 69.dakikasında ise Daum dahice hareketini yaptı ve Semih-Selçuk değişikliği yaptı. Emre ön alana Alex rolüne büründü Selçuk onun yerine geçti. Maç boyunca deli gibi mücadele eden Emre ön alana geçince bi 5 dakika daha istedi ama sonunda o da anladı olmayacağını. Koskoca Fenerbahçe utanmadan 89.dakikada Emre-Deniz değişikliğini de yaptı ve benim son 2 sezonda bolca söylemeye başladığım lafı bir kez daha dedirtti: "Futbol bitmiş" gerçekten böyle düşünmeye başladım. Koskoca 90 dakikada Antalyaspor'un kaleyi bulan bir tane isabetli şutu yok. Yahu tıngır mıngır bir tane bile atamadı Antalyaspor, bir tane Veysel'in dar açıdan bir şutu bir de Jedinak'ın frikik'i var. Fenerbahçe o koskoca Fenerbahçe 7 maçtır kazanamayan Kriztoph yönetimindeki Fenerbahçe ne yaptı biliyormusunuz? söyleyeyim 13 şut sadece 2 isabetli (bir tanesi gol oldu, bir tanesini de Emre kaçırdı) bu mudur yani? Kaleye isabetli şutu olmayan tehlike yaratamayan takıma 2 kez hücumcu çıkartıp orta saha oyuncusu alarak zaman geçirerek 1-0 kazandı Fenerbahçe. Başlıkta dediğim gibi kriz SON'a mı erdi yoksa......
4 Mart 2010 Perşembe
Emre - Arda A.Ş. Elele Hep Beraber Finallere
2002 Dünya kupası bittikten sonra şöyle bir laf etmiştim: "2010 Dünya kupasına gideriz takımın lideri de Emre Belözoğlu olur" Ancak Emre istenmeyen uzun süreli sakatlıkları nedeniyle bir türlü gereken randımanı sahada veremiyordu. Aslında Emresiz de Euro 2008'e gittik hatta aklıma hayalimize gelmeyecek şekilde yarı finale kadar gelip finalin eşiğinden döndük. Baktığımız zaman Avrupa Şampiyonasında bu kadar başarılı olan bir takımın Dünya Kupası elemesinde play-off'lara bile kalamaması bizim klasik hastalığımızın eseri.
Artık o günler geride kaldı ve Euro 2012 için hazırlıklar başladı. Yeni teknik direktörümüz Guus Hiddink daha gelmedi ve yerinde Oğuz Çetin görev yaptı. Honduras maçı bence Fatih Terim'in gidişinin ardından gayet güzel bir seçim olmuş çünkü adamlar bizi hiç ısırmadı. Sahamızda bizi ısıran, daha iyi organize olmuş, isteyen bir takım olsa daha ilk maçta hüsran olacak ve niye hoca takımın başında değil vs. gibi türlü polemikler ortaya çıkacaktı. Ancak Honduras takımı geldi ve rahat rahat kendimizi sıkmadan galip geldik. Açıkcası bu Honduras takımı Güney Afrika'da olacak ama bizim Ardila'lar olamayacak çok yazık.
Takımımızda eskiye oranla gelişmeler olduğu kesin. Mesela Volkan Şen, Ozan İpek, Necip, Onur Kıvrak gibi oyuncuları takıma kattık.Bana sorarsanız daha kadroya çağırılacak çok oyuncumuz var ama şuna bir karar vermemiz lazım. Yeni bir jenerasyon yaratıp 2016'ya mı hazırlanacağız yoksa hemen 2012'e gidip yine adımızı mı duyuracağız. Örneğin İsviçre, 2004 yılında Euro 2008 Avrupa Futbol Şampiyonasını düzenleyeceği kesinleşince hemen hazırlıklara başladı. Yeni bir jenerasyon ve Kobi Kuhn yönetiminde olabilecek en iyi ekibi kurdular. Takım savunmasını ön plana çıkartıp önce yememeği sonrada Hakan Yakın, Frei, Barnetta gibi klas isimlerle sonuca gitmeyi planlamışlardı. Takım o kadar iyi oturmuştu ki 2006 Dünya Kupasına bile gittiler hatta tarihe geçip gol yemeden elendiler.
Eğer ki Euro 2012 gitmeyi düşünüyoruz o zaman dün oynadığımız 4-3-3 sistemi bize uygun değil. Bu sistemi oynamak için çok iyi bir santrafor'a ihtiyacımız var. Honduras maçında ilk 11'de Mevlüt forvet oynadı solda Arda sağda Volkan Şen görev yaptı ama ilk yarı pozisyon bulmakta ilerde çoğalmakta çok zorlandık. Nasıl oldu bilmiyorum ama kornerden gol attık bu sefer yemedik :) 2.Yarıda takımın en önemli parçalarından biri Tuncay Şanlı girdi ve Halil'le birlikte hücumda etkinlik varyasyon arttı. 90 dakikayı izleyince bence sahada 2 tane önemli isim vardı biri Emre Belözoğlu diğeri Arda Turan. Bu ikili elele bizi finallere götürecek inşallah. Ayrıca oyuna sonradan giren Tuncay ile birlikte Hamit'in de performansı arttı. Açıkcası forvete sağlam bir golcü, defansa da Servet oynayacaksa yanına Neill ayarında bir stopere ihtiyacımız var. Sol bekte Hakan Balta, sağ bekte de Gökhan Gönül oynarsa sorun kalmaz. Bakalım ustaların ustası Hiddink bu işleri halleder ben inanıyorum.
Artık o günler geride kaldı ve Euro 2012 için hazırlıklar başladı. Yeni teknik direktörümüz Guus Hiddink daha gelmedi ve yerinde Oğuz Çetin görev yaptı. Honduras maçı bence Fatih Terim'in gidişinin ardından gayet güzel bir seçim olmuş çünkü adamlar bizi hiç ısırmadı. Sahamızda bizi ısıran, daha iyi organize olmuş, isteyen bir takım olsa daha ilk maçta hüsran olacak ve niye hoca takımın başında değil vs. gibi türlü polemikler ortaya çıkacaktı. Ancak Honduras takımı geldi ve rahat rahat kendimizi sıkmadan galip geldik. Açıkcası bu Honduras takımı Güney Afrika'da olacak ama bizim Ardila'lar olamayacak çok yazık.
Takımımızda eskiye oranla gelişmeler olduğu kesin. Mesela Volkan Şen, Ozan İpek, Necip, Onur Kıvrak gibi oyuncuları takıma kattık.Bana sorarsanız daha kadroya çağırılacak çok oyuncumuz var ama şuna bir karar vermemiz lazım. Yeni bir jenerasyon yaratıp 2016'ya mı hazırlanacağız yoksa hemen 2012'e gidip yine adımızı mı duyuracağız. Örneğin İsviçre, 2004 yılında Euro 2008 Avrupa Futbol Şampiyonasını düzenleyeceği kesinleşince hemen hazırlıklara başladı. Yeni bir jenerasyon ve Kobi Kuhn yönetiminde olabilecek en iyi ekibi kurdular. Takım savunmasını ön plana çıkartıp önce yememeği sonrada Hakan Yakın, Frei, Barnetta gibi klas isimlerle sonuca gitmeyi planlamışlardı. Takım o kadar iyi oturmuştu ki 2006 Dünya Kupasına bile gittiler hatta tarihe geçip gol yemeden elendiler.
Eğer ki Euro 2012 gitmeyi düşünüyoruz o zaman dün oynadığımız 4-3-3 sistemi bize uygun değil. Bu sistemi oynamak için çok iyi bir santrafor'a ihtiyacımız var. Honduras maçında ilk 11'de Mevlüt forvet oynadı solda Arda sağda Volkan Şen görev yaptı ama ilk yarı pozisyon bulmakta ilerde çoğalmakta çok zorlandık. Nasıl oldu bilmiyorum ama kornerden gol attık bu sefer yemedik :) 2.Yarıda takımın en önemli parçalarından biri Tuncay Şanlı girdi ve Halil'le birlikte hücumda etkinlik varyasyon arttı. 90 dakikayı izleyince bence sahada 2 tane önemli isim vardı biri Emre Belözoğlu diğeri Arda Turan. Bu ikili elele bizi finallere götürecek inşallah. Ayrıca oyuna sonradan giren Tuncay ile birlikte Hamit'in de performansı arttı. Açıkcası forvete sağlam bir golcü, defansa da Servet oynayacaksa yanına Neill ayarında bir stopere ihtiyacımız var. Sol bekte Hakan Balta, sağ bekte de Gökhan Gönül oynarsa sorun kalmaz. Bakalım ustaların ustası Hiddink bu işleri halleder ben inanıyorum.
25 Şubat 2010 Perşembe
Duran Topları Durduramayan Ülkenin Takımıyla Forvetsiz Takımın Hikayesi
Uefa Avrupa Liginde ülkemizi temsil eden iki takımımızda dramatik şekilde elendi. Geçen hafta oynanan ilk maçlardan sonra Galatasaray'ın yine eski günlerdeki başarılı olduğunu Avrupada farklı oynadığını, Fenerbahçe'nin ise kötü oynamasına rağmen avantajlı sayılabilecek bir skorlarla geride döndüğünü yazmıştım. Açıkcası maçlardan önce iki takımında turu geçip geçemeyeceği konusunda kararsızdım. Galatasaray son haftalardaki klasik kadrosu ile çıktı yani FORVETSİZ!!! Galatasaray ilk yarıda gerçekten rakibi karşısında hem iyi motive olmuş hem de dirayetli çıktı. Hani eski günlerdeki gibi. Rakibe fazla fırsat vermezken Arda ve Elano ile yüzde yüzde 2 golü atamadı, bir benzerini de kullanamadı. Halbuki bir tane gerçek mevkii santrafor olan bir oyuncu olsa ilk yarı Galatasaray golü bulabilir avantajını artırabilirdi. 2.Yarıya ise Atletico Madrid iyi başladı. Jose Antonio Rejes ile 2 tane net fırsat gol olmadı. Derken Simao klasını konuşturdu ve golü attı. Galatasaray tam zamanında beraberliği yakaladı ama 2.fırsatı değerlendiremedi. Sonuçta son dakikada forveti olan takım :) golü attı turu kaptı. Muhteşem transferler ustası takım :) Avrupa kupalarında oynatamayacağı bir forveti göz göre göre alırken, işine yaramayacağı bir diğer için Nonda gibi bastonla bile oynasa bu takıma fayda sağlayacak bir oyuncu gönderdi. Sonuç mu ben size söyleyeyim: Takım, Ziraat Türkiye Kupasında Antalyaspor'a elendi. Hükmen galibiyet olmasa belki de 3 haftada 2 puan toplayan Fenerbahçe'yi bile geçemeyecekti, nihayet Avrupa defterini de hemde deplasmanda 1-1 ile geldiği maçta kapattı.
Gelelim Fenerbahçe'ye. Şimdi bu maç gerçekten çok ilginç bir atmosferde oynandı. Fenerbahçe'nin kadro sıkıntısı çok büyüktü. Elde oynatabilecek sadece 11 oyuncu varken kadro kurmak zordu. Vederson ve Cristian'ın takıma katılması ile biraz olsun rahat nefes aldı sarı-lacivertliler. Ancak işin ilginç yanı Lille takımı da gerçek forvet hattından sadece 1 oyuncu ile oynadı. Frau dışında kalan Gervinho ve De Melo sakat, Vittek devre arasında Ankaragücü'ne geldi. Üstüne üstlük Balmont ve Debuchy gibi 2 as oyuncuda kadroda yoktu. Lille takımının esame listesinde 4 tane altyapıdan oyuncu vardı. Yani anlayacağınız Lille takımı da Fenerbahçe kadar eksik gelmişti. İşin bir başka boyutu Fenerbahçe Şubat ayında oynadığı 6 resmi maçta sadece 1 kez kazanmış son müsabakayı da sahasında 2-0 dan vermişti. Guiza ve Daum'a yapılan tepki ardından tekrar sevgi gösterisi. Tüm bunların maçın atmosferini değiştirdi. Açıkcası bu tur Kasım ayında oynansa çok başka sonuçlar doğurabilirdi. Neyse maça geri dönersek. Açıkcası Lille takımı ayağa oynamaya çalışan, futbolu çirkinleştirmeyen ve uzun senelerdir istikrarla beraber oynayan bir takım. Dolayısıyla iyi bir takım iyi oynuyolar hızlı oynuyorlar. Ancak hem Avrupa kupası tecrübeleri az, hem de Frau hariç maçı çevirecek üst düzey bir yıldızı yok. Yani Lille takımı bir Bordeaux, bir Marsilya, bir Lyon değil. Ama işte işin kötü tarafı da şu ki Fransa'nın 4-5.sırasında yer alan bir takımı gelip burda çatır çatır oynuyorsa bizim büyük dediğimiz takımların şapkalarını önüne alıp bir düşünmesi lazım. Sahada benim gördüğüm fark yaratan tek isim vardı: Emre Belözoğlu. Emre sahaya cengaver gibi çıktı her topa koştu, her topu kazanamak istedi yetmedi gitti rakip kale önünde gol kovaladı. Bir vurdu direkten döndü, bir vurdu gol oldu. Hakikaten kalitesini,etkisini sahaya yansıttı. İlk yarı maç Fenerbahçe'nin kontrolünde geçti hatta son dakikada Alex kafa golünü atsa maçı koparabilirdi. 2.Yarıya Lille takımı yine etkili başladı. İlk 20 dakika iyi saldırdılar ve 2 net pozisyon gol olmadı. 65.dakikadan sonra Lille takımı yoruldu. İşte bu anda Dahi'nin oyuna müdahele etmesi gerekiyordu ama geç kaldı. Sonrada takımın bütün ofans gücünü indirdi ve 1-0'a yatmaya çalıştı. Son 20 dakika Lille tek kale oynadı. Derken gereksiz bir faul, bir duran top ve bir gol. 175 dakika verilen emekler bir yan topta boşa gitti. Kalan 5 dakikada forvetleri de kenara alan takım nasıl 2 gol atsın. Bu kadar ucuz mu. Yani saymadım ama A Milli takım ve temsilcilerimiz kaçıncı kez duran toptan böyle gol yedi.Gerçekten bu ayrı bir meziyet ister, ayrı bir karizma ister. Her önemli maçta duran toptan gol yiyoruz. Bir çırpıdan aklıma gelenler Belçika maçı İstanbul'da 1-1 bitti Sonck kısacık boyuyla Volkan'ın bugün yediği golün bir benzerini atmıştı. İspnaya maçları hem deplasmanda 1-0 biten maçta hem burda 1-1 biten maçta 2 gol duran toptan oluşan karambolde yedik. Sivasspor'u hatırlıyorum Anderlecht maçı kornerden tık golü yedik. Atletico Madrid maçı daha yeni örnek: gereksiz bir faul ve klas bir vuruş herşey ortadayken skor olarak geri düşüyosun...vs vs daha bunun gibi yediğimiz golleri yan yana eklesek ligtv 21 programı için malzeme bulmak zorunda kalmaz. Sözün özü burda bir kaç kez yazdığım fikirlerimin devamı olacak.
1- Duran toplardan faydalanmayı ve gol yememeği ülke futbol olarak öğrenmemiz lazım.
2- Kaliteli yabancı oyuncular almalı, gereksiz paralara gereksiz yerli oyuncuları büyük kulüplerde oynatmamalıyız. Fark yaratan isimleri tercih etmeliyiz: örnek Neill, Kewell gibi
3- Ülke olarak top oynamayı değil futbol oynamayı hedeflemeliyiz. Bunun için oyunu çirkinleştirmeden, bireysel fundemantel'ı yükselterek, stadların zeminlerini daha iyi hale getirerek, boş eleştiri değil faydalı tenkitler yaparak katkı sağlamalıyız.
4- Son olarakta enternasyonel düzeyde eşleştiğimiz rakipleri ne çok abartıp ne de çok küçümsememeliyiz.
5- 3.Madde yazılanları toparlayıcı unsur olarak ülkenin genel bir futbol anlayışı yani ekolü olmalı. Aslında bizim bir ekolümüz var: "Çılgın Türkler" 2-0'dan Çek Cumhuriyetini eleyip play-off'da Letonya'ya eleniriz. Yarım takımla finali zorlayıp tam kadro Estonyayı geçemeyiz. İşte bu ekolü değiştirmeliyiz sayın Hiddink ve ekibine çok iş düşecek.
Gelelim Fenerbahçe'ye. Şimdi bu maç gerçekten çok ilginç bir atmosferde oynandı. Fenerbahçe'nin kadro sıkıntısı çok büyüktü. Elde oynatabilecek sadece 11 oyuncu varken kadro kurmak zordu. Vederson ve Cristian'ın takıma katılması ile biraz olsun rahat nefes aldı sarı-lacivertliler. Ancak işin ilginç yanı Lille takımı da gerçek forvet hattından sadece 1 oyuncu ile oynadı. Frau dışında kalan Gervinho ve De Melo sakat, Vittek devre arasında Ankaragücü'ne geldi. Üstüne üstlük Balmont ve Debuchy gibi 2 as oyuncuda kadroda yoktu. Lille takımının esame listesinde 4 tane altyapıdan oyuncu vardı. Yani anlayacağınız Lille takımı da Fenerbahçe kadar eksik gelmişti. İşin bir başka boyutu Fenerbahçe Şubat ayında oynadığı 6 resmi maçta sadece 1 kez kazanmış son müsabakayı da sahasında 2-0 dan vermişti. Guiza ve Daum'a yapılan tepki ardından tekrar sevgi gösterisi. Tüm bunların maçın atmosferini değiştirdi. Açıkcası bu tur Kasım ayında oynansa çok başka sonuçlar doğurabilirdi. Neyse maça geri dönersek. Açıkcası Lille takımı ayağa oynamaya çalışan, futbolu çirkinleştirmeyen ve uzun senelerdir istikrarla beraber oynayan bir takım. Dolayısıyla iyi bir takım iyi oynuyolar hızlı oynuyorlar. Ancak hem Avrupa kupası tecrübeleri az, hem de Frau hariç maçı çevirecek üst düzey bir yıldızı yok. Yani Lille takımı bir Bordeaux, bir Marsilya, bir Lyon değil. Ama işte işin kötü tarafı da şu ki Fransa'nın 4-5.sırasında yer alan bir takımı gelip burda çatır çatır oynuyorsa bizim büyük dediğimiz takımların şapkalarını önüne alıp bir düşünmesi lazım. Sahada benim gördüğüm fark yaratan tek isim vardı: Emre Belözoğlu. Emre sahaya cengaver gibi çıktı her topa koştu, her topu kazanamak istedi yetmedi gitti rakip kale önünde gol kovaladı. Bir vurdu direkten döndü, bir vurdu gol oldu. Hakikaten kalitesini,etkisini sahaya yansıttı. İlk yarı maç Fenerbahçe'nin kontrolünde geçti hatta son dakikada Alex kafa golünü atsa maçı koparabilirdi. 2.Yarıya Lille takımı yine etkili başladı. İlk 20 dakika iyi saldırdılar ve 2 net pozisyon gol olmadı. 65.dakikadan sonra Lille takımı yoruldu. İşte bu anda Dahi'nin oyuna müdahele etmesi gerekiyordu ama geç kaldı. Sonrada takımın bütün ofans gücünü indirdi ve 1-0'a yatmaya çalıştı. Son 20 dakika Lille tek kale oynadı. Derken gereksiz bir faul, bir duran top ve bir gol. 175 dakika verilen emekler bir yan topta boşa gitti. Kalan 5 dakikada forvetleri de kenara alan takım nasıl 2 gol atsın. Bu kadar ucuz mu. Yani saymadım ama A Milli takım ve temsilcilerimiz kaçıncı kez duran toptan böyle gol yedi.Gerçekten bu ayrı bir meziyet ister, ayrı bir karizma ister. Her önemli maçta duran toptan gol yiyoruz. Bir çırpıdan aklıma gelenler Belçika maçı İstanbul'da 1-1 bitti Sonck kısacık boyuyla Volkan'ın bugün yediği golün bir benzerini atmıştı. İspnaya maçları hem deplasmanda 1-0 biten maçta hem burda 1-1 biten maçta 2 gol duran toptan oluşan karambolde yedik. Sivasspor'u hatırlıyorum Anderlecht maçı kornerden tık golü yedik. Atletico Madrid maçı daha yeni örnek: gereksiz bir faul ve klas bir vuruş herşey ortadayken skor olarak geri düşüyosun...vs vs daha bunun gibi yediğimiz golleri yan yana eklesek ligtv 21 programı için malzeme bulmak zorunda kalmaz. Sözün özü burda bir kaç kez yazdığım fikirlerimin devamı olacak.
1- Duran toplardan faydalanmayı ve gol yememeği ülke futbol olarak öğrenmemiz lazım.
2- Kaliteli yabancı oyuncular almalı, gereksiz paralara gereksiz yerli oyuncuları büyük kulüplerde oynatmamalıyız. Fark yaratan isimleri tercih etmeliyiz: örnek Neill, Kewell gibi
3- Ülke olarak top oynamayı değil futbol oynamayı hedeflemeliyiz. Bunun için oyunu çirkinleştirmeden, bireysel fundemantel'ı yükselterek, stadların zeminlerini daha iyi hale getirerek, boş eleştiri değil faydalı tenkitler yaparak katkı sağlamalıyız.
4- Son olarakta enternasyonel düzeyde eşleştiğimiz rakipleri ne çok abartıp ne de çok küçümsememeliyiz.
5- 3.Madde yazılanları toparlayıcı unsur olarak ülkenin genel bir futbol anlayışı yani ekolü olmalı. Aslında bizim bir ekolümüz var: "Çılgın Türkler" 2-0'dan Çek Cumhuriyetini eleyip play-off'da Letonya'ya eleniriz. Yarım takımla finali zorlayıp tam kadro Estonyayı geçemeyiz. İşte bu ekolü değiştirmeliyiz sayın Hiddink ve ekibine çok iş düşecek.
21 Şubat 2010 Pazar
Büyükler Mi Sizce de?
İki asırlık çınar Beşiktaş ile Galatasaray, İnönü stadına sezonun en önemli maçlarından birine çıkıyor. Bir tarafta haftaya 5.sırada girmiş geçen sezonun çift kupalı (rüya sezon geçirmiş) şampiyonu Beşiktaş liderin bir maç eksiği ile 8 puan gerisinde, öteki tarafta 7.haftadan sonra türlü kere eline geçen liderlik fırsatlarını değerlendirememiş en sonunda geçen hafta maç oynamadan öne geçen Galatasaray. İki büyük diyoruz ama ikisi de birbirinden korkmuş küçük kardeş olmuş. Nasıl büyük anlamadım nasıl kadrolar anlamadım. Hadi sarı-kırmızılı takım hafta içinde çok önemli bir maç yaptı ve akabinde perşembe rövanş oynayacak. Ya Mustafa Denizli hocamıza ne demeli!!! Beşiktaş'ın 11 kişilik kadrosunda maçı değiştirecek bir tane oyuncu var: Holosko!!! Yedek kulübesinde ise 4 tane var: Bobo, Tabata, Yusuf, Nihat. Hadi maça yan toplarla başarılı olmak ve Nobre'nin Galatasaray karşısındaki talihini kullanmak için başladın, hadi Nihat yerine Nobre'yi seçtin, hadi Keita'yı durdurmak amaçlı sol kanat için Ekrem'i seçtin anladım. Tabata niye yok? Tello mu yaratıcı eleman Tabata mı? Maç boyunca duran top kullanmaktan başka ne yaptı! Haaa maçta Beşiktaş 12 korner attı, en az bi o kadar da duran top kullandı sadece 1 gol geldi. Açıkcası sezonun en az kafa golü atan takımı Beşiktaş, maçı yan toplardan atacağı golle kazanmak istemiş. Büyük plan bu :) Sonuçta ilk yarıda fırsatlar ele geçti ama BÜYÜK! takımın BÜYÜK! futbolcuları altıpastan topu içeri atamadılar. Gelelim Galatasaray'a. Sayın Rijkaard orta sahada Mustafa Sarp yerine daha mücadeleci Barış'ı oynattı. Fena bir tercih değil. Jo Alves'de sakatlıktan yeni çıktı diye son 30 dakika yararlandı tamam. Servet yerine oynayan Emre Güngör de tamam. Ancak açıkca görüldü ki Galatasaray ilk yarıda sadece 2 fırsat yakaladı. İlk yarıda sahanın en iyisi Elano'ydu. Elano takıma git gide alışıyor ve son 4 maçta gerçekten kalitesini konuşturmaya başladı. Yakın zamanda tek başına maç alacak kıvama gelecek.
Karşılaşmanın 2.yarısına ise Galatasaray iyi başladı. Yaklaşık 20 dakika takım hem iyi pas yaptı, hem de ilk yarıya oranla daha az kalesine yaklaştırdı Beşiktaş'ı. Derken Rijkaard uyanıp Caner-Jo değişikliği yaptı çok değil 5 dakika içinde Galatasaray golü buldu. Golden sonra Beşiktaş bastırdı oyuna Yusuf'u da alarak yüklendi. Galatasaray ise Arda'nın sakatlanmasının ardından artık tam kapanırım dediği anda golü yedi. Elano oyundan çıkıp Mustafa Sarp girdi. Ancak girdiği anda oluşan karambolde Sivok kendini kurtardı. Maç 1-1 oldu. Aslında benim takıldığım nokta şu. Dakika 86 olmuş. Maç 1-1. Sağ kanattan top taça çıkmış Uğur tacı atmamak için herşeyi yapıyor. Galatasaray kalecisi Leo Franco autu yavaş kullanıyor. Maça Beşiktaş sadece 2 tane gerçek hücum elemanı ile çıkıyor. Galatasaray maça forvetsiz başlıyor, en iyi oynayanlardan 2 tanesini çıkarıyor. Kombine atak yok, goller karambol veya kişisel beceri, yan toplar ve duran toplar sonuç almak için strateji olmuş. Şimdi size soruyorum bu mu Büyüklük?
Karşılaşmanın 2.yarısına ise Galatasaray iyi başladı. Yaklaşık 20 dakika takım hem iyi pas yaptı, hem de ilk yarıya oranla daha az kalesine yaklaştırdı Beşiktaş'ı. Derken Rijkaard uyanıp Caner-Jo değişikliği yaptı çok değil 5 dakika içinde Galatasaray golü buldu. Golden sonra Beşiktaş bastırdı oyuna Yusuf'u da alarak yüklendi. Galatasaray ise Arda'nın sakatlanmasının ardından artık tam kapanırım dediği anda golü yedi. Elano oyundan çıkıp Mustafa Sarp girdi. Ancak girdiği anda oluşan karambolde Sivok kendini kurtardı. Maç 1-1 oldu. Aslında benim takıldığım nokta şu. Dakika 86 olmuş. Maç 1-1. Sağ kanattan top taça çıkmış Uğur tacı atmamak için herşeyi yapıyor. Galatasaray kalecisi Leo Franco autu yavaş kullanıyor. Maça Beşiktaş sadece 2 tane gerçek hücum elemanı ile çıkıyor. Galatasaray maça forvetsiz başlıyor, en iyi oynayanlardan 2 tanesini çıkarıyor. Kombine atak yok, goller karambol veya kişisel beceri, yan toplar ve duran toplar sonuç almak için strateji olmuş. Şimdi size soruyorum bu mu Büyüklük?
18 Şubat 2010 Perşembe
Galatasaray Avrupa Yakasından, Fenerbahçe Anadolu Yakasından Olduğunu Her Zaman Belli Etmek Zorunda Mı?
Bu akşam hem Fenerbahçe hem de Galatasaray önemli sınavlar verdi. İlk olarak Fenerbahçe deplasmanda Lille ile oynadı. Açıkcası karşımızdaki takım öyle adı sanı bilinen,kupalarda çok başarılı olmuş veya kendi ligini kazanmış bir takım değil. Ancaak boş bir takımda değil. En büyük özelliklerini sahaya yansıttılar. Orta sahada baskı, hızlı hücum ve gole yönelik futbol. Maç boyunca Fransız ekibi bunu her an yaptı. Fenerbahçe ise Zico dönemi dışında olduğu gibi yine silik, zor pas yapan ve en önemlisi saçma hatalar yapan bir haldeydi. Temsilcilerimiz her zaman basit goller yeme konusunda çok başarılı oluyor! İşte Fenerbahçe'nin yediği 2 gol sarı-lacivertli takımın hala Avrupa takımı olmadığını gösterdi. İlk golde kaleci Volkan, 2.golde Deniz Barış. Ancak bu goller bahane olmasın. Fenerbahçe maç boyunca sadece 4 şut attı. İyi futbol oynamadı ancak atılan bu 4 şuttan bir tanesini gol yapmayı başardı ve turu İstanbul'a taşıdı. Fransız takımları her zaman bize ters gelmiştir. İşte yine öyle oldu ama umut var. Rövanş maçında Saraçoğlu stadında atmosfer farklı olur. Ancak yine de dikkatt.
Galatasaray'a gelirsek maça Atletico Madrid haftasonunda aldığı Barcelona maçının rehaveti ile başladı. Galatasaray iyi başladı Arda ile bir fırsatı değerlendiremedi. Daha sonra Jose Antonio Reyes müthiş bir gol attı ve maçın kaderi değişti. Golden sonra Atletico Madrid daha iyi oynadı, güveni yerine geldi. Aguero ve Simao ile 2 net pozisyon kaçtı. Galatasaray ise ancak devre sonunda fırsatlar yakaladı ve sonuç alamadı. Galatasaray'da ilk yarı Baros eski formunda sahada olsaydı sarı-kırmızılı takım maçı hemen koparırdı.Ancak forvetsiz oynayan takım hele bir de Keita kötü oynayınca çok zorlandı. 2.Yarıda Atletico Madrid yine dağınık bir halde çıktı, sadece Aguero bireysel çabaları ile gol fırsatı yarattı. Diego Forlan oyundan çıkana kadar dengede giden maç son yarım saatte Galatasaray'a döndü. Kader Keita golden önce bir sinyal vermiş ve kendi çabasıyla bir fırsat yakalamıştı. İşte maç içinde zaman zaman oyundan kopan Atletico Madrid karşısında 2.fırsatı Keita gol yaptı. Böylece Galatasaray en az 2 farklı kaybedeceği maçı 1-1'e getirmeyi başardı. Ancak 180 dakikanın ilk yarısı bitti. Kalan 2.yarı Ali Sami Yen'de ama rakip gerçekten çok etkili takım. Sözün özü; Bu maçta 3 tane senaryodan en orta şekerlisi oldu. 1-Barcelona maçının rehaveti ile yakaladığı Atletico Madrid karşısında sezonun ilk yarısındaki total futbol Galatasaray'ı olsa maçı bence kesin kazanırdı en azından 2 gol atardı. 2- Maç 1-0 iken 2.golü yemeyen bugünkü Galatasaray çok önemli bir beraberlik aldı. 3- Atletico Madrid kendi liginde iddiası kalmamış, kupadan da elenmiş olarak bu maça gelseydi işte o zaman şansımız olmazdı. Ancak Galatasaray daha önce bir çok kez yaptığı gibi deplasmanda yine Avrupa takımı olduğunu gösterdi.
Galatasaray'a gelirsek maça Atletico Madrid haftasonunda aldığı Barcelona maçının rehaveti ile başladı. Galatasaray iyi başladı Arda ile bir fırsatı değerlendiremedi. Daha sonra Jose Antonio Reyes müthiş bir gol attı ve maçın kaderi değişti. Golden sonra Atletico Madrid daha iyi oynadı, güveni yerine geldi. Aguero ve Simao ile 2 net pozisyon kaçtı. Galatasaray ise ancak devre sonunda fırsatlar yakaladı ve sonuç alamadı. Galatasaray'da ilk yarı Baros eski formunda sahada olsaydı sarı-kırmızılı takım maçı hemen koparırdı.Ancak forvetsiz oynayan takım hele bir de Keita kötü oynayınca çok zorlandı. 2.Yarıda Atletico Madrid yine dağınık bir halde çıktı, sadece Aguero bireysel çabaları ile gol fırsatı yarattı. Diego Forlan oyundan çıkana kadar dengede giden maç son yarım saatte Galatasaray'a döndü. Kader Keita golden önce bir sinyal vermiş ve kendi çabasıyla bir fırsat yakalamıştı. İşte maç içinde zaman zaman oyundan kopan Atletico Madrid karşısında 2.fırsatı Keita gol yaptı. Böylece Galatasaray en az 2 farklı kaybedeceği maçı 1-1'e getirmeyi başardı. Ancak 180 dakikanın ilk yarısı bitti. Kalan 2.yarı Ali Sami Yen'de ama rakip gerçekten çok etkili takım. Sözün özü; Bu maçta 3 tane senaryodan en orta şekerlisi oldu. 1-Barcelona maçının rehaveti ile yakaladığı Atletico Madrid karşısında sezonun ilk yarısındaki total futbol Galatasaray'ı olsa maçı bence kesin kazanırdı en azından 2 gol atardı. 2- Maç 1-0 iken 2.golü yemeyen bugünkü Galatasaray çok önemli bir beraberlik aldı. 3- Atletico Madrid kendi liginde iddiası kalmamış, kupadan da elenmiş olarak bu maça gelseydi işte o zaman şansımız olmazdı. Ancak Galatasaray daha önce bir çok kez yaptığı gibi deplasmanda yine Avrupa takımı olduğunu gösterdi.
14 Şubat 2010 Pazar
İyi Oynayarak Kaybetmek Mi, Kötü Oynayarak Kazanmak Mı?
Fenerbahçe bu akşam bence son haftaların en güzel futbolunu oynadı. Özer'in takıma girdiğinden beri ofansa verdiği katkıya sağ kanattan Mehmet Topuz'unda bu maçta eklenmesi özelikle ilk 20 dakikalık dönemde çok fark yarattı. Fenerbahçe golü de erken bulunca rahat kazanacağını düşündük. Ancak futbol garip bir oyun. "Bkz. Bursaspor-Fenerbahçe maçı." Bursaspor-Fenerbahçe maçında da benzeri bir ifade kullanmıştım. Gerçekten futbol çok ilginç. Fenerbahçe ilk yarı oyunu domine eden şuurlu baskı kuran golü bulan gol kaçıran takım ama Manisaspor 2 kez karşı tarafa geçti ve ev sahibi bu akınlarda 1 gol buldu, 1 de büyük tehlike yarattı.
İlk yarı 1-1 bitti ama sarı-lacivertliler iyi oynadığından Daum değişiklik yapmadı. Gerçektende 2.yarı Fenerbahçe yine net fırsatlardan sonuç alamadı. Semih ve Alex golleri kaçırırken Manisaspor birkaç cılız atak yaptı. Daum oyunu riske etmeyi göze alamadı. En sonunda Gökhan Ünal'ı soktu ama bu arada Manisaspor gelmeye başlamıştı. Uzatmalar gelen Isaac golüne uzatmanın uzatmasında Gökhan Ünal karşılık verdi ve Fenerbahçe iyi oynadığı maçı kazanamadı. Sezon başında sayın Aziz Yıldırım'ın Daum'u takımın başına getirmesinin nedeni neydi? Bence ülkeyi ve futbolunu iyi tanıyan, istikrarlı ve disiplinli Daum'u getirip sonuç almaktı. Sonuç kazanmaktı ve 3 yıl üst üste şampiyon olmaktı. Şimdi burdan Fenerbahçeli oyunculara sesleniyorum: "Ey Fenerbahçeli oyuncular! iyi oynamayın sadece kazanın :)" Aslında futbolda sonuç almak içinde gol atmak lazım. Gol atmak içinde iyi forvetlerin olması lazım. Fenerbahçe'nin iyi forvetleri yok mu? Var aslında ama insan güvenemiyor işte. Öyle bir oyuncu olacak ki tamam şimdi çıkar ve golü atar tabelayı değiştirir diyeceksiniz. Eskiden Alex bu işleri iyi yapardı ama artık o da yaşlandı mı nedir. Haaa bi de Andre Santos'un ne işe yaradığını anlamadım. Brezilya milli takımında oynamak, ne biliyim NBA'de oynamak veya Avrupada oynamak eskiden bizim gözümüzde çok büyük bir olaydı. Ulaşılmaz bir nokta veya ustaların yeri diye düşünürdük. Artık globalleşen dünyada herşey birbirine yaklaştı. Şimdi bakıyorum transfermarkt.de değerlerine göre Andre Santos 6.000.000 Euro karşı tarafta Hüseyin Tok diye bir oyuncu var stoper ve değeri 300.000 Euro. Aralarında tam 20 kat fark var ama sahada hiçbir fark yok. Artık büyük takımların saçma sapan yabancı transferleri yapmaması gerekiyor. İşte Manisaspor bu sezon büyüklere karşı sadece 1 kez yenilmiş o da Saraçoğlu stadında son dakikada gelen bir golle. İşte Gaziantepspor 6 kez büyüklerle oynamış bu sezon 2 kez yenilmiş hele Beşiktaş'tan 4 puan almış. İşte Antalyaspor kupada Galatasaray'ı eleyiverdi. Bu liste uzayıp gider. Büyüklerin fark yaratan oyunculara ve cesaretli teknik adamlara ihtiyacı var.
İlk yarı 1-1 bitti ama sarı-lacivertliler iyi oynadığından Daum değişiklik yapmadı. Gerçektende 2.yarı Fenerbahçe yine net fırsatlardan sonuç alamadı. Semih ve Alex golleri kaçırırken Manisaspor birkaç cılız atak yaptı. Daum oyunu riske etmeyi göze alamadı. En sonunda Gökhan Ünal'ı soktu ama bu arada Manisaspor gelmeye başlamıştı. Uzatmalar gelen Isaac golüne uzatmanın uzatmasında Gökhan Ünal karşılık verdi ve Fenerbahçe iyi oynadığı maçı kazanamadı. Sezon başında sayın Aziz Yıldırım'ın Daum'u takımın başına getirmesinin nedeni neydi? Bence ülkeyi ve futbolunu iyi tanıyan, istikrarlı ve disiplinli Daum'u getirip sonuç almaktı. Sonuç kazanmaktı ve 3 yıl üst üste şampiyon olmaktı. Şimdi burdan Fenerbahçeli oyunculara sesleniyorum: "Ey Fenerbahçeli oyuncular! iyi oynamayın sadece kazanın :)" Aslında futbolda sonuç almak içinde gol atmak lazım. Gol atmak içinde iyi forvetlerin olması lazım. Fenerbahçe'nin iyi forvetleri yok mu? Var aslında ama insan güvenemiyor işte. Öyle bir oyuncu olacak ki tamam şimdi çıkar ve golü atar tabelayı değiştirir diyeceksiniz. Eskiden Alex bu işleri iyi yapardı ama artık o da yaşlandı mı nedir. Haaa bi de Andre Santos'un ne işe yaradığını anlamadım. Brezilya milli takımında oynamak, ne biliyim NBA'de oynamak veya Avrupada oynamak eskiden bizim gözümüzde çok büyük bir olaydı. Ulaşılmaz bir nokta veya ustaların yeri diye düşünürdük. Artık globalleşen dünyada herşey birbirine yaklaştı. Şimdi bakıyorum transfermarkt.de değerlerine göre Andre Santos 6.000.000 Euro karşı tarafta Hüseyin Tok diye bir oyuncu var stoper ve değeri 300.000 Euro. Aralarında tam 20 kat fark var ama sahada hiçbir fark yok. Artık büyük takımların saçma sapan yabancı transferleri yapmaması gerekiyor. İşte Manisaspor bu sezon büyüklere karşı sadece 1 kez yenilmiş o da Saraçoğlu stadında son dakikada gelen bir golle. İşte Gaziantepspor 6 kez büyüklerle oynamış bu sezon 2 kez yenilmiş hele Beşiktaş'tan 4 puan almış. İşte Antalyaspor kupada Galatasaray'ı eleyiverdi. Bu liste uzayıp gider. Büyüklerin fark yaratan oyunculara ve cesaretli teknik adamlara ihtiyacı var.
11 Şubat 2010 Perşembe
Veee Guiza Fenerbahçe'yi 27 Yıl Sonra Türkiye Kupası Şampiyonu Yaptı.
Karşılaşmanın 90+2.dakikası her iki takım ve teknik adamda maçın artık uzatmalara gideceğini düşünüyor. Uzatmalar hatta penaltılarda ne yapacağını planlıyor. Derken seken bir topu Gökhan Gönül kontrol etmeyi başarıyor son hücum artık vereyim Guiza'ya belki birşey yapar diye. Guiza topu zor kontrol ediyor ve ancak kaleye vuruyor ama şans işte top İbrahim'in ayağına çarpıyor kaleci Ivankov'u yanıltıp filelere gidiyor. Futbol işte böyle garip bir oyun!!!
Bence Guiza'nın attığı bu gol Fenerbahçe'ye 1983 yılında bu yana istediği Türkiye Kupasını kazandırdı. Fenerbahçe yarı finalde Manisaspor engeli aşıp büyük ihtimalle Trabzonspor ile eşleşecek. Fenerbahçe ilginçtir son 6 sezonda 5.kez yarı finale kaldı ve 3 kez final oynadı. Fenerbahçe 2004-05 sezonunda finalde Galatasaray'a, 2005-06 ve 2008-09 sezonlarında finalde Beşiktaş'a kaybetmişti. İlginçtir Fenerbahçe diğer 2 sezonda yani 2006-07'de yarı finalde Beşiktaş'a, 2007-08'de de çeyrek finalde Galatasaray'a elenmişti. Yani sözün özü Fenerbahçe bu sezon hariç gruplu oynanan 5 yılda da ya Beşiktaş'ı yada Galatasaray'ı geçememişti. Ve işte ikisi de yarı finalde yok. İstatistiklere göre Fenerbahçe bu sezon kupayı kazanmakta çok şanslı ancak!!!
Bu akşam oynanan maçta da görüldüğü gibi sanki 27 yıl süren bu kupayı kazanamama içgüdüsü Fenerbahçeli oyuncularda stres yaratıyor. Geçen sezon lig'de 2 maçta da yendiği Beşiktaş'a finalde 4-2 kaybetmesi, bu akşam 3-0 önde geldiği maçta 3-0 geriye düşmesi bunların net göstergesi. Ancak bu sezon sarı-lacivertli takımın bu şanssızlığını kıracağını düşünüyorum. Daum'un sahaya çıkan kadrosuna aslında şaşırdım. Alman'ın klasiği maç ne olursa olsun as oyuncularla oynamaktı. Galatasaray'da elenmişken işi sıkı tutar diye düşünmüştüm. Ancak sanırım Daum'da böyle bir Bursaspor beklemiyordu. Lafı geçmişken Ertuğrul Sağlam ve ekibini kutlamak lazım. Kimse böyle bir skor beklemiyordu ama Sercan ilk maçta sakatlanmayıp bu maça hazır şekilde çıksa belki de Bursaspor şimdi mucizeyi gerçekleştirmişti. Bursaspor geçen sezon olduğu gibi bu sezonda çeyrek finalde elenirken bence bu tecrübeler takıma eğer ahenk bozulmazsa uzun vadede büyük katkı sağlayacaktır. Artık Bursapor sanal olarak 5.büyük oldu diyebiliriz.
Bence Guiza'nın attığı bu gol Fenerbahçe'ye 1983 yılında bu yana istediği Türkiye Kupasını kazandırdı. Fenerbahçe yarı finalde Manisaspor engeli aşıp büyük ihtimalle Trabzonspor ile eşleşecek. Fenerbahçe ilginçtir son 6 sezonda 5.kez yarı finale kaldı ve 3 kez final oynadı. Fenerbahçe 2004-05 sezonunda finalde Galatasaray'a, 2005-06 ve 2008-09 sezonlarında finalde Beşiktaş'a kaybetmişti. İlginçtir Fenerbahçe diğer 2 sezonda yani 2006-07'de yarı finalde Beşiktaş'a, 2007-08'de de çeyrek finalde Galatasaray'a elenmişti. Yani sözün özü Fenerbahçe bu sezon hariç gruplu oynanan 5 yılda da ya Beşiktaş'ı yada Galatasaray'ı geçememişti. Ve işte ikisi de yarı finalde yok. İstatistiklere göre Fenerbahçe bu sezon kupayı kazanmakta çok şanslı ancak!!!
Bu akşam oynanan maçta da görüldüğü gibi sanki 27 yıl süren bu kupayı kazanamama içgüdüsü Fenerbahçeli oyuncularda stres yaratıyor. Geçen sezon lig'de 2 maçta da yendiği Beşiktaş'a finalde 4-2 kaybetmesi, bu akşam 3-0 önde geldiği maçta 3-0 geriye düşmesi bunların net göstergesi. Ancak bu sezon sarı-lacivertli takımın bu şanssızlığını kıracağını düşünüyorum. Daum'un sahaya çıkan kadrosuna aslında şaşırdım. Alman'ın klasiği maç ne olursa olsun as oyuncularla oynamaktı. Galatasaray'da elenmişken işi sıkı tutar diye düşünmüştüm. Ancak sanırım Daum'da böyle bir Bursaspor beklemiyordu. Lafı geçmişken Ertuğrul Sağlam ve ekibini kutlamak lazım. Kimse böyle bir skor beklemiyordu ama Sercan ilk maçta sakatlanmayıp bu maça hazır şekilde çıksa belki de Bursaspor şimdi mucizeyi gerçekleştirmişti. Bursaspor geçen sezon olduğu gibi bu sezonda çeyrek finalde elenirken bence bu tecrübeler takıma eğer ahenk bozulmazsa uzun vadede büyük katkı sağlayacaktır. Artık Bursapor sanal olarak 5.büyük oldu diyebiliriz.
6 Şubat 2010 Cumartesi
Brezilyalının Koyunu (Tabata) Sonra Çıkar Oyunu
Beşiktaş dün gece gerçekten ilginç bir maç oynadı. Karşısında taş gibi Gençlerbirliği vardı. Hatta teknik direktör Thomas Doll'un siyah-beyazlı takımla adının anılması maça ayrı bir boyut katmıştı. Geçen haftaki yazımda belirttiğim gibi Beşiktaş'ın deplasmanda Antalyaspor'a karşı çıktığı oyun düzeninde ısrar etmesi gerekiyor. Sadece kanatta oynayan Nihat ve Tello'nun daha etkili olması gerekiyor. Ferrari iyileşince sanırım Tello yedek kalacak. Beşiktaş ilk yarıda beklediğimden daha etkili oldu. Golde kombine atak sonucu defanstan gelen Sivok ile geldi. İkinci yarıda ise 20 dakika Gençlerbirliği etkili oldu. Hurşut, Mustafa Pektemek ve Harbuzi biraz oynayınca nefis bir gol buldu Ankara ekibi. Golden sonra 10 dakika maç gitti geldi. Gençlerbirliği bir-iki fırsat yakaladı ama Beşiktaş defansını geçmek o kadar da kolay değil. Derken sahneye Rodrigo Barbosa Tabata çıktı. Holosko'nun da katkısıyla Brezilyalı oynamaya başladı. Bence artık Delgado devri Beşiktaş'ta bitti. Geldiğinden beri söyledim ama oyunu sonradan çıktı! Attığı golle özel yapım usta işi bir vuruştu. Beşiktaş takımında Ernst, Bobo, Holosko ve Tabata etkili oldu. Yerli oyunculardan katkı lazım. Beşiktaş uzun süre sonra iç sahada kazandı ama hala takımda eksiklik var.
3 Şubat 2010 Çarşamba
Haldün Üstünel, Frank Rijkaard ve Johan Neeskens Üçlüsünden Sizce Hangisi Forvet Oynayabilir?
Başlıkta sorduğum sorunun cevabını vereyim HİÇBİRİ! İroni yapmaya çalışıyorum ama yine de olmaz böyle şey demekten kendimi alamıyorum. "Ben söylemiştim" demeye bayılırım. Hele konu futbol olduğu zaman. Ancak konu Galatasaray ise ve söylediğim şey kötü ise işte o zaman canım sıkılır. Tıpkı 10.haftada Saraçoğlu'nda oynanacak derbi öncesi saat 18.00 sularında kadroyu öğrendiğimde söylediğim ve olduğu gibi. Efendim o gün maça 2 saat kala kadroyu elime aldığımda klasik derbi olur Fenerbahçe 3-1 gibi bir sonuçla kazanır demiştim, dediğim gibi de oldu. Bugünde kadroyu maçın başlamasına yarım saat kala elime aldığımda 2-1 gibi bir sonuçla Antalyaspor kazanır demiştim. Açıkcası ben yine iyimser konuşmuşum. Daha kötü de olabildi. Öncelikle Galatasaray yönetimine sezon başı kızmıştım. Necati Ateş, Özgürcan Özcan ve Yaser Yıldız gibi forvet oyuncuları gönderilmişti. Kadroda sadece Baros ve Nonda gerçekten pozisyonu forvet olan oyuncular kalmıştı. Ben demiştim ki bir maç düşünün Baros kart cezalısı yerine Nonda oynuyor ve 30.dakikada sakatlandı. kim forvet oynayacak? Alternatif cevaplar Kewell ve Keita dedi. Evet bu oyuncular bi 60 dakika sizi götürür ama ya daha uzun süre! İşte bu noktada nitekim Baros sakatlandı ve uzun süre takımı Nonda-Kewell ikilisi idare etti, sadece 1 maç Arda forvet oynadı (Bursaspor maçı 1-0 kaybedildi.) Derken devre arası geldi. Nonda iyi kötü gollerini atıyordu, Kewell gayet güzel oynuyordu. Benim kafamda büyük ihtimal yabancı bir forvet takviyesi yapılacağıydı. Gerçekten Jo Alves gibi iyi bir alternatif kiralandı. Ancak olan son gün oldu. Nonda'nın sözleşmesi fesh edildi ve yerine Giovani Dos Santos geldi. Şimdi kadroya bakıyoruz gerçek mevkii forvet olan kaç oyuncu var? cevap:2. Baros halen sakat, Jo Alves tek seçenek ve işin ilginç yanı adam Atletico Madrid maçlarında görev alamıyor. Yahu böyle transfer mi olur! Bu nasıl bir planlama! İnanılır gibi değil daha 2-3 hafta yayıncı kuruluştan gelen kaynak iyi kullanılsın dedik. Bu akşam Jo Alves de sakatlandı. Haftasonu Kayseri deplasmanı var oynacak mı belli değil. Şimdi kim forvet oynayacak Kayseri'de? Haldun mu? Rijkaard mı? Neeskens mi? ben olsam bir kaç idman denemesi ile Servet'i oynatırım :) ne de olsa vakti zamanında Denizlispor maçında attığı kritik bir golle şampiyonluk yolunu açmıştı. Haaa ben olsaydıma girersek ben çoktan Leo Franco'yu yollar Nonda'yı tutar, hatta sezon başı Yaser'i vermez hatta hatta yerli bir forvet ile anlaştırdım :)
1 Şubat 2010 Pazartesi
Niyahet Hafta Dört Büyüklerin Oldu
Süper Lig'in 19.Haftasında dört büyükler fire vermedi.Tamamı deplasmanda tulum çıkaran büyükler bu sezon ilk kez aynı haftada kazanmayı başardı. Haftanın bence dikkat çeken birkaç olayı daha oldu. İstikrar! Ligimizde pek az bulunan bu olgu Bursaspor, B.Belediyespor, Makukula, Sivasspor ve Denizlispor için geçerli oldu. Makukula'dan başlayalım. Kongo asıllı Portekizli oyuncuyu yaklaşık 5-6 sene önceden tanıyanlardanım. Benfica ile başlayan daha sonra İspanya'da Valladolid, Sevilla gibi takımlarda oynayan Makukula bence bizim lig için ideal santrafor tipi Özellikle Kayserispor gibi gol sıkıntısı çeken bir takıma süper transfer oldu. Geçen sezon bu haftaya göre Kayserispor 11 gol fazla attı. Makukula sayesinde Kayserispor'un iyi savunması ve mücadelesi sonuca gitmeyi başardı. 20 golün üstünde bir yabancı gol kralımız daha olacak sanırım. İstikrar sahibi takımlardan Bursaspor ve B.Belediyespor yine kazandı. Bursaspor artık daha önce bahsettiğimiz gibi 5.büyük oldu. Taraftarı, kadrosu, hocası, camiası ile büyük takım gibiler. B.Belediyespor'da teknik adam istikrarını sağlayaıp her yıl üstüne koya koya bu sezon kağıt üstünde çok iyi kadrosu olmamasına rağmen adını duyuranlardan. Kötü gidişe dur diyemeyen Denizlispor ve Sivasspor var bide. Sivasspor ağır bir yenilgi aldı. Bu yenilgiyi hakketmediler bence ama savunma kurgusu iyice dağıldı. Sedat Bayrak olmayınca Sivas savunması daha sıkıntılı. Bir sözümde Abdurrahman Dereli'ye. Hadi 3.golde Uğur Boral'ı kaçırdın, 5 dakika sonra aynı golü nasıl yersin! inanılmaz ama gerçek. Bence Sivasspor kalan haftalarda yeni transferlerinin uyumuyla 4-5 galibiyet alır ve lig'de kalır. Denizlispor için ise artık bence umut kalmadı.
Denizlispor ve Sivasspor'dan bahsederken rakiplerini konuşalım. Fenerbahçe önemli eksiklerle geldi Sivas'a. Bir de hava muhalefeti ile sıkıntılı geçen yolculuk yaptılar. Fakat bu handikaplara rağmen sezonun en farklı galibiyeti geldi. Açıkcası Fenerbahçe aynı mücadele günü bu maçta da ortaya koydu. Tek fark Semih oldu. Semih gerçek golcü olduğunu gösterdi. Açıkcası ben Semih'in tüm maçlarda ilk 11 oynaması gerektiğini düşünüyorum. Alex'in nerdeyse hiç katkı sağlamadığı maçı Fenerbahçe'nin 5 gollü kazanması Semih başta olmak üzere Uğur ve Sivasspor savunmasının katkılarıyla oldu. Fenerbahçe önemli deplasman galibiyetlerinden birini aldı medya atladı sanırım ama zaten 5 tane dış saha maçı var 2.yarıda bir tanesi daha gitti. Şampiyonluk hesapları yapanlara duyurulur. Fenerbahçe'nin ezeli rakibi Galatasaray ise kabuk değiştirme sırasında kaza yapmadı. Bence az kalsın yapıyordu ama 2.golle Rijkaard'ın hamleleri arasında kısa zaman olması kazayı önledi. Galatasaray oyun kurgusu bakımından hala orta sahada çok yumuşak bir takım. Galatasaray skor avantajını eline geçirince hemen Ayhan ve Emre Güngör hamleleri yapıldı ve sonucu korumayı başardılar. Keita takıma girip Barış orta göbeğe gelirse bence bu sıkıntı aşılır ancak o zamanda Elano yaratıcılı olmaz. Galatasaray'da Jo Alves bence hücumda aranan forvet değil. Baros'un hemen yetişmesi gerekiyor. Galatasaray kalan haftalarda bu haliyle çok zorlanacaktır. Maça Arda ve Caner ağırlığını koyunca skor değişti. Bu arada Karadeniz fırtınası da boş durmuyor. Şenol Güneş ile çok iyi hava yakalayan takım kazanması gereken tüm maçları kazanıyor. Umarım böyle devam ederler.
Denizlispor ve Sivasspor'dan bahsederken rakiplerini konuşalım. Fenerbahçe önemli eksiklerle geldi Sivas'a. Bir de hava muhalefeti ile sıkıntılı geçen yolculuk yaptılar. Fakat bu handikaplara rağmen sezonun en farklı galibiyeti geldi. Açıkcası Fenerbahçe aynı mücadele günü bu maçta da ortaya koydu. Tek fark Semih oldu. Semih gerçek golcü olduğunu gösterdi. Açıkcası ben Semih'in tüm maçlarda ilk 11 oynaması gerektiğini düşünüyorum. Alex'in nerdeyse hiç katkı sağlamadığı maçı Fenerbahçe'nin 5 gollü kazanması Semih başta olmak üzere Uğur ve Sivasspor savunmasının katkılarıyla oldu. Fenerbahçe önemli deplasman galibiyetlerinden birini aldı medya atladı sanırım ama zaten 5 tane dış saha maçı var 2.yarıda bir tanesi daha gitti. Şampiyonluk hesapları yapanlara duyurulur. Fenerbahçe'nin ezeli rakibi Galatasaray ise kabuk değiştirme sırasında kaza yapmadı. Bence az kalsın yapıyordu ama 2.golle Rijkaard'ın hamleleri arasında kısa zaman olması kazayı önledi. Galatasaray oyun kurgusu bakımından hala orta sahada çok yumuşak bir takım. Galatasaray skor avantajını eline geçirince hemen Ayhan ve Emre Güngör hamleleri yapıldı ve sonucu korumayı başardılar. Keita takıma girip Barış orta göbeğe gelirse bence bu sıkıntı aşılır ancak o zamanda Elano yaratıcılı olmaz. Galatasaray'da Jo Alves bence hücumda aranan forvet değil. Baros'un hemen yetişmesi gerekiyor. Galatasaray kalan haftalarda bu haliyle çok zorlanacaktır. Maça Arda ve Caner ağırlığını koyunca skor değişti. Bu arada Karadeniz fırtınası da boş durmuyor. Şenol Güneş ile çok iyi hava yakalayan takım kazanması gereken tüm maçları kazanıyor. Umarım böyle devam ederler.
29 Ocak 2010 Cuma
Yeteeeer!!! Beşiktaş Taraftarı Yeteeeer!!!
Beşiktaş 18.Haftanın açılış maçında Antalyaspor'u deplasmanda 1-0 yenmeyi başardı. Maçın taktik teknik yönünü irdelemeyeceğim. Beşiktaş böylece en son 29 Kasım tarihinde yine deplasmanda Sivasspor'u 1-0 yendikten sonra Süper Lig'de ilk kez 3 puan aldı. İlginç bir istatistik var spor medyasına tarafımdan ulaşıtırılan. Beşiktaş bu sezon İstanbul dışında oynadığı 6 lig maçında da yenilmedi. Siyah-beyazlı takım 4 galibiyet(Antalyaspor, Sivasspor, Eskişehirspor 1-0, Trabzonspor 2-0) 2 beraberlik (Gençlerbirliği 0-0, Manisaspor 1-1) almış. Diğer 3 deplasman maçında 1 hükmen kazanılmış, 1 tanesi İstanbul Atatürk Olimpiyat stadında B.Belediyespor ile 1-1 berabere kalınmış, 1 tanesinde de Galatasaray'a Ali Sami Yen'de 3-0 kaybedilmiş.
Şimdi tabloya bakıyoruz. Trabzon, Eskişehir ve Sivas deplasmanları hem seyirci, hem rakip, hem de saha şartları açısından oldukça sıkıntılı ama 9 puan cepte. Antalya deplasmanı rakip açısından dertli (en son Fenerbahçe'yi kupada 4-2 yendiler)ama 3 puanda ordan geldi. Gençlerbirliği, Manisaspor ve B.Belediyespor maçlarından alınan 1'er puanda makul. Toplamda deplasmanda oynanan maç 9 alınan puan 18 Yani maç başına 2,00 ortalama. Geçen sezon ligin deplasmanda en iyi takımı Trabzonspor 17 maçta 33 puan almıştı. Ortalaması 1,94 yapıyor. Beşiktaş bu sezon daha iyi yapmış gayet güzel. Peki Beşiktaş şuanda kaçıncı sırada. Hemen söyleyelim 5.sırada puanı 35. Deplasmanda 2,00 puan ortalaması olan takım neden 5.sırada çünkü iç sahada 9 maçta 17 puan almış hemde lideri yenmesine rağmen. Lider Fenerbahçe sahasında 24 puan hemen ardında bulunan 2.sıradaki Galatasaray'da evinde 24 puan almış. Demekki sorun nerde! Beşiktaş'ın iç sahada oynadığı maçlarda. Beşiktaş zaten kadro kalitesi olarak oyunu kontrollü oynayabilen iyi orta saha oyuncuları ve savunma hattı ile kolay kolay gol yemeyen bir takım. Haliyle deplasman maçları için uygun. Hele ki golcü Bobo formda ise o gün tamam. Asıl Beşiktaş'ın yapması gereken iç sahada maçları nasıl kazanacak. Beşiktaş sahasında Fenerbahçe'yi 3-0 geçip 8 maç üst üste kazanma serisi yakaladığı ardından deplasmanda Manchester United'ı yendiği dönemde şöyle bir laf etmiştim. Beşiktaş için kahır günleri başlıyor diye Bunu neden söyledim? çünkü artık Beşiktaş her maça favori çıkıyordu. Ancak Beşiktaş'ın kurgusu baskılı oynamaya yönelik değil. İşte Beşiktaş'ın bu sorunu halletmesi lazım.
Başlığımda anlatmak istediğimde aslında şu: Sayın Beşiktaş taraftarı artık kongrede sona eriyor. Başkan kim olursa olsun bu takımı sonsuz desteklemek lazım. Deplasmanda alınan puanlar oldukça iyi, iç saha performansının artması gerek. Bunun için Beşiktaş'ın içerde rakiplerine sadece futbolla değil her alanda baskı kurması lazım. Beşiktaş tribünleri bunu layıkıyla yapar. Örneğin Liverpool maçı gibi. Birkaç lafımda hadim olmayarak sayın Mustafa Denizli'ye. Bence bugün sahaya çıkan takım ve diziliş Beşiktaş'ın oynaması gereken sistem. Bu sistem ısrar edilmelidir. Oyuncular birbirine alışmalı ve "Takım olma ruhu" geri dönmelidir. Bu takıma İbrahim Toraman yerine Ferrari, Nihat yerine Holosko eklenirse daha başarılı olacaktır Tabata'da bu bölgede biraz daha ısrar edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bugün ilk yarı özellikle bayağı etkili oldu. Penaltı kararı gerçekten ağır oldu. Ancak maçın genelinde 1-0'a kadar Beşiktaş daha etkindi. Golden ve değişiliklikten sonra Antalyaspor bastırdı ama golü atamadılar. İlk yarıda Bobo ve Tabata, 2.yarıda Fink ve Holosko Beşiktaş'ın iyileriydi. Antalyaspor'a gelince. Ben bu takımdan zevk alıyorum. Kadro güzel oyun mantalitesi güzel. Antalyaspor bu sezon sadece büyüklere sürpriz yapamadı. Belki kupada seslerini duyururlar.
Şimdi tabloya bakıyoruz. Trabzon, Eskişehir ve Sivas deplasmanları hem seyirci, hem rakip, hem de saha şartları açısından oldukça sıkıntılı ama 9 puan cepte. Antalya deplasmanı rakip açısından dertli (en son Fenerbahçe'yi kupada 4-2 yendiler)ama 3 puanda ordan geldi. Gençlerbirliği, Manisaspor ve B.Belediyespor maçlarından alınan 1'er puanda makul. Toplamda deplasmanda oynanan maç 9 alınan puan 18 Yani maç başına 2,00 ortalama. Geçen sezon ligin deplasmanda en iyi takımı Trabzonspor 17 maçta 33 puan almıştı. Ortalaması 1,94 yapıyor. Beşiktaş bu sezon daha iyi yapmış gayet güzel. Peki Beşiktaş şuanda kaçıncı sırada. Hemen söyleyelim 5.sırada puanı 35. Deplasmanda 2,00 puan ortalaması olan takım neden 5.sırada çünkü iç sahada 9 maçta 17 puan almış hemde lideri yenmesine rağmen. Lider Fenerbahçe sahasında 24 puan hemen ardında bulunan 2.sıradaki Galatasaray'da evinde 24 puan almış. Demekki sorun nerde! Beşiktaş'ın iç sahada oynadığı maçlarda. Beşiktaş zaten kadro kalitesi olarak oyunu kontrollü oynayabilen iyi orta saha oyuncuları ve savunma hattı ile kolay kolay gol yemeyen bir takım. Haliyle deplasman maçları için uygun. Hele ki golcü Bobo formda ise o gün tamam. Asıl Beşiktaş'ın yapması gereken iç sahada maçları nasıl kazanacak. Beşiktaş sahasında Fenerbahçe'yi 3-0 geçip 8 maç üst üste kazanma serisi yakaladığı ardından deplasmanda Manchester United'ı yendiği dönemde şöyle bir laf etmiştim. Beşiktaş için kahır günleri başlıyor diye Bunu neden söyledim? çünkü artık Beşiktaş her maça favori çıkıyordu. Ancak Beşiktaş'ın kurgusu baskılı oynamaya yönelik değil. İşte Beşiktaş'ın bu sorunu halletmesi lazım.
Başlığımda anlatmak istediğimde aslında şu: Sayın Beşiktaş taraftarı artık kongrede sona eriyor. Başkan kim olursa olsun bu takımı sonsuz desteklemek lazım. Deplasmanda alınan puanlar oldukça iyi, iç saha performansının artması gerek. Bunun için Beşiktaş'ın içerde rakiplerine sadece futbolla değil her alanda baskı kurması lazım. Beşiktaş tribünleri bunu layıkıyla yapar. Örneğin Liverpool maçı gibi. Birkaç lafımda hadim olmayarak sayın Mustafa Denizli'ye. Bence bugün sahaya çıkan takım ve diziliş Beşiktaş'ın oynaması gereken sistem. Bu sistem ısrar edilmelidir. Oyuncular birbirine alışmalı ve "Takım olma ruhu" geri dönmelidir. Bu takıma İbrahim Toraman yerine Ferrari, Nihat yerine Holosko eklenirse daha başarılı olacaktır Tabata'da bu bölgede biraz daha ısrar edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bugün ilk yarı özellikle bayağı etkili oldu. Penaltı kararı gerçekten ağır oldu. Ancak maçın genelinde 1-0'a kadar Beşiktaş daha etkindi. Golden ve değişiliklikten sonra Antalyaspor bastırdı ama golü atamadılar. İlk yarıda Bobo ve Tabata, 2.yarıda Fink ve Holosko Beşiktaş'ın iyileriydi. Antalyaspor'a gelince. Ben bu takımdan zevk alıyorum. Kadro güzel oyun mantalitesi güzel. Antalyaspor bu sezon sadece büyüklere sürpriz yapamadı. Belki kupada seslerini duyururlar.
27 Ocak 2010 Çarşamba
Bu Sene Kupanın Adını İyi Bulmuşlar: Ziraat Kupası! 19 Mayıs Stadında Ancak Tarım Yapılır Zaten Patates İyi Yetişir :)
Ziraat Türkiye Kupası grup maçları nihayet sona erdi. Fenerbahçe, Antalyaspor, Galatasaray, Trabzonspor, Bursaspor, Denizlispor, B.Belediyespor ve Manisaspor çeyrek finalist oldular. Fastfood gibi bugün kura çekimi yapılacak ve haftaya çeyrek final ilk maçları oynanacak. Açıkcası son 5 sezondur gruplu oynanan statüyü hiç sevmedi. Dünyada sanırım Portekiz Lig Kupası hariç gruplu oynanan kupa statüsü yok.Kupa Demek Sürpriz Demek.Her zaman böyle olmuştur ancak işin içine sponsor girince böyle oluyor demekki. Sponsor demişken kupanın yayıncısı TRT'nin halka açık kanaldan maç yayını yapmasının zorluklarını bizzat tecrübe etti bugün. Trabzonspor-Orduspor maçı TRT-3 tarafından naklen yayınlanacaktı ancak TBMM çalışmalarının uzaması nedeniyle yayın yapılamadı,2.yarının ortalarında TRT-4 ile çözüm bulundu. TRT bu tip yayınlardan çok bence Dünya Kupası, Avrupa Futbol Şampiyonası gibi gelenek olmuş turnuvalara yatırım yapmalı.
Gelelim Ankaragücüspor-Galatasaray maçına. Öncelikle Ankara 19 Mayıs stadının zemini patates tarlasından beter. Tam Ziraat'lık "kupa maçı iyi oynanır yani :)" Üstüne üstlük özellikle 2.yarı baş gösteren kar zemini iyice berbat etti. Galatasaray yarı yedek kadrosu ve 3'te 3 yapmanın rahatlığı ile rölantide oynadı. Ankaragücüspor'un ise kazanması lazım ama nerdee. Takımda Bilal Kısa hariç yaratıcı bir tane oyuncu yok. Aslında var ama yedek kulübesinde; Aydın Karabulut. Özellikle ilk yarı iki takımın kaleye 2'şer şutu var Galatasaray hiç isabet sağlayamamış, Ankaragücüspor ise sadece 1 kez. Koskoca 45 dakikada futbol adına 1 hareket var. Vayy Digitürk'ün ödediği 321 milyon dolar vayy. Zemin kötü, takımlar çok kötü, taraftar kavga etmekle meşgül, maçın önemi (statü) yok denecek kadar az. Şimdi futbolumuzun geldiği noktayı görünce sayın Karamehmet'i kutlamak gerektiğini düşünüyorum.
Tekrar maça dönersek 2.yarıda Ankaragücüspor 3-4 etkili atak yaptı. Galatasaray'da Jo Alves'in oyunda bulunduğu dönemde etkili olmaya başladı. Ancak şunu söylemem gerek bu Emre Çolak Türk futbolu için büyük fırsat! Top genç adamın ayağına çok yakışıyor. Sergen Yalçın-Emre Belözoğlu ortak yapımı :) üzerine düşülmeli hem Galatasaray hem de A Milli takım için kazanılmalı. 45 dakikada Denizli Belediyespor maçında izlediğimiz oyuncuyu bu sefer 90 dakika Süper Lig takımına karşı seyrettik. Açıkcası hem oyun kuran-iş bitiricilik yapan hem de rakibini kovalayan bir AMC (menajerlik oyunu tabiriyle merkez atak ortasaha oyuncusu) bulmak kolay değildir. Emre maç içinde hem rakibini kovaladı hem pres yaptı hem de yeri geldi faul yaptı. Yani oyunun 2 yönünü de oynamaya çalıştı. İzlerken keyif aldım. Umarım daha çok fırsat bulur, şımarmadan eksiklerini giderip büyük oyuncu olur. Oğuz Sabankay, Aydın Yılmaz ve Serdar Eylik bu fırsatları değerlendiremedi inşallah Emre Çolak iyi kullanır. Bu arada Galatasaray kulübü ve Frank Rijkaard'ı kutlamak lazım. Bir yandan oyuncu transferi yapılıyor, bir yandan genç oyuncular kazandırılıyor. Bravo emeği geçen herkese! Emre, Serdar, Berkin, Çetin, Sinan benim hatırladığım bu sezon süre alan altyapı yıldızları..Galatasaray bu misyonu yıllardır devam ettiriyordu bu sezon daha da geliştirdiler. Ezeli rakiplerine göre bu konuda bariz üstünlükleri var.
Gelelim Ankaragücüspor-Galatasaray maçına. Öncelikle Ankara 19 Mayıs stadının zemini patates tarlasından beter. Tam Ziraat'lık "kupa maçı iyi oynanır yani :)" Üstüne üstlük özellikle 2.yarı baş gösteren kar zemini iyice berbat etti. Galatasaray yarı yedek kadrosu ve 3'te 3 yapmanın rahatlığı ile rölantide oynadı. Ankaragücüspor'un ise kazanması lazım ama nerdee. Takımda Bilal Kısa hariç yaratıcı bir tane oyuncu yok. Aslında var ama yedek kulübesinde; Aydın Karabulut. Özellikle ilk yarı iki takımın kaleye 2'şer şutu var Galatasaray hiç isabet sağlayamamış, Ankaragücüspor ise sadece 1 kez. Koskoca 45 dakikada futbol adına 1 hareket var. Vayy Digitürk'ün ödediği 321 milyon dolar vayy. Zemin kötü, takımlar çok kötü, taraftar kavga etmekle meşgül, maçın önemi (statü) yok denecek kadar az. Şimdi futbolumuzun geldiği noktayı görünce sayın Karamehmet'i kutlamak gerektiğini düşünüyorum.
Tekrar maça dönersek 2.yarıda Ankaragücüspor 3-4 etkili atak yaptı. Galatasaray'da Jo Alves'in oyunda bulunduğu dönemde etkili olmaya başladı. Ancak şunu söylemem gerek bu Emre Çolak Türk futbolu için büyük fırsat! Top genç adamın ayağına çok yakışıyor. Sergen Yalçın-Emre Belözoğlu ortak yapımı :) üzerine düşülmeli hem Galatasaray hem de A Milli takım için kazanılmalı. 45 dakikada Denizli Belediyespor maçında izlediğimiz oyuncuyu bu sefer 90 dakika Süper Lig takımına karşı seyrettik. Açıkcası hem oyun kuran-iş bitiricilik yapan hem de rakibini kovalayan bir AMC (menajerlik oyunu tabiriyle merkez atak ortasaha oyuncusu) bulmak kolay değildir. Emre maç içinde hem rakibini kovaladı hem pres yaptı hem de yeri geldi faul yaptı. Yani oyunun 2 yönünü de oynamaya çalıştı. İzlerken keyif aldım. Umarım daha çok fırsat bulur, şımarmadan eksiklerini giderip büyük oyuncu olur. Oğuz Sabankay, Aydın Yılmaz ve Serdar Eylik bu fırsatları değerlendiremedi inşallah Emre Çolak iyi kullanır. Bu arada Galatasaray kulübü ve Frank Rijkaard'ı kutlamak lazım. Bir yandan oyuncu transferi yapılıyor, bir yandan genç oyuncular kazandırılıyor. Bravo emeği geçen herkese! Emre, Serdar, Berkin, Çetin, Sinan benim hatırladığım bu sezon süre alan altyapı yıldızları..Galatasaray bu misyonu yıllardır devam ettiriyordu bu sezon daha da geliştirdiler. Ezeli rakiplerine göre bu konuda bariz üstünlükleri var.
25 Ocak 2010 Pazartesi
18.Haftanın Ardından SÜPER! Lig
Süper Lig'in 18.haftası yoğun kar altında oynanmaya çalışıldı. Oynanan 6 maçta deplasman takımlarının maç kazanamadığını hatta biri hariç öne bile geçemediğini görüyoruz. Hatta oynanan 6 maçın 5 tanesinde ilk yarı 0-0 berabere sona erdi. Bu istatistikte gösterdiği gibi takımlar 2.yarıya iyi başlamak en azından yenilmemek adına sahaya çıkmıştı. Bence haftanın takımları Fenerbahçe ve Diyarbakırspor, Haftanın oyuncuları ise Guiza, Umut ve Caner oldu. Bu hafta büyüklere karşı oynayan takımlar Denizlispor, Sivasspor ve Gaziantepspor ise ligimizin kalitesi konusunda bariz bir sıkıntı olduğunu gösterdi. Fenerbahçe'nin özellikle 2.yarı baskısı ve 1-1'den sonra maçı bırakmaması, ağır zeminde mücadelesi şampiyonluk yolunda sarı-lacivertli takımın hala en avantajlı ekip olduğunu işaret etti. Lig Tv özetlerinden izlediğimiz kadarıyla Diyarbakırspor takımı da haftaya damga vurdu. Mali sıkıntılar, takımdan ayrılan oyuncular, Ziya Doğan'ın sözleşme gerğinliği ve yeni transferleri alt alta koyunca Ankaragücü deplasmanında Diyarbakırspor'un puan alması zor görünüyordu. Ancak 2.yarıda Ziya Doğan'ın talebeleri maçı kazanacak 4-5 pozisyon buldu. Hazırlık maçı bile yapamayan bir takım Ankarasporgücü karşısında bu kadar etkili oynaması biraz düşündürücü. Teknik Direktörünüz Roger Lemerre ve 40 küsür topçunuzda olsa takım olmak başka bir şey işte. Aslına bakarsanız sarı-lacivertli takımın "Ankaragücüspor ve Ankara Büyükşehir Belediyesi olarak futbola verdiği rahatsızlıktan dolayı özür dileriz" pankartıyla çıkmasını ister oldum.
Son zamanlarda çok eleştirilen Umut ve Guiza, 2010 yılına fırtına gibi girdi. Her iki oyuncuda 2010 yılında oynadıkları tüm maçlarda gol buldu. Umut 3 maçta 6 gol, Guiza 3 maçta 3 gol atarken özellikle Umut maç boyunca çok etkili oldu. Alanzinho ve Engin'in yaratıcılığı Umut gibi savruk bir oyuncuyu bile bu hale getirdi. Guiza ise özellikle Gökhan Ünal girip hücumda takım çoğalmaya başlayınca klasını konuşturdu. Galatasaray'ın sol açığı Caner de maça ağırlığını koydu. Rusya'da kaldığı dönemden midir nedir? karlı zeminde sanki daha iyi oynuyordu. Caner'in dışında Elano artık giderek takıma alıştı ve oynamaya başladı. Lucas Neill sanırım Galatasaray'ın aradığı oyuncu! Servet'in yanında sakin, topu ayağa oynayan ve tecrübeli bir görüntü çizdi. Oyuna sonradan giren Jo Alves için görüş bildirmeyi ise bence ilerki maçlara bırakmalı.
Sonuç olarak Süper Lig'in 2.yarısı fena başlamadı. Ancak yukarıda belirttiğim gibi Denizlispor ve Sivasspor'un işleri zor. Bu oyun yapısı ve kadro ile lig'de kalmaları özellikle Denizlispor için mucize olur. Son 15 yılda ligi 15.sırada bitiren takımların puan ortalaması 36,87 çıktı. Yani Denizlispor'un bu matematikle en az 30 puan alması lazım. Ankaraspor maçı hariç 27 puan demek 9 galibiyet demek. Minimum 7 galibiyet 6 beraberlik alması lazım kalan 15 maçta. HADİ BAKALIM! Hakan Kutlu ve ekibine allah kolaylık versin haftaya da Galatasaray ile oynayacaklar. Sivasspor'da 4 yeni yabancısının uyumunu bekleyecek ve dişine göre takımlara karşı mutlak kazanmayı bekleyecek. Onlarda haftaya Fenerbahçe ile karşılaşacak. Bu halleriyle Manisaspor ve Diyarbakırspor ile boy ölçüşemezler, Ankaragücüspor'da bir şekilde kendi kurtarır! Aslına bakarsanız sayın Ali İpek bu sefer zıplayamadı. Her sene 3-4 teknik adam değiştirmekle ancak bu kadar oluyor. BARİ KADROYU KORUSUNLAR BANK ASYA 1.LİG'DE ESKİSİ GİBİ DEĞİL MAAZALLAH :)
Son zamanlarda çok eleştirilen Umut ve Guiza, 2010 yılına fırtına gibi girdi. Her iki oyuncuda 2010 yılında oynadıkları tüm maçlarda gol buldu. Umut 3 maçta 6 gol, Guiza 3 maçta 3 gol atarken özellikle Umut maç boyunca çok etkili oldu. Alanzinho ve Engin'in yaratıcılığı Umut gibi savruk bir oyuncuyu bile bu hale getirdi. Guiza ise özellikle Gökhan Ünal girip hücumda takım çoğalmaya başlayınca klasını konuşturdu. Galatasaray'ın sol açığı Caner de maça ağırlığını koydu. Rusya'da kaldığı dönemden midir nedir? karlı zeminde sanki daha iyi oynuyordu. Caner'in dışında Elano artık giderek takıma alıştı ve oynamaya başladı. Lucas Neill sanırım Galatasaray'ın aradığı oyuncu! Servet'in yanında sakin, topu ayağa oynayan ve tecrübeli bir görüntü çizdi. Oyuna sonradan giren Jo Alves için görüş bildirmeyi ise bence ilerki maçlara bırakmalı.
Sonuç olarak Süper Lig'in 2.yarısı fena başlamadı. Ancak yukarıda belirttiğim gibi Denizlispor ve Sivasspor'un işleri zor. Bu oyun yapısı ve kadro ile lig'de kalmaları özellikle Denizlispor için mucize olur. Son 15 yılda ligi 15.sırada bitiren takımların puan ortalaması 36,87 çıktı. Yani Denizlispor'un bu matematikle en az 30 puan alması lazım. Ankaraspor maçı hariç 27 puan demek 9 galibiyet demek. Minimum 7 galibiyet 6 beraberlik alması lazım kalan 15 maçta. HADİ BAKALIM! Hakan Kutlu ve ekibine allah kolaylık versin haftaya da Galatasaray ile oynayacaklar. Sivasspor'da 4 yeni yabancısının uyumunu bekleyecek ve dişine göre takımlara karşı mutlak kazanmayı bekleyecek. Onlarda haftaya Fenerbahçe ile karşılaşacak. Bu halleriyle Manisaspor ve Diyarbakırspor ile boy ölçüşemezler, Ankaragücüspor'da bir şekilde kendi kurtarır! Aslına bakarsanız sayın Ali İpek bu sefer zıplayamadı. Her sene 3-4 teknik adam değiştirmekle ancak bu kadar oluyor. BARİ KADROYU KORUSUNLAR BANK ASYA 1.LİG'DE ESKİSİ GİBİ DEĞİL MAAZALLAH :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)