29 Ağustos 2012 Çarşamba

Kaka Sağ Bek!

"Spor Toto Süper Lig'ini 2.sırada bitiren takımlarımız artık Şampiyonlar Ligi gruplarına kalamaz, en fazla 10 yılda 1 kez kalır" bu sözler maalesef bana ait. Nedeni ise UEFA başkanı Michel Platini'nin 2009 yılında getirdiği sistem. Sistemin özü; şampiyon olmayan ama ülke puanı-kontenjanı yüksek takımları kendi aralarında eşletirmek, puanı az olan ülke şampiyonlarını kendi aralarında eşleştirip adı "Şampiyonlar Ligi" olan organizasyonu bir parça daha adına yakışır hale getirmekti. Aslında altında yatan neden ise oy aldığı puanı düşük ülkelere sempatik gözükmekti.
Sistem bizim ligin ikincisini Almanya, Rusya, İtalya, Hollanda, İspanya gibi ülkelerin liglerini 3. veya 4.sırada bitiren takımları ile eşleştiriyor. Dolayısıyla baş-altı dediğimiz örneğin R.Madrid ve Barcelona'dan sonra gelen Valencia, Atletico Madrid, A.Bilbao gibi takımlarla yada Juventus, Milan'ın ardından gelen Inter, Roma, Lazio, Napoli, Udinese...vb takımlar ile eşleştiriyor. Her takım için olduğu gibi bu takımlar içinde Şampiyonlar Ligine girmek çok önemli. Hem prestij hem de maddi kaynak. Dolayısıyla Şampiyonlar Ligi'ne her takım çok fazla asılıyor. Bizim takımlar ise bu sezona kadar play-off turuna bile gelememişti. Aslına bakarsanız çokta şaşılacak bir durum yoktu: 2009'da Sivasspor çok tecrübesizdi ve şanssızlık Anderlecht gibi bir takımlar eşleşti ilk maçta 5'lik oldu. 2010'da Fenerbahçe, Bursaspor'a kaybettiği şampiyonluğun tramvasını atlamadan ve Kocaman'ın yeni takımın başına geçtiği dönemde Young Boys'a elenmişti. Geçen sezonda Trabzonspor seri başı olamamış Benfica ile eşleşip elenmişti ardından malum olaylarla Şampiyonlar Ligi'ne gitmişti. Ama bu yıl! Bu yıl çok büyük fırsattı!
Son 5 yılın en büyük fırsatıydı.Avrupa Liglerinde geçen sezon ilginç sıralamalar olmuştu. Örneğin B.Mönchengladbach 16 yıl sonra Avrupa'ya kalmış, İtalya'da Udinese, Portekiz'de Braga, İspanya'da sürpriz şekilde Malaga gibi takımlar elemelere kalmıştı. Kalbur üstü takımlar Inter, Atletico Madrid, CSKA Moskova, Tottenham, Leverkusen, Sevilla yoktu. Bu büyük bir şanstı. İkinci avantaj ligin kağıt üstünde imkanları en yüksek iki takımdan biri Fenerbahçe elemelere kalmıştı. Ancak organizasyonu iyi yapamayınca sonuç avuçlarımızdan akıp gitti. Son 15 dakikada 1 gol bulsa temsilcimiz uzatmalara götürüp gardı zaten düşmüş rakibini elerdi. Spartak Moskova elenmeyecek bir rakip değildi ama dediğim gibi organizasyonu iyi yapamadık;
Peki neleri eksik yaptık?
1-Fenerbahçe sezonu çok geç açtı: 3 Temmuz tarihinde sezonu açan takım hazırlık maçlarında hiç hazır değildi. Süper Kupa maçı, Vaslui maçları ve 2 lig maçında Fenerbahçe sadece Gaziantepspor karşısında son yarım saat iyi oynadı. Sezon daha önce açılmalı ve daha zorlu rakiplerle hazırlık maçı oynanmalı bu maça çok iyi hazırlanılmalıydı.
2- Transferler çok geç yapıldı: Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi hedefini koyduysa parayı pulu düşünmeden Yobo, Krasic, Emre'nin yerine oyuncuyu sezon başı kampına yetiştirmeliydi. Oyuncular kaynaşmalı takımın uyum süreçi atlatılmalıydı. Sonuçta her oyuncu Kuyt gibi profesyonel değil. (Kuyt yılda sadece 21 gün izin yaparmış, kalan zamanlarda normal çalışan gibi çalışırmış!)
3- Madem Alexsiz sistem istiyorsun sezon başından beri oynatmasaydın: Alex takımın başına her zaman dert. Oynatırsın ayrı sorun oynatmazsın ayrı sorun. Fakat madem Alex'i böyle maçları düşünerek yedeğe çekecektin o zaman mesela Süper Kupa'da yedek bıraksaydın. Takıma ve oyuncuya mesajı verseydin. Sistemi son anda değiştirmek Fenerbahçe'ye çok pahalıya mal oldu. Kriz iyi yönetilemedi.
4- Saha zemini patates tarlası: Biz bu organizasyon işini bilmiyoruz. Şampiyonlar Ligi play-off maçlarının hangi tarihte oynanacağı 3-4 ay önceden belli. Koskoca Fenerbahçe takımının saha sorumluları bu zamanı bilmiyor mu? Saha zemini çok kötüydü. Fenerbahçe maç boyunca doldur-boşalt oynadı. Organize akınlar yapamadı. Dersimize iyi çalışmamışız.
5- Üst düzey maç oynama yeteneğini sürekli kaybediyoruz: Son 10 yılda Fenerbahçe'nin 2007-08 sezonunda yakaladığı çeyrek final dışında doğru dürüst başarımız yok. Fatih Terim döneminde Euro 2008 (Fenerbahçe'nin başarılı olduğu sezona tekabül eder) yarı final başarımız var bir de. Bu başarılar dışında üst düzey maç oynama yeteneğini kaybediyoruz. Dün gece Fenerbahçe telaş etmese, acele etmese, sakin olsa çok rahat 2-1 yapabilirdi. Fırsat ele geldi ama ya şut tercihi ya da pas tercihi hep yanlış oldu, isabetli olanlarda da direk ve kaleci Dykan gole izin vermedi. Her yıl böyle turnuvaları kaçırınca üst düzey maç oynama "melekesini" yitiyoruz. Zinciri bir yerde kırmamız lazım.
6- Ülke futbolu ve kolay gol yeme: "İngiltere'de futbol, Türkiye'de top oynanır" diye meşhur bir laf var. Premier Lig, La Liga ve Bundesliga'da oynanan oyunu gördükten sonra Süper Lig'de oyunun gereklerini yapan, modern futbolun kriterlerini uygulayan takım görememek insanı üzüyor. Biz oyunu fiziksel mücadele ve kaybetmeme üzerine kurduk. Bundesliga ve Hollanda zevk almak-bol gol-akışkan futbol, La Liga hem skor hem de temaşa, Premier Lig temaşa ve hız üzerine kurdu. Dolayısıyla hem futbolumuz geriledi hem de hızlı-akışkan oynayan takımların gerisinde kaldık. Örnek olarak geçen sezon Ardalı A.Madrid'in karşısında Beşiktaş'ın düştüğü durumu verebilirim. Aynı zamanda kondüsyon olarakta geride kalıyoruz her üst düzey maçta bu ortaya çıkıyor. Kolay gol yeme ise müzmin hastalık. Duran toptan gol yeme konusunda uzmanız. Hem Milli takım hem de kulüp takımları. Fenerbahçe ilk maçta kornerden golü yemese kalan zamanda belki daha farklı bir sonuç alınacak hatta rövanş maçının stratejisi farklı olacaktı. Dün gece ise henüz ilk atakta inanılmaz kolay bir gol yedik. A planını çöpe attık. Maçtan önce "gol yememiz lazım" diyen teknik direktöre rağmen hem de. Bu seviyede bu kadar kolay gol yersen çıkartmak için böyle uğraşırsın.
7- Organizasyon seviyemiz zayıf: Beşiktaş'ta yöneticilik yapmış, bir kanalda futbol yorumculuğu yapan bir büyüğümüz canlı yayında "Kaka sağ bek" gafını yaptı. Mikrofonu tutan arkadaşın nacizane düzeltme yapmasına rağmen kendi bildiğini okuyan, takip ettiği takımın rakibi hakkında transfer açıklaması yapan büyüklerimiz futbolu bilen ve profesyonelce katkı vermeye hazır arkadaşlara yerini bırakamayınca ilerleme kaydedemiyoruz. Sadece Beşiktaş'ta değil, Fenerbahçe-Galatasaray-Trabzonspor farketmiyor. Yöneticilik kavramı ülkemizde çok farklı. Sadri Şener'den mi başlayayım, Adnan Öztürk'ten mi, Tamer Kıran yada Ahmet Nur Çebi'den mi. Pardonn unutmuşum Yıldırım Demirören var dimi?. Prefesyonel yöneticiler, sportif direktörler, şube sorumluları, alt yapı sorumluları, scout ekipleri, medya iletişim uzmanları gelirse bu işler düzelir. Alex gibi olayı teknik adam çözemiyorsa, dünyanın hiçbir yerinde başkan mikrofonu alıp çözmez! Sistem böyle devam ettikçe, Medyada hep polemik, hep atışma, hep kavga-gürültü pompalanınca bizim insanımızda bunu tercih edince sanırım bu sonuçları hakkediyoruz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder