25 Şubat 2010 Perşembe

Duran Topları Durduramayan Ülkenin Takımıyla Forvetsiz Takımın Hikayesi

Uefa Avrupa Liginde ülkemizi temsil eden iki takımımızda dramatik şekilde elendi. Geçen hafta oynanan ilk maçlardan sonra Galatasaray'ın yine eski günlerdeki başarılı olduğunu Avrupada farklı oynadığını, Fenerbahçe'nin ise kötü oynamasına rağmen avantajlı sayılabilecek bir skorlarla geride döndüğünü yazmıştım. Açıkcası maçlardan önce iki takımında turu geçip geçemeyeceği konusunda kararsızdım. Galatasaray son haftalardaki klasik kadrosu ile çıktı yani FORVETSİZ!!! Galatasaray ilk yarıda gerçekten rakibi karşısında hem iyi motive olmuş hem de dirayetli çıktı. Hani eski günlerdeki gibi. Rakibe fazla fırsat vermezken Arda ve Elano ile yüzde yüzde 2 golü atamadı, bir benzerini de kullanamadı. Halbuki bir tane gerçek mevkii santrafor olan bir oyuncu olsa ilk yarı Galatasaray golü bulabilir avantajını artırabilirdi. 2.Yarıya ise Atletico Madrid iyi başladı. Jose Antonio Rejes ile 2 tane net fırsat gol olmadı. Derken Simao klasını konuşturdu ve golü attı. Galatasaray tam zamanında beraberliği yakaladı ama 2.fırsatı değerlendiremedi. Sonuçta son dakikada forveti olan takım :) golü attı turu kaptı. Muhteşem transferler ustası takım :) Avrupa kupalarında oynatamayacağı bir forveti göz göre göre alırken, işine yaramayacağı bir diğer için Nonda gibi bastonla bile oynasa bu takıma fayda sağlayacak bir oyuncu gönderdi. Sonuç mu ben size söyleyeyim: Takım, Ziraat Türkiye Kupasında Antalyaspor'a elendi. Hükmen galibiyet olmasa belki de 3 haftada 2 puan toplayan Fenerbahçe'yi bile geçemeyecekti, nihayet Avrupa defterini de hemde deplasmanda 1-1 ile geldiği maçta kapattı.
Gelelim Fenerbahçe'ye. Şimdi bu maç gerçekten çok ilginç bir atmosferde oynandı. Fenerbahçe'nin kadro sıkıntısı çok büyüktü. Elde oynatabilecek sadece 11 oyuncu varken kadro kurmak zordu. Vederson ve Cristian'ın takıma katılması ile biraz olsun rahat nefes aldı sarı-lacivertliler. Ancak işin ilginç yanı Lille takımı da gerçek forvet hattından sadece 1 oyuncu ile oynadı. Frau dışında kalan Gervinho ve De Melo sakat, Vittek devre arasında Ankaragücü'ne geldi. Üstüne üstlük Balmont ve Debuchy gibi 2 as oyuncuda kadroda yoktu. Lille takımının esame listesinde 4 tane altyapıdan oyuncu vardı. Yani anlayacağınız Lille takımı da Fenerbahçe kadar eksik gelmişti. İşin bir başka boyutu Fenerbahçe Şubat ayında oynadığı 6 resmi maçta sadece 1 kez kazanmış son müsabakayı da sahasında 2-0 dan vermişti. Guiza ve Daum'a yapılan tepki ardından tekrar sevgi gösterisi. Tüm bunların maçın atmosferini değiştirdi. Açıkcası bu tur Kasım ayında oynansa çok başka sonuçlar doğurabilirdi. Neyse maça geri dönersek. Açıkcası Lille takımı ayağa oynamaya çalışan, futbolu çirkinleştirmeyen ve uzun senelerdir istikrarla beraber oynayan bir takım. Dolayısıyla iyi bir takım iyi oynuyolar hızlı oynuyorlar. Ancak hem Avrupa kupası tecrübeleri az, hem de Frau hariç maçı çevirecek üst düzey bir yıldızı yok. Yani Lille takımı bir Bordeaux, bir Marsilya, bir Lyon değil. Ama işte işin kötü tarafı da şu ki Fransa'nın 4-5.sırasında yer alan bir takımı gelip burda çatır çatır oynuyorsa bizim büyük dediğimiz takımların şapkalarını önüne alıp bir düşünmesi lazım. Sahada benim gördüğüm fark yaratan tek isim vardı: Emre Belözoğlu. Emre sahaya cengaver gibi çıktı her topa koştu, her topu kazanamak istedi yetmedi gitti rakip kale önünde gol kovaladı. Bir vurdu direkten döndü, bir vurdu gol oldu. Hakikaten kalitesini,etkisini sahaya yansıttı. İlk yarı maç Fenerbahçe'nin kontrolünde geçti hatta son dakikada Alex kafa golünü atsa maçı koparabilirdi. 2.Yarıya Lille takımı yine etkili başladı. İlk 20 dakika iyi saldırdılar ve 2 net pozisyon gol olmadı. 65.dakikadan sonra Lille takımı yoruldu. İşte bu anda Dahi'nin oyuna müdahele etmesi gerekiyordu ama geç kaldı. Sonrada takımın bütün ofans gücünü indirdi ve 1-0'a yatmaya çalıştı. Son 20 dakika Lille tek kale oynadı. Derken gereksiz bir faul, bir duran top ve bir gol. 175 dakika verilen emekler bir yan topta boşa gitti. Kalan 5 dakikada forvetleri de kenara alan takım nasıl 2 gol atsın. Bu kadar ucuz mu. Yani saymadım ama A Milli takım ve temsilcilerimiz kaçıncı kez duran toptan böyle gol yedi.Gerçekten bu ayrı bir meziyet ister, ayrı bir karizma ister. Her önemli maçta duran toptan gol yiyoruz. Bir çırpıdan aklıma gelenler Belçika maçı İstanbul'da 1-1 bitti Sonck kısacık boyuyla Volkan'ın bugün yediği golün bir benzerini atmıştı. İspnaya maçları hem deplasmanda 1-0 biten maçta hem burda 1-1 biten maçta 2 gol duran toptan oluşan karambolde yedik. Sivasspor'u hatırlıyorum Anderlecht maçı kornerden tık golü yedik. Atletico Madrid maçı daha yeni örnek: gereksiz bir faul ve klas bir vuruş herşey ortadayken skor olarak geri düşüyosun...vs vs daha bunun gibi yediğimiz golleri yan yana eklesek ligtv 21 programı için malzeme bulmak zorunda kalmaz. Sözün özü burda bir kaç kez yazdığım fikirlerimin devamı olacak.
1- Duran toplardan faydalanmayı ve gol yememeği ülke futbol olarak öğrenmemiz lazım.
2- Kaliteli yabancı oyuncular almalı, gereksiz paralara gereksiz yerli oyuncuları büyük kulüplerde oynatmamalıyız. Fark yaratan isimleri tercih etmeliyiz: örnek Neill, Kewell gibi
3- Ülke olarak top oynamayı değil futbol oynamayı hedeflemeliyiz. Bunun için oyunu çirkinleştirmeden, bireysel fundemantel'ı yükselterek, stadların zeminlerini daha iyi hale getirerek, boş eleştiri değil faydalı tenkitler yaparak katkı sağlamalıyız.
4- Son olarakta enternasyonel düzeyde eşleştiğimiz rakipleri ne çok abartıp ne de çok küçümsememeliyiz.
5- 3.Madde yazılanları toparlayıcı unsur olarak ülkenin genel bir futbol anlayışı yani ekolü olmalı. Aslında bizim bir ekolümüz var: "Çılgın Türkler" 2-0'dan Çek Cumhuriyetini eleyip play-off'da Letonya'ya eleniriz. Yarım takımla finali zorlayıp tam kadro Estonyayı geçemeyiz. İşte bu ekolü değiştirmeliyiz sayın Hiddink ve ekibine çok iş düşecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder