12 Ekim 2012 Cuma

Bir Karar Verelim: Yeni Jenerasyon Mu? Dünya Kupası Mı?

Guus Hiddink takımın başına geldiği zaman ümitlenmiştim. Grubumuzun zordu ve ama yine de ümitliydim. En azından play-off oynar bir şekilde giderdik turnuvaya. Ne de olsa Hiddink vardı takımın başında...
Fakat hiçte düşündüğüm gibi olmadı. Kadroda hiçbir değişiklik yapmayan, maçları umursamayan, yarışmacı takımı hazırlayamayan Hollandalı tüm ülkeyi çileden çıkarmış astronomik maaşı ile de gündeme oturmuştu. Hiddink gitmesini isteyen kamuoyu gençler oynasın, yeni yüzler ve daha çok hakeden isimler çağırılsın diye feryat ediyordu. Derken Abdullah Avcı ismi gündeme geldi. Genç Milli takımda yakaladığı başarı, İ.B.Belediyespor takımında 5 yılda yaptıkları ile heyecanlandırmıştı Avcı. Hocanın bir başka artısı da genç takımda başarılı olduğu jenerasyon artık A Milli takımdaydı. Sonunda karar verildi ve Avcı takımın başına geçti.
2014 Dünya Kupası kuraları çekildiktikten sonra Abdullah Avcı bence en büyük hatasını yaptı: "Grup liderliği için oynayacağız". Bence bizim hatamız burada. Hiddink döneminden gelen bir çok yaşlı ve miladı geçmiş oyuncu artık kadroya çağırılmazken genç, gelecek vaadeden oyuncular davet edildi. Romanya ve Macaristan için davet edilen 25 oyuncudan sadece 2 tanesi 30 ve üzerinde (kaleci Volkan ve Emre B.) Yani Avcı'nın çağırdığı oyuncular 20'li yaşlarda ve takımın yaş ortalaması 25,2 = yeni jenerasyon. Biz böyle bir kadro kurmuşken savunmamızda 89'lu Hasan Ali ve Ömer, 91'li Semih Kaya oynarken sol açıkta 89'lu Sercan oynarken gruptan lider çıkmak gibi bir ütopik hedef yerinde olmadı. Neden ütopik? Çünkü A Milli takım tarihinde hiçbir zaman grubunu lider olarak bitirmedi. Hakan'lar, Tugay'lar, Uefa ve Süper Kupayı kazanan 2 yıl sonra Dünya kupasında üçüncü olan takım bile play-off turları ile gelmişken biz neyimize güvenip böyle bir çıkış yaptık? Bugün nerdeyse hiçir oyun oynamadan Saraçoğlu stadında kazanan Romanya, jenerasyonunu 2 eleme grubu önce yenilemiş ve artık semerisini alacağı döneme yeni gelmiş bir takım. Hocanın deyimi ile "kompakt" bir takım ama ahım-şahım bir takım değil. Hoca rakibi iyi analiz etti etmesine ama takım 90 dakika boyunca rakip kaleye sadece 4 isabetli şut atarsa ve bunların 3 tanesi savunmacılar tarafından atılırsa sonuç bu olur.
Bizde kararımızı verip 2 turnuva daha gitmeyeceğiz ama sonraki 3 turnuvaya üst üste katılacağız diyip jenerasyonu eğitebilirsek başarılı oluruz. Sabredersek ve oyuncuların üzerine titreyip oynatırsak Ömer-Semih-Hasan Ali üçlüsü defansta, Nuri-Topal-Emre Çolak-Sercan-Caner orta sahada, Arda takımın lideri olarak gelir, forvet hattındaki eksiği de giderip sonuca ulaşırız. KENDİMİZİ DEV AYNASINDA GÖRMEYELİM!

2 Ekim 2012 Salı

Türk Futbolu: "Bir Derdim Var"

Türk futbolunun bir derdi var. Derdimiz büyük: Ülke puanı.
Son 9 Avrupa kupası maçında Türk takımları sadece 1 galibiyet alabildi. (Bursaspor sahasında Twente'yi 3-1 yendi) 2012-13 sezonunda Türk takımları 17 maçta 4 galibiyet alabildi. Geçen sezon Beşiktaş hariç 19 maçta 4 galibiyet var. Beşiktaş 12 maçta 6 galibiyet. Son 2 sezonda TOPLAM MAÇ: 48 GALİBİYET: 14

Şampiyonlar Ligi play-off turunda hüsran yaşadık eleyebileceğimiz Spartak Moskova'yı eleyemedik, Trabzonspor'u hiç konuşmayalım Videoton'a elenmesi tam bir rezalet. Bursaspor 3-1'in rövanşında herşey güzel giderken inanılmaz şekilde 2 dakikada 2 gol yiyip avantajını yitirdi ve 10 kişi kalıp pisi pisine elendi.Galatasaray 2 maçta 0 çekti, Fenerbahçe 2-0 öne geçtiği maçta 2-2 berabere kalıp herkesi kahretti. Avrupa'da başarılı olan takımımız yok. Son yıllarda Beşiktaş'ın Uefa Avrupa Ligi grup ve ön eleme performanslarının sayesinde yerimizde tutunduk ve bu sezon Beşiktaş'ta yok Avrupa'da.
Kuralar çekildiği gün Galatasaray için klasik "lokum gibi kura" benzetmeleri yapılmıştı. Bu kez gerçekten de hak verilecek tarafı vardı grubun. Pot 2'den Braga'yı çekmek, Pot 4'den Cluj'u çekmek kağıt üstünde iyiydi. İyiydi ama kağıt üstünde! Sonuçta maçlar oynanmadan kazanılmıyor. İlk 2 hafta sonuçlarına bakın: Cluj deplasmanda Braga'yı yenmiş, Bate sahasında Bayern'i deplasmanda Lille'i 3'lemiş, S.Donetsk deplasmanda Juventus'tan puan almış, Braga deplasmanda Galatasaray'ı yenmiş!
"Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" sözü sadece Türkiye'de geçmiyor sanırım. Türk futbolseveri hala kendini değiştiremedi. Kuralar çekilince ismine göre yorum yapmaya başlıyor, 2 maç kazanan takımı göklere çıkarıyor, 2-3 maç kaybedeni yerin dibine sokuyor. Kuralar çekildiğinde Galatasaray 3. sırada grubu bitirirse başarıdır demiştim. Hala aynı fikirdeyim. Şampiyonlar Ligi'nde dengeli gruplar daha tehlikelidir. Bakınız geçen sezon Trabzonspor'un grubu. Son maçta beraberlik yetiyorken CSKA Moskova'nın son dakikada Inter'i yenmesi ile elenmişti temsilcimiz. Düşünün grubu Trabzonspor ve CSKA deplasmanda Inter'i yeniyor. Sadece taraftar değil. Kulüplerde aynı durumda. Kendini bir dev aynasında görme huyumuz var ki anlaşılmaz. Daha grup aşamasında yok final oynarız, yok lider çıkarız, yok eleriz gibi açıklamalar yapıyorlar. İlk turda eleniyorlar. Braga gibi Cluj gibi takımları göz ardı ediyorlar açıp izlemek araştırmak yok. Son 2 sezonda deplasmanda Avrupa kupası maçı kaybetmemiş Braga takımı. Deplasmanda nasıl etkili takım anlayın artık!
Peki biz neden geriye gidiyoruz? Bunun bir çok nedeni var aslında. Örneğin Videoton gibi bir takım bile Paulo Sousa'yı teknik direktör yapıp belli bir şablon içinde oynuyor. Modern futbolun gereklerini yapıyor. Sonuçta kazanıyor. Biz ise kısır iç çekişmeleri nedeniyle başarılı olamıyoruz. Metin Diyadin neden gönderildi bilen var mı? Son dönemde sistem konusunda beni ümitlendiren tek takım Orduspor. Her maç aynı futbolu oynayan, futbolun gereklerini yerine getiren, belli bir çizgisi olan, teknik direktörün kafasındaki oyuncuları transfer eden bir örnek. Başarılı mı? Evet. Başarı hemen mi geldi? hayır. Basamak basamak çıkıyor Cuper'in öğrencileri umarım daha da başarılı olurlar. Tıpkı Orduspor yönetimi gibi ülke futbolunun acil radikal kararlar alması lazım. Fatih Terim'in çıkıp arkadaşlar biz geçen sezon daha yeni kurulduk, saolsun çocuklar şampiyon olmayı başardı ancak Şampiyonlar Ligi oynamayalı 6 sene olmuş, geçen sezon bu takım Avrupa görmemiş, adapte olmamız lazım kolay değil öyle demesi gerekirdi. Bugün gelinen nokta budur.
Braga sadece benim takip ettiğim 4 sezondur aynı şablon, aynı oyun planı ile oynuyor. 3 kez teknik direktörleri değişti ancak Braga aynı Braga. Portekiz liginde her yıl ilk 4'e oynar, kupada final-yarı final görür, Avrupa'da en az gruptan çıkar. Her takıma her sahada aynı futbolu oynar. Maç boyunca hep aynı şeyi yaptılar. Eder önde "target man" dediğimiz hedef santrafor, onun aldığı topları değerlendirecek becerikli ve aktif orta saha oyuncuları, 2 sağlam ön libero, uzun ve sert 2 sağlam stoper ve hücuma destek veren bekler. Portekiz futbolunun son yıllardaki şablonu. Braga tek değil yani. Son yıllarda Portekiz futbolundaki gelişme ortada. Alınan oyuncular belli. Mesela Alan, Eder, Micael, Amorim, Custodio uzaydan mi geldi? fiyatları belli. Amaç sisteme uygun oyuncuyu bulmakta. Bizim büyükler hala kendilerini dev aynasında görsün. 10 Milyon Euro verip hava atsın. Sistemin, oyun planının, istikrarın, sabırın olmayınca ağımızın suyu akarak izlediğimiz Sow, Meireles, Simao, Quaresma, Riera, Eboue gibi isimleri kendimize benzetiriz!

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Kaka Sağ Bek!

"Spor Toto Süper Lig'ini 2.sırada bitiren takımlarımız artık Şampiyonlar Ligi gruplarına kalamaz, en fazla 10 yılda 1 kez kalır" bu sözler maalesef bana ait. Nedeni ise UEFA başkanı Michel Platini'nin 2009 yılında getirdiği sistem. Sistemin özü; şampiyon olmayan ama ülke puanı-kontenjanı yüksek takımları kendi aralarında eşletirmek, puanı az olan ülke şampiyonlarını kendi aralarında eşleştirip adı "Şampiyonlar Ligi" olan organizasyonu bir parça daha adına yakışır hale getirmekti. Aslında altında yatan neden ise oy aldığı puanı düşük ülkelere sempatik gözükmekti.
Sistem bizim ligin ikincisini Almanya, Rusya, İtalya, Hollanda, İspanya gibi ülkelerin liglerini 3. veya 4.sırada bitiren takımları ile eşleştiriyor. Dolayısıyla baş-altı dediğimiz örneğin R.Madrid ve Barcelona'dan sonra gelen Valencia, Atletico Madrid, A.Bilbao gibi takımlarla yada Juventus, Milan'ın ardından gelen Inter, Roma, Lazio, Napoli, Udinese...vb takımlar ile eşleştiriyor. Her takım için olduğu gibi bu takımlar içinde Şampiyonlar Ligine girmek çok önemli. Hem prestij hem de maddi kaynak. Dolayısıyla Şampiyonlar Ligi'ne her takım çok fazla asılıyor. Bizim takımlar ise bu sezona kadar play-off turuna bile gelememişti. Aslına bakarsanız çokta şaşılacak bir durum yoktu: 2009'da Sivasspor çok tecrübesizdi ve şanssızlık Anderlecht gibi bir takımlar eşleşti ilk maçta 5'lik oldu. 2010'da Fenerbahçe, Bursaspor'a kaybettiği şampiyonluğun tramvasını atlamadan ve Kocaman'ın yeni takımın başına geçtiği dönemde Young Boys'a elenmişti. Geçen sezonda Trabzonspor seri başı olamamış Benfica ile eşleşip elenmişti ardından malum olaylarla Şampiyonlar Ligi'ne gitmişti. Ama bu yıl! Bu yıl çok büyük fırsattı!
Son 5 yılın en büyük fırsatıydı.Avrupa Liglerinde geçen sezon ilginç sıralamalar olmuştu. Örneğin B.Mönchengladbach 16 yıl sonra Avrupa'ya kalmış, İtalya'da Udinese, Portekiz'de Braga, İspanya'da sürpriz şekilde Malaga gibi takımlar elemelere kalmıştı. Kalbur üstü takımlar Inter, Atletico Madrid, CSKA Moskova, Tottenham, Leverkusen, Sevilla yoktu. Bu büyük bir şanstı. İkinci avantaj ligin kağıt üstünde imkanları en yüksek iki takımdan biri Fenerbahçe elemelere kalmıştı. Ancak organizasyonu iyi yapamayınca sonuç avuçlarımızdan akıp gitti. Son 15 dakikada 1 gol bulsa temsilcimiz uzatmalara götürüp gardı zaten düşmüş rakibini elerdi. Spartak Moskova elenmeyecek bir rakip değildi ama dediğim gibi organizasyonu iyi yapamadık;
Peki neleri eksik yaptık?
1-Fenerbahçe sezonu çok geç açtı: 3 Temmuz tarihinde sezonu açan takım hazırlık maçlarında hiç hazır değildi. Süper Kupa maçı, Vaslui maçları ve 2 lig maçında Fenerbahçe sadece Gaziantepspor karşısında son yarım saat iyi oynadı. Sezon daha önce açılmalı ve daha zorlu rakiplerle hazırlık maçı oynanmalı bu maça çok iyi hazırlanılmalıydı.
2- Transferler çok geç yapıldı: Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi hedefini koyduysa parayı pulu düşünmeden Yobo, Krasic, Emre'nin yerine oyuncuyu sezon başı kampına yetiştirmeliydi. Oyuncular kaynaşmalı takımın uyum süreçi atlatılmalıydı. Sonuçta her oyuncu Kuyt gibi profesyonel değil. (Kuyt yılda sadece 21 gün izin yaparmış, kalan zamanlarda normal çalışan gibi çalışırmış!)
3- Madem Alexsiz sistem istiyorsun sezon başından beri oynatmasaydın: Alex takımın başına her zaman dert. Oynatırsın ayrı sorun oynatmazsın ayrı sorun. Fakat madem Alex'i böyle maçları düşünerek yedeğe çekecektin o zaman mesela Süper Kupa'da yedek bıraksaydın. Takıma ve oyuncuya mesajı verseydin. Sistemi son anda değiştirmek Fenerbahçe'ye çok pahalıya mal oldu. Kriz iyi yönetilemedi.
4- Saha zemini patates tarlası: Biz bu organizasyon işini bilmiyoruz. Şampiyonlar Ligi play-off maçlarının hangi tarihte oynanacağı 3-4 ay önceden belli. Koskoca Fenerbahçe takımının saha sorumluları bu zamanı bilmiyor mu? Saha zemini çok kötüydü. Fenerbahçe maç boyunca doldur-boşalt oynadı. Organize akınlar yapamadı. Dersimize iyi çalışmamışız.
5- Üst düzey maç oynama yeteneğini sürekli kaybediyoruz: Son 10 yılda Fenerbahçe'nin 2007-08 sezonunda yakaladığı çeyrek final dışında doğru dürüst başarımız yok. Fatih Terim döneminde Euro 2008 (Fenerbahçe'nin başarılı olduğu sezona tekabül eder) yarı final başarımız var bir de. Bu başarılar dışında üst düzey maç oynama yeteneğini kaybediyoruz. Dün gece Fenerbahçe telaş etmese, acele etmese, sakin olsa çok rahat 2-1 yapabilirdi. Fırsat ele geldi ama ya şut tercihi ya da pas tercihi hep yanlış oldu, isabetli olanlarda da direk ve kaleci Dykan gole izin vermedi. Her yıl böyle turnuvaları kaçırınca üst düzey maç oynama "melekesini" yitiyoruz. Zinciri bir yerde kırmamız lazım.
6- Ülke futbolu ve kolay gol yeme: "İngiltere'de futbol, Türkiye'de top oynanır" diye meşhur bir laf var. Premier Lig, La Liga ve Bundesliga'da oynanan oyunu gördükten sonra Süper Lig'de oyunun gereklerini yapan, modern futbolun kriterlerini uygulayan takım görememek insanı üzüyor. Biz oyunu fiziksel mücadele ve kaybetmeme üzerine kurduk. Bundesliga ve Hollanda zevk almak-bol gol-akışkan futbol, La Liga hem skor hem de temaşa, Premier Lig temaşa ve hız üzerine kurdu. Dolayısıyla hem futbolumuz geriledi hem de hızlı-akışkan oynayan takımların gerisinde kaldık. Örnek olarak geçen sezon Ardalı A.Madrid'in karşısında Beşiktaş'ın düştüğü durumu verebilirim. Aynı zamanda kondüsyon olarakta geride kalıyoruz her üst düzey maçta bu ortaya çıkıyor. Kolay gol yeme ise müzmin hastalık. Duran toptan gol yeme konusunda uzmanız. Hem Milli takım hem de kulüp takımları. Fenerbahçe ilk maçta kornerden golü yemese kalan zamanda belki daha farklı bir sonuç alınacak hatta rövanş maçının stratejisi farklı olacaktı. Dün gece ise henüz ilk atakta inanılmaz kolay bir gol yedik. A planını çöpe attık. Maçtan önce "gol yememiz lazım" diyen teknik direktöre rağmen hem de. Bu seviyede bu kadar kolay gol yersen çıkartmak için böyle uğraşırsın.
7- Organizasyon seviyemiz zayıf: Beşiktaş'ta yöneticilik yapmış, bir kanalda futbol yorumculuğu yapan bir büyüğümüz canlı yayında "Kaka sağ bek" gafını yaptı. Mikrofonu tutan arkadaşın nacizane düzeltme yapmasına rağmen kendi bildiğini okuyan, takip ettiği takımın rakibi hakkında transfer açıklaması yapan büyüklerimiz futbolu bilen ve profesyonelce katkı vermeye hazır arkadaşlara yerini bırakamayınca ilerleme kaydedemiyoruz. Sadece Beşiktaş'ta değil, Fenerbahçe-Galatasaray-Trabzonspor farketmiyor. Yöneticilik kavramı ülkemizde çok farklı. Sadri Şener'den mi başlayayım, Adnan Öztürk'ten mi, Tamer Kıran yada Ahmet Nur Çebi'den mi. Pardonn unutmuşum Yıldırım Demirören var dimi?. Prefesyonel yöneticiler, sportif direktörler, şube sorumluları, alt yapı sorumluları, scout ekipleri, medya iletişim uzmanları gelirse bu işler düzelir. Alex gibi olayı teknik adam çözemiyorsa, dünyanın hiçbir yerinde başkan mikrofonu alıp çözmez! Sistem böyle devam ettikçe, Medyada hep polemik, hep atışma, hep kavga-gürültü pompalanınca bizim insanımızda bunu tercih edince sanırım bu sonuçları hakkediyoruz!

25 Ağustos 2012 Cumartesi

4 Mert-3 Alex-3 Kocaman

Dün akşam oynanan Fenerbahçe-Gaziantepspor maçı tarihi bir mücadele oldu. Maç öncesi yaşanan Alex polemiği mücadeleye gölgesini hissettirdi. Kocaman'ın 2 yıldır hayalini kurduğu ütopyası gerçeğe dönüşüyor, dönüşmesi de lazım zaten..
Aykut Kocaman göreve geldiği zaman yaptığı transferlerle dinamik, daha çok koşan, daha akışkan! kendi futbolunu oynayan ve taviz vermeyen bir takım yaratmak istemişti. Bu bağlamda Alex akışkanlığı bakımından zayıf halkaydı. Neden? çünkü saha içi rotasyonu olmayan bir oyuncu. Orta sahanın göbeğine yaklaştırsanız olmuyor ( Aragones Dede bunu denemiş ve hata ettiğini anlamıştı), sol açık veya sağ açıkta kullansanız olmuyor (günümüz futbolunda Alex tipi oyuncuları artık böyle kullanıyorlar bakınız Brezilya'da Ronaldinho..) forvet oynatsanız olmuyor (çelimsiz, sağa-sola koşu yapıp savunmayı yormuyor. Hatta geçen sezon Kocaman Galatasaray maçında ve bir kaç maçta bunu denemişti)
Aykut Kocaman Bursaspor'a kaybedilen şampiyonluk döneminde gördüğü 4-4-Alex-1 sistemini yavaş ve modern futbola uygun olmadığını düşünüp ilk geldiği zaman düğmeye basmış henüz 2.haftada Trabzonspor deplasmanında Alex'i yedek bırakmıştı. Mert'in penaltı kurtardığı maçta işler kötü giderken Alex'i oyuna almış ancak yenilgiden kurtulamamıştı. 3 gün sonra oynanan PAOK maçında ise yine Alex'i kullanmıştı.Alex iyi futbolculuğunun yanında oldukça zeki hatta kaba tabirle "sinsi" bir isim. Kocaman'ın kafasındaki anlamıştı ve "ben size gösteririm" der gibi inanılmaz bir sezon geçirip 28 golle lig rekoru kırarak sezonu tamamlamıştı. Alex'in oynamayacağı ortaya çıkınca benim servis ettiğim bazı Alex sayıları ortalarda dolaştı. Sayılarda anlatılmak istenen Kocaman döneminde Alex'in gol ve oynama yüzdesinin, önceki dönemlere göre daha yüksek olduğuydu. Şöyle bir yorum getirebilirdi bu sayılar: Kocaman'ın Alex'e karşı bir tavrı yok bak daha çok oynatmış, daha çok verim almış! Sayılar ve yorum doğru olmakla beraber gerçeği tam olarak yansıtmıyordu. Aslında Alex'in istatistiklerinin Kocaman döneminde yükselmesi bir "tepki" . Alex vazgeçilmez olduğunu ispatlamak istemişti. Dediğini de yapmıştı. Lakin 33 yaşından 34'e geçerken fiziksel olarak hala iyi durumdayken bunları yaptı, geçen sezonda 14 gol gibi yine takımı ayakta tutan gol sayılarına ulaştı ancak artık neşterin vurulması lazım. 35 yaşına gelen Alex'in efsane olarak bayrağı gençlere bırakması lazım. Alex yedek kulübesinde oturup her maç "olay" olmayacağını bilse Kocaman Alex'i yedek bekletip her maç sıkıştığında oyuna sokmak isterdi ama Alex öyle bir adam değil. Dolayısıyla ya gidecek yada kalacak ve oynayacak. Bu polemik 2 efsaneden birini götürür. Aziz Yıldırım'ın açıklamalarına göre Alex topun ağzında. Dün gece Mert 4-5 önemli kurtarış yapmasa, Kocaman 4-3-3 sevdasından dönmese belki de topun ağzında olan Kocaman olabilirdi. Belki yönetim ve başkan Aziz Yıldırım yine "arkasındayız" açıklaması yapardı ama tribün ve camia S.Moskova maçı öncesi Gaziantepspor kaybını Alexsizliğe bağlar ve sorun büyürdü.
Dün geceki maça dönersek. Dün gece sahada 4 Mert adam vardı: Selçuk, M.Topal, kaleci Mert ve Ibricic. Selçuk son dönemlerde tecrübesinin de verdiği güçle orta sahada kalitesini göstermeye başladı, hem yerinde hamleleri hem de Sow'a yaptığı asistle maçın öne çıkan isimlerindendi. Mehmet Topal geldiği günden beri ilk kez oyundan alınmadı ve galibiyette büyük katkısı oldu. Morali yükselince "örümcek" lakabını neden aldığını herkese kanıtladı. Mert Günok üst üste kötü maçlar oynadıktan dün gece eskiye döndü. Takımın galibiyetinde 1 numaralı etkendi. Gaziantepspor'un 4-5 net pozisyonunda ayakta kaldı ve Alex-Kocaman polemiğinde hocasını kurtardı. Gelelim maçın sivrilen adamına Senijad Ibricic. Boşnak oyuncu dün gece Gaziantepspor'u nerdeyse tek başına oynatmaya çalıştı. Öyle iyi oynadı ki arkadaşları artık ona ayak uydurmak zorunda kaldı. Tıpkı Kasımpaşalı Djalma gibi. Böyle etkili yabancıları Türk futboluna kazandıran Hikmet Hocayı kutlamak lazım.
Fenerbahçe'nin 4-3-3 oynayacak kadro yapısı var mı diye sorarsanız? evet diyebilirim. Özellikle ileri 3'lü her takımın ağzının suyunu akıtacak cinsten. Stoch-Sow-Krasic, Sow-Kuyt-Krasıc, Krasic-Sow-Kuyt gibi varyasyonlar yapılabilir. Fakat dün gece gördükkü soldaki Krasic ve tek forvet Kuyt verimsiz oluyor. Krasic'in sağda, Kuyt'un 2.forvet gibi geriden gelerek oynaması daha uygun. Kocaman dün gece maçın 45.dakikası ile 63.dakikası arasında 4-3-3'e döndü. İşte burda Gaziantepspor şov yaptı. İlk yarı kaleyi 5 kez bulan Gaziantepspor sadece 18 dakikada 4 net pozisyon ve 5 isabetli şut attı. Dalga dalga gelen akınları Kocaman'ın Cristian\formasyon değişikliği durdurdu. Orta sahayı kalabalıklaştıran hatta Alex'in bölgesine Cristian'ı çeken Kocaman kalan 27 dakikada kalesinde sadece 1 isabetli şut gördü. Yorulan rakibini de son dakikalarda attığı goller devirdi. Fenerbahçe'nin 4-3-3 için orta saha ve hücum hattında bazı revizyonlara gitmesi lazım. Fakat önce kararı netleştirip Alex işini halletmesi lazım. Daha sonra da bazı rütüşlarla ideal'e lazım. Ya da hiçbiri. Aslında en güzeli elinizdeki malzemeden sistem çıkartmak. Bakınız Fatih Terim. Geçen sezon ne zaman çift forvetli sisteme döndü işte o zaman Galatasaray farklı oynamya başladı. Fenerbahçe de gayet güzel çift forvetli 4-4-2 hatta baklava dilimli 4-4-2 oynayabilir. Tabii bu anlattıklarım Çarşamba akşamı oynanacak son 5 yılın Fenerbahçe adına en önemli maçının sonucuna da bağlı. Alexsiz Kocaman kötü bir sonuç alırsa rüzgar farklı eser, tur atlarsa Kocaman kulüp tarihinin en golcü oyuncusu olmaya devam eder ve yeni sistemler için kredi alır.

12 Ağustos 2012 Pazar

Savaş Çıktı, Suçlu Çakır!

Yine dağ fare doğurdu diyebiliriz. Mutlaka sezon başı, henüz erken gibi mazaretler de bulunabiliriz ancak ilk 25 dakika hariç sahada futbol yoktu. Bizim ligin Real Madrid ve Barcelona'sı denen iki takım "kör dövüşü" gibi bir maç oynadı. Maçta 5 gol oldu hiçbiri bu seviyenin golleri değil. Ya duran top ya kaleci hatası yada defans hatası.
Maçin ilk 25 dakikasında daha hazır durumda görünen Galatasaray önde pres yaparak etkili oldu. İyi yaptıkları ise kazandıkları topları hep boş alanlara taşıyıp pozisyon üretmeleri idi. Modern futbolun gereklerini yapmaya çalıştılar. Galatasaray bu dönemde 4-5 net pozisyon bulup bu pozisyonları gole çeviremezken tamamen kaleci hatasından öne geçti. Fenerbahçe ilk 30 dakikada kaleyi sadece Mehmet Topal ile denedi o şutu da savunmadan döndü. Fenerbahçe'nin golü bulması Kuyt'un topu alıp yüzünü kaleye dönmesi ile ortaya çıkan akınlar, Alex'in bireysel çabası ve duran toplara kalmıştı. Derken uzatmalarda Fenerbahçe bir duran top golü buldu. Alex'in orta şut karşımı vuruşu barajdan sekip kaleye düştü. Bu golden önce Cüneyt Çakır maçın kaderini değiştirdi. Serbest atışı tekrar ettirdiği anda içimden "bu top gol olursa ortalık karışır savaş çıkar" dedim. Dememe kalmadı gol oldu. Bu pozisyon maç boyunca Çakır'ın kafasında kaldı. Maçın 2.yarısında Fenerbahçe Kuyt ile etkili bir atak gerçekleştirecek iken savuma oyuncuları tarafından faulle (bence faul) durduruldu. İşte Çakır burda yine ilk yarıda gol olan pozisyonu hatırladı ve devam dedi. O top döndü Selçuk-Umut ikilisi ile güzel bir gol oldu. Etti size 2. Ardından Fenerbahçe'nin beraberlik golü geldi. Duran toptan oluşan pozisyonda kaleciden dönen topu iyi takip eden Kuyt beraberlik golünü attı. Kuyt'un en güzel yaptığı işlerden biri dönen topları tamamlamaktır. Bakın Liverpool'da attığı gollere. Bu golden sonra Galatasaraylı oyuncular pozisyonda Cristian elle oynadı, Egemen yerde ofsayt durumdaydı gibi itirazlarda bulundular ama sonuçta durum 2-2 oldu. Bence bu golde sorun yoktu ama savaş yine çıktı. Engin anti-profesyonel sözler ve hareketler yapınca Fenerbahçe hem beraberliği hem de sayısal avantajı yakaladı. Bu anda Galatasaray Emre Çolak'ı ortaya alıp Elmander-Amrabat değişikliğini yaptı, Fenerbahçe'de daha çok öne oynarım maçı kazanırım diye düşünüp Topal-Krasiç değişikliğini yaptı. Bence her iki değişiklikte doğruydu. Fakat Fenerbahçe'nin öne oynayacak dermanı olmadığından etki vermedi. Galatasaray prese devam edip fırsat kolladı ve son dakikada penaltı buldu. Açıkcası penaltı bana pek "penaltı" gibi gelmedi. Çakır burda hatalı değildi çünkü yardımcı ve çizgi hakemleri kararda etkili oldu. Sonuçta maç 3-2 bitti biri kazandı biri kaybetti. Sonuçta savaş çıktı ve savaşın nedeni Çakır oldu. Kariyerinin zirvesindeki Çakır 6.kez GS-FB maçı yönetti ve 8.kez kırmızı kart çıkarttı. Yurtdışında maç yönetmek daha kolaydır. Galatasaray-Fenerbahçe derbisini yönetmek farklı iştir. Son derbilerinde Çakır hep kontrolü kaybeden tarafta oldu. Fırat Aydınus'un derbi seviyesi sanırım daha iyi.
İhaleyi Fenerbahçe hakeme yıkacaktır ama hala hazır değiller. Oyunun merkezini orta yuvarlağın gerisinde kabul edince hem ileri gitmek zor oluyor, hem de baskı sonucu kaptırdığınız toplar kalede tehlike yaratıyor. Fenerbahçe'nin 3 hazırlık, 2 Avrupa ve 1 Süper kupa maçında değişen bir şey yok. Sistem aynı ama buna Spartak maçları kadar bir çözüm bulunması lazım. Kaleciye 17 kez geri pası verip en çok paslaşan oyuncularınız stoperleriniz olursa sistemde çarklar iyi işlemiyordur. Sadece sistemde sorun yok ayrıca. Savunmanın üstüne gelen oyunculara müdahele etmeyip geriye kaçan defans oyuncuları var. Galatasaraylı oyuncular bir çok pozisyonda bireysel olarak rakiplerine üstünlük kurup akın geliştirdiler. Savunmada Egemen-Bekir, orta sahada M.Mopal-Cristian rakibi ısırma konusunda beni hayal kırıklığına uğrattılar. Fenerbahçe takımında hazır olan sadece 3 oyuncu var: Kuyt, Hasan Ali ve Alex. Bu 3 oyuncu hazırlık maçlarından beri iyi. Diğer oyuncular bir türlü seviyelerini yükseltemedi. Volkan'ın ve Gökhan Gönül'ün yokluğu bu akşam etkili olmuş olabilir. Fakat geçen sezonki kadroyu ve dinamizmi yakalamak lazım. Lig maçları bir şekilde geçer ama kalede Volkan, savunmada Gökhan-Yobo-Egemen-Hasan Ali orta sahada M.Topal-(öne oynayan bir yabancı) sağda Krasiç solda Stoch forvet arkası Alex ve forvette Kuyt (yada Sow) şeklinde bir dizilişe geçmek gerekiyor. Fenerbahçe için Kuyt ve Krasiç transferleri bence çok iyi oldu. Mutlaka bu takım toparlanacaktır ama telafisi olmayan Spartak maçları gözümü korkutuyor.
Galatasaray'a gelirsek. Öncelike şunu söyleyeyim. Geçen sezon oynanan 4 maç ve bu sezon oynanan Süper kupa maçlarında şunu gördüm. Galatasaray eski dönemlerde Fenerbahçe karşısındaki ürkek, aciz, silik görünütüsünden kurtuldu. İkili mücadelelerde daha etkin olan, kaleyi daha çok deneyen, daha ısırgan olan taraf hep Galatasaray oldu. Sonuçlarda ortada: 2 galibiyet 2 beraberlik 1 yenilgi var. Yenilgi alınan maçta amiane tabirle "tek kale oynanan bir maç". Beraberlik alınan 2 maçta 10 yıl üst üste kaybedilen deplasmanda ayrıca 1 tanesi de galibiyet kadar değerli çünkü şampiyonluğu getirdi. Atılan gol sayısı 9 yenilen gol sayısı 7. Bu durum Fenerbahçe'nin hiç alışık olmadığı bir durum. Fatih Terim'in yarattığı bu hava devam ederse Galatasaray hem ligin favorisi olur hem de Fenerbahçe rakibinin yıllardır düştüğü "öğrenilmiş çaresizlik" hastalığına yakalanır. Galatasaray'ın yeni sezonda en büyük artası çok fazla alternatifli bir kadro kurması oldu. Elmander ve Burak Yılmaz'ın alternatifi olarak düşünülen Umut maçın adamı olursa Emre Çolak gibi oyuncu böyle etkili oynarsa Terim'in sezon boyunca 11 seçimleri zor olacaktır. Galatasaray'ın savunma hattı hala yumuşak karnı. Dany tahmin ettiğimiz gibi çıktı. 10 üzerinde 6-7 oynayan bir oyuncuydu Dany. Gaziantepspor'da böyleydi Galatasaray'a geldi yine aynı. Bu kadro Ujfalusi'nin olmadığı ve Hakan Balta'nın sakatlığı nedeniyle verimsiz olduğu bir Şampiyonlar Ligi maçında hezimet yaşatabilir benden söylemesi. Süper Lig açısından ise geçen sezonki gibi Ujfalusi oynarsa sorun olmaz gibi gözüküyor. Melo'nun takıma girişi ile intibak süresini henüz atlatamamış Hamit'in performansının artması kadroyu netleştirecek. Bence Galatasaray "çilek" transferini yapmamalı. Bu kadro yeterlidir. Handikap Şampiyonlar Ligi. Süper Lig'de 8 sezondur Şampiyonlar Ligi oynayan takımlar mutlu sona ulaşamadı. Sakatlıklar, cezalılar, yorgunluklar beklemediğiniz çelmeler takar. Erkenden kendinizi dev aynasında görmeyin!!!

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Fenerbahçe Gruplara Kalabilir!

Michel Platini 2009-10 sezonu başında değiştirdiği Şampiyonlar Ligi katılım statüsüyle şöyle bir laf etmiştim. "Bizim ligin ikincisi ancak 10 yılda 1 kez Şampiyonlar Ligi gruplarına kalır" işte o fırsat geldi. Fenerbahçe seribaşı takımların elenmemesi sayesinde dişine göre rakiplerle oynayacak. Yani Fenerbahçe gruplara kalabilir.
Aslında herşey saat 22.15 sularında değişti. Volkan'ın kurtardığı penaltıya kadar sahada ne yaptığını bilmeyen, "büyük" takım gibi oynamayan bir Fenerbahçe vardı. Vaslui kaptanı N'Doye penaltıyı gole çevirse bile Fenerbahçe belki 2-2 yapıp turu geçerdi ancak moral vermezdi. Volkan'ın kurtarışından sonra 20 dakika vitesi yükselten Fenerbahçe golleri bulup turu aldı. Fakat 4-1 yanıltıcı skor. Ben hala Fenerbahçe'de kıpırtı görmedim. Sadece Kuyt, Gökhan ve Hasan Ali istenilen düzeyde. Volkan'ın penaltıyı ve Fenerbahçe'nin golleri bulduğu dakikalarda 2.güzel haber geldi. Seribaşı konumunda bulunan Kopenhag 1-0 geride olduğu Club Brugge deplasmanında beraberlik golünü attı. Bu ne demekti? Fenerbahçe seri başı olmayan (nasıl seri başı olamıyorlarsa orası ayrı ilginç) Lille, Udinese, Malaga ve B.M'Gladbach ile eşleşmeyecekti. Gerçekte de öyle oldu. Kopenhag deplasmanda 3-2 kazanıp tur atladı ve seri başı oldu. Şimdi Fenerbahçe'nin rakipleri; Spartak Moskova, Dinamo Kiev, Braga, Panathinaikos ve Kopenhag. Bence hepsi elenebilecek takımlar, fakat Vaslui serisinde oynanan futbolun üzerine çıktığımızı varsayarsak. Eskiden olsa Udinese'nin yerine Inter vb. takımlar, B.M'Gladbach yerine daha güçlü bir Alman takımı, Malaga yerine A.Madrid, Valencia gibi takımlar kalırdı ve seri başı olamadığımıza üzülürdük bu kez seviniyoruz. O YÜZDEN FIRSAT diyorum!
Şahsi fikrimi sorarsanız en güzel kura Kopenhag olur. Daha sonra sırasıyla Braga ve Panathinaikos'u tercih ederim en son Spartak Moskova ve Dinamo Kiev. Şimdi tek tek nedenlerini yazayım.
5-FC Copenhagen (Kopenhag): Şampiyonlar Ligi gediklisi olan bir takım olmaları işimizi zorlaştırıyor. Son yıllarda Avrupa'da büyük tecrübeler kazandılar. Evinde Barcelona'ya kafa tutan bir kadro ve halen bu kadronun büyük bölümü oynuyor. Fakat ilginç iki durumları var. Birincisi takımın yaratıcı genç ve başarılı teknik adam Solbakken geçtiğimiz sezon takımdan ayrıldı. Yerine gelen hoca yıllardır Danimarka ligini domine eden bu takımın son 4-5 haftada yaptığı hatalarla şampiyonluğu kaybetmesine neden oldu. Yıllardır şampiyon olan ve gruplara direkt kalan takım elemeye kaldı. Yani eleme tecrübesi zayıf olan bir takım. Fakat 2012-13 sezonu ile birlikte Anderlecht efsanesi Ariel Jacobs takımın başına geçti. Jacobs çok tecrübeli bir teknik adam mutlaka başarılı olacaktır. Handikapı yeni gelmiş olması bu bizim için bir fırsat. İkinci durum ise golcü Dame NDoye'nin takımdan ayrılması. NDoye nerdeyse Trabzonspor ile anlaşacaktı ama 7,5 milyon'a Rus takımına gitti. Trabzospor takımında geçen sezon Burak Yılmaz ne ise Kopenhag için NDoye öyle bir oyuncuydu ve artık yok. 21 yaşında genç bir yetenek gol sorunun çözmeye çalışıyor. Durum böyleyken Kopenhag tam bize göre.
4- FC Braga: Son yıllarda yükselişe geçen Portekiz futbolunun dinamolarından Braga bana göre büyütülecek bir rakip değil. Geçen sezon Carvalhal yönetimindeki Beşiktaş'ın elediği Braga aslında sert bir takım. Son 2 yılda Avrupa Liginde büyük işler yaptılar (zaten Uefa puanı 10 takım içinde en yüksek ekip), kendi liglerinde kafaya oynadılar ama köklü takım değil. Şampiyonlar Ligi play-off turu tecrübe ister. Şampiyonlar ligi tecrübesi az olan Braga elenebilecek takım. Bir başka avantaj Braga'nın ligi bizim lig ile aynı zamanda başlayacak ve eleme turlarını oynamayan Braga henüz resmi maç yapmadı.
3- Panathinaikos: Yunan futbolunun iki büyük takımından biri Panathinaikos. Son yıllarda ezeli rakibini hep gerisinde kaldılar. Ülkede yaşanan mali problemler futbola da bulaştı ve eskisi gibi büyük oyuncular Atina'ya gelmiyor. Porto'nun büyük teknik adamı Jesualdo Ferreira'nın çalıştırdğı Atina ekibinde yeni yıldız Leto, Fransız savunmacı Boumsong, tecrübe abileri Karagounis-Katsouranis-Seitaridis bulunuyor. Genç yetenek Ninis ise Euro 2012 sonrası Parma ile anlaştı ve takım hala yerini dolduramadı. Savunma üzerine kurulu futbolu ve yıldızı az/takım oyununun benimseyen stili ile zor ama elenebilecek bir başka rakip komşu temsilcisi. Şampiyonlar Ligi tecrübesi üst düzey olan Panathinaikos'a karşı bir başka kozumuzda son yıllarda Avrupa'da Yunan ekiplerine büyük üstünlük kurmamız. Fenerbahçe'nin Panathinaikos karşısında kötü bir tecrübesi var ama üzerinden nerdeyse 15 sene geçti. Elenebilir.
2-Spartak Moskova: Geçen sezonki kadro ve teknik direktör Valery Karpin olsa düşünmeden kurada çıksın derdim. Fakat Valencia'nın (Mehmet Topal'ın) eski teknik adamı Unai Emery'nin geldiği Spartak Moskova'yı artık istemem. Kadro çok fazla değişmedi ama Spartak Moskova 3 haftada 9 puan alıp lider oldu. Takım formda ve ligi bizim 4-5 hafta ilerimizde. Tanıdık isim Emenike'nin başı çektiği ekipte Bilyaletdinov (eski Everton'lı), Aiden McGeady, Kombarov, De Zeeuw, Ari ve Carioca gibi etkili isimler var. Şampiyonlar Ligi isteği ve arzusu bu kadar yatırımın ardından üst seviyede olacak Moskova takımı karşısında işimiz zor. Emenike'nin "bir daha Türkiye'ye gelmem" sözleri üzerine olası bir eşleşme ayrıca ilginç olacaktır.
1-Dinamo Kiev: Kurada çıksın istemediğim ilk takım. Öncelikle kulüp tek başına Avrupa'nın sayılı takımları arasında. Ayrıca bizim doğu bloku özellikle Ukrayna ekiplerine karşı (son 7 turun sadece 1 tanesini geçtik) başarısızlığımız var. Üstüne bu sezon D.Kiev müthiş transferler yaptı. Zaten kadrosu iyi olan takıma Milan'dan Taye Taiwo, Portekiz milli takımının ön liberosu Miguel Veloso, Tottenham'dan Niko Kranjcar, Villarreal'in genç yıldızı Marco Ruben ve Hertha Berlin takımında 8 Milyon Euro'ya oyun kurucu Raffael alındı. Şimdiye kadar 4 Lig-2 Avrupa toplam 6 maçını da kazandı bu takım. Play-off maçlarına kadar hem yeni transferler iyice takıma alışır hem de resmi maç sayıları artar. Bence en kötü kura olur Kiev yolculuğu. Zaten 4-5 sezon önce Kiev karşısında yine Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Fenerbahçe elenen taraf olmuştu. Fırsat bu kadar gelmişken bu kura ayıp olur :)

2 Ağustos 2012 Perşembe

Bir Türk Atasözü: zamanında almazsan KRASİÇ'i olursun VASLUİ

Vaslui maçının bitmesinden tam 24 saat sonra Fenerbahçe yılan hikayesine dönen Milos Krasiç transferini duyurdu. 27,5 yaşındaki oyuncu ile 4 yıllık anlaşma yapıldı. Kulübüne 7.000.000 Euro ve kendisi senelik 2.300.000 Euro + maç başına da 12.500 bin Euro verilecek. Oldukça maliyetli bir transfer. Değer mi? Ben kötümserim.
Öncelikle bu transferi böyle 24 saat içinde yapabilecekse Fenerbahçe neden bekledi? Cevabı çok açık: Vaslui maçındaki görünüm acil müdahele istedi. Hemen transfer yapılmak istendi. Yapıldı yapılmasına da ya bu takım Vaslui deplasmanında turu geçemezse ne olacak?Bu kadar yatırım Uefa Avrupa Ligi için gereksiz. Şampiyonlar Ligi ile kupa 2 kıyas kabul etmez. Tabii ki Çeyrek final ve üzerindeki turlar ülkemiz için başarıdır. Yarı Final ve Final büyük başarıdır. Ancak "Devler Arenası" Fenerbahçe için her zaman ilk hedef olmuştur, olmalıdır.
Krasiç transferi ile yine aynı şeyi düşündüm: Bizim takımlarımız transfer planlamasını ve zamanlamasını iyi yapamıyor. Koskoca Fenerbahçe 3 Temmuz'da sezonu açmış 1 Ağustos'ta Şampiyonlar Ligi elemesi oynuyor. 7 Milyon'a sezonun en pahalı transferini 2 Ağustos gecesi açıklıyor. Benzer durumları ve kayıpları Skibbe döneminde Galatasaray'da yaşamıştık. Yine Rumen takımı Steaua Bükreş karşısında Galatasaray 2-3 gün önce gelen Fernando Meira ile çıkmış. Hatta stoper özellikleri daha iyi olan oyuncu Ön libero oynamış, eksik bölgeler kapatılmadan ve hazır olmadan çıkılan turu rakibimiz götürmüştü. Hatta şunu söyleyeyim Krasiç umarım Yeni Kezman olmaz. Fenerbahçe'de 2006-07 sezonu başında yine benzer bir durumda hazır olamadan D.Kiev ile Şampiyonlar Ligi elemesinde karşılaşmış ve 23 Ağustos tarihinde elenmişti. 3 gün sonra Sırp oyuncu Mateja Kezman'ı 7,5 Milyon Euro bedelle transfer etmişti. Ardından 1 gün aralıklarla Edu ve Deivid transferleri gelmiş ama treni kaçırmıştık. O sezon Fenerbahçe Uefa Kupasında gruplardan çıkmış 3.turda Twente karşısında elenmişti ancak ligi şampiyon tamamlamıştı.
Krasiç'in futbolcuğu hakkında yorum yapmam abes olur. CSKA döneminde çok beğendiğim ve büyük takımlarda oynayacağını düşündüğüm bir oyuncuydu. Fakat tercih hatası yaptı bence. İngiltere ligine gitse sanırım bugün Türkiye'de olmazdı. Juventus kariyeri söylendiği kadar kötü değil. İlk sezonununda 41 maçta 9 gol iyi ancak geçen sezon sadece 8 maçta 1 gol atabildi. Juventus'un çok geniş kadrosunda, teknik adam ile anlaşamaması nedeniyle görev yapamaması onun kalitesinden eksiltmez. Sadece maç kondisyonu eksik olur.
Son paragrafı bir soru ile kapatalım istedim. Sonuç olarak Krasiç transferi Fenerbahçe'de hangi taşı yerinden oynatacak? . Yanıtını şöyle vereyim: Krasiç FM oyunu seven arkadaşlar için klasik bir "Winger". Hatta "Attacking Winger" çevirirsek hücumu seven kanat oyuncusu. Dolayısıyla Krasiç en büyük özelliği olan top taşıma ve rakip eksiltme becerisi ile sağ kanatta oynanacak. O zaman adam sorarlar Kuyt'u neden aldın?al sana bir transfer planlama hatası daha. Demek ki sayın Kocaman forvette Kuyt'u oynatacak. O zaman gerçek bir forvet alsaydın demezler mi?. Fenerbahçe şu yapısı ile kısa zamanda Alex olmadan sonuca gidemez. Dolayısıyla bu transfer kadroda Sow'un yerini oynatır benden söylemesi. Umarım Fenerbahçe turu geçer hatta gruplara kalır da transferlerin anlamı olur.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

"Mehter Takımı Fenerbahçe! 2 İleri 1 Geri" Vol.2

Yaklaşık 10 gün önce Fenerbahçe'nin iki hazırlık maçı geride kalmışken bir yazı kaleme almıştım. İki maçta gördüklerimi aktarmış ve yavaş oynayan Fenerbahçe'yi eleştirmiştim. Fenerbahçe'nin pozisyona girememesini, sıkıntıları aktarmıştım. İşte size o yazıdan bir alıntı:
21.07.2012 --- Peki Fenerbahçe neden pozisyona giremiyor?Cevabı basit: çok yavaş oynuyor. Bu sadece Fenerbahçe'nin sorunu değil, Türk futbolunun sorunu. Fenerbahçe'de durum ise tam "Mehter Takımı" formatında. 2 İLERİ 1 GERİ. Dün gece oynanan Newcastle United maçında da durum aynıydı. Aykut Kocaman'ın bol pasa dayalı sistemi evet güzel ama bol pası Fenerbahçe akıcı biçimde, bloklar arasında geçiş yaparak ve çabuk oynayıp yer değiştirerek yapmıyor.
- Aradan 10 gün geçerken Fenerbahçe 1 hazırlık maçı daha oynadı. Aslında 1 prova daha yapacaktı fakat yağmur nedeniyle ertelendi. Zaten o maçta Alex, Mehmet Topal, Kuyt gibi isimler oynamayacaktı. Fenerbahçe'nin 3.hazırlık maçı dahil son Vaslui maçında da gördük 10 günde hiçbir şey değişmemiş. Tek fark Aykut Kocaman maça Semih ile çıktı. Şimdi soruyorum madem ilk 11'de Semih oynayacak, neden Sow ve Bienvenu var? Şampiyonlar Ligi çok önemli. Şampiyonluk kadar değerli. Hem de ezeli rakibiniz şampiyon olmuş ve doğrudan gruplara kalacak iken. Dolayısıyla tüm silahları bu maçta kullanmak lazım. Diyeceksiniz ki Vaslui gibi takıma da Semih de yeter. İşte bizim mantığımız bu. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz. Kura çekildiği gün Serdar Kesimal, Vaslui için adını ilk kez duydum dedi. Olabilir. Gerçekten 10 yıllık mazisi olan adını Avrupa'da çok az duyurmuş bir takım. Serdar profesyonel sporcu ve açıklamanın ardından Fenerbahçe takımındaki görevliler rakip hakkında bilgileri oyunculara sunmuştur. Fakat sporseverler Vaslui takımına nerdeyse dalga geçer gibi ifadeler kurdular. Açıp bir bakalım demediler. Rakip 10 yıllık takım ama her yıl üstüne koymuş. Bakın ben 21 Temmuz'da ne yazmışım.
Fenerbahçe her 3,33 dakikada bir Sow'u topla buluşturuyor. Yani Fenerbahçe 3,33 dakikada bir ancak 3.bölgeye teşebbüs ediyor (Sow orada topla buluştuğunu varsayarsak) Real Madrid'in 8 saniyede bir net pozisyon yakaladığını düşünürsek oldukça düşük. Daha zaman var ama az. Fenerbahçe'nin Vaslui maçlarına kadar sıkıntılarını aşması lazım. Vaslui öyle çantada keklik bir takım değildir. Bizim İ.B.Belediyespor'a benzerler desem herhalde derdimi anlatabilirim. Aykut hoca ve ekibi dersini iyi çalışacaktır.
Hakkikaten Vaslui bizim İ.B.Belediyespor'a benzer bir takım ama daha disiplinli bir ekip. Korktum başımıza geldi. Beraberliği zor kurtardık. Neden? Semih hamlesi dahil Fenerbahçe'nin "Mehter Takım" edası değişmedi. Oyunu hızlandıramadık, 3.bölgede etkin olamadık. Pozisyon bulamadık. Maç dengede giderken bir baskı golü kalemizde gördük. Şimdi ipler rakip takımın elinde ama Bekir'in golü Fenerbahçe'ye turu getirebilir. Orda sabırlı olmak ve fırsat kollamak lazım. Eğer Fenerbahçe ilk golü atarsa avantajı eline alır, rakip açılıp gol ararken 2.golü bulup turu atlar. Anahtar ilk golü bulmaktan geçiyor, çilingir ise Alex olacaktır her zamanki gibi.
Son paragraf geleneğimi bu kez Sow için kullanacağım. Lille takımı Sow'u neden sattı? sanırım artık anlayabiliyorum. Fenerbahçe'nin devre arasında 10 Milyon Euro bedelle bir sezon öncenin Fransa gol kralını (hem de genç) almasını (Niang'da gol kralıydı ama miladını doldurmuştu) garipsemişti. Hatta Fenerbahçe büyük iş yaptı demiştim. Yarım sezonda klasını konuşturmuştu Sow. Fakat yine de kariyeri yükselişe geçmiş, Şampiyonlar Ligi performansı sonrası İngiltere veya İspanya yolu açılmış bir oyuncunun Türkiye'ye gelmesinde bir iş vardı. En büyük etkenlerden biri Müslüman ülke terciydi. Şimdi görüyoruzki Sow inançlarını profesyonelliğinin önüne taşıyan bir oyuncu. Dolayısıyla Türkiye'de inançlarını daha rahat yaşayabileceğini düşündü ve tercih yaptı. Sow'un anti-profesyonel yapısı bugün Fenerbahçe'nin başına büyük sorun olabilir. Çünkü Fenerbahçe için hem maddi hem de sistem içinde çok önemli bir oyuncu. Fenerbahçe'nin ve Aykut Kocaman'ın bu duruma bir çare üretmesi lazım. En iyisi bir forvet transferi gibi gözüküyor. Almışken orta sahaya yaratıcı bir oyuncu da alınırsa şahane olur.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Mehter Takımı Fenerbahçe! 2 İleri 1 Geri

Fenerbahçe'nin 2012-13 sezonu öncesi iki hazırlık maçında da görevdeydim. İki maç sonunda bazı tespitlerimi paylaşmazsam bana rahat yok :) Öncelikle sezon başı hazırlık kamplarında oynanan bu tip maçların sonuçları ölçü olmaz. Oyuna bakmak lazım. Fakat oyunda iç açı değil. MTK oldukça zayıf bir takımdı. Normal şartlarda Fenerbahçe farklı kazanırdı. Hatta 2-3 gol bulacak pozisyona da girdiler. İlk yarıda Hasan Ali ve frikik golü, 2.yarıda Cristian ve Alex ile net fırsatlar kaçtı. Rakip takımın kalecisi de günündeydi. Fakat bu kadar zayıf bir takım karşısında 10-12 pozisyon bulmak lazımdı. Peki Fenerbahçe neden pozisyona giremiyor?Cevabı basit: çok yavaş oynuyor. Bu sadece Fenerbahçe'nin sorunu değil, Türk futbolunun sorunu. Fenerbahçe'de durum ise tam "Mehter Takımı" formatında. 2 İLERİ 1 GERİ. Dün gece oynanan Newcastle United maçında da durum aynıydı. Aykut Kocaman'ın bol pasa dayalı sistemi evet güzel ama bol pası Fenerbahçe akıcı biçimde, bloklar arasında geçiş yaparak ve çabuk oynayıp-yer değiştirerek yapmıyor. Savunma dörtlüsü hatta son Newcastle maçında kaleci Mert Günok'ta dahil (30 geri pası geldi) kendi aralarında pas yapıyorlar. Oyunu 2.bölgeye hatta 3.bölgeye taşıyamıyorlar. Böyle olunca Moussa Sow ilerde çok etkisiz görünüyor. Hatta Sow'un formsuzluğu/küskünlüğü/oruç tutma isteği gibi konular tartışılıyor ancak bu oyun ile bırakın Sow'u en önde İbrahimoviç, Ronaldo, Aguero..vs olsa faydalı olamaz. İki maçta Sow'un topla buluşma sayısı 27. Oynadığı dakika 90. Bunu şöyle açıklayayım, Fenerbahçe her 3,33 dakikada bir Sow'u topla buluşturuyor. Yani Fenerbahçe 3,33 dakikada bir ancak 3.bölgeye teşebbüs ediyor (Sow orada topla buluştuğunu varsayarsak) Real Madrid'in 8 saniyede bir net pozisyon yakaladığını düşünürsek oldukça düşük. Daha zaman var ama az. Fenerbahçe'nin Vaslui maçlarına kadar sıkıntılarını aşması lazım. Vaslui öyle çantada keklik bir takım değildir. Bizim İ.B.Belediyespor'a benzerler desem herhalde derdimi anlatabilirim. Aykut hoca ve ekibi dersini iyi çalışacaktır. Gelelim iki hazırlık maçında beğendiğim kısımlara. 1-Aykut hoca savunma hattına net bir talimat vermiş. Kaleci dahil savunmadan sıkışmadıkça top şişirilmiyor. Pas yaparak çıkmak istiyorlar. Büyük takım felsefesi bu olmalı dolayısıyla tebrik ediyorum. Sorun ise bu taktiği çözen kurt hocalarının önde baskı yaparak sonuç alma isteğini Fenerbahçe savunması nasıl ekarte edecek bunu ilerde göreceğiz. 2- Fenerbahçe'nin akışkan pozisyon sistemi. Biraz açıklayayım. Savunmada stoper oynayan iki oyuncu (özellikle sağ stoper Bekir) hücuma takımı hazırlarken aralarındaki mesafeyi açıp nerdeyse beklerin bölgesine geçiyorlar. Mehmet Topal savunma özelliği kuvvetli olduğu için bir libero gibi bu iki oyuncunun açtığı bölgeye kayıyor. İki bek ise daha çok ileri çıkıp rakip yarı sahaya geçiyor. Beklerin ön alanda açıkların mevkine yaklaşması ile de açıklar daha içeri yaklaşıp hücumda çoğalmayı sağlıyorlar. İtalya Milli takımının Euro 2012'de ilk İspanya maçında De Rossi'li sistemine benzer bir sistem. Hoca bunu iki maçta da denedi. Kuyt'un takım oyuncusu vasfını da kullanarak bence bu sistem iç sahada kapanan takımlara karşı etkili olabilir. Aykut Hocayı ve ekibini yeni sistemleri takip ettiği ve denediği için ayrıca kutluyorum.
Fenerbahçe, Newcastle maçında 2.yarıda Alex'in önünde yaklaşık 25 dakika Kuyt ile oynadı. Kuyt, hem Liverpool hem de Hollanda takımında pas alışverişi yapıp-boş alana kaçmayı seven bir oyuncu olduğundan Fenerbahçe'ye henüz adapte olamadı. Sadece Alex ile iyi anlaşıyor. Çünkü diğerleri ile aktif paslaşamıyor. Zamanla bizim ülkemizdeki futbola alışacaktır :) 67 ile 84.dakikalar arasında ise Mehmet Topal-Selçuk-Cristian orta sahası, solda Stoch sağda Mehmet Topuz önde Semih sistemi oynadı. Yani meşhur 4-3-3. Fenerbahçe bu dönemde kalesinde çok pozisyon gördü. Önde de hiç etkili olmadı. Sadece sol kanattan Hasan Ali'nin bir-iki bindirmesi oldu. Newcastle ise Cisse ve Ameobi'nin bu dönemde etkili oyununu ile gol bulacağını belli etmişti, golü de attılar. Fenerbahçe son dakikada kaleyi bulan tek isabetli şutunda beraberliği kurtardı. Bu dönemde sahada Bienvenu vardı ve sistem 4-4-2 olmuştu. Fenerbahçe bence bu sezonda 4-3-3 oynamasın. Alex'in iki maçtaki performansı ve takımın halen yavaş oyunu kaptanı vazgeçilmez kılıyor. Bahis sever arkadaşlara şu görüntüsü ile Fenerbahçe'nin bir çok maçına "ALT" oynayın derim. Hele ki Alex yoksa. İki maçın bence en iyi oyuncuları Hasan Ali, Alex ve ilk maçta kısa süre parıldayan Salih oldu.

22 Mart 2012 Perşembe

O Zaman Niye 117 Milyon Euro'luk Takım Kurdunuz?

Bugün, Türk Futbol tarihinin en önemli günlerinden biri. Ziraat Türkiye Kupası 4.tur maçında Beşiktaş deplasmanda Bank Asya 1.Lig takımlarından Boluspor'a yenilip elendi. Böylece dört büyüklerden 3.takımda elenmiş oldu. Sadece Fenerbahçe kaldı. Hatta kupa tarihinde bir ilk yaşandı ve ilk kez Çeyrek Finalde Fenerbahçe yanlız kaldı. Matematik öğretmenlerimiz olasılık konusunu anlatırken bize her zaman işin tersinden de bakın derlerdi. Şimdi bu duruma tersin bakıyorum, play-off yaklaşırken dört büyükler kupayı sanki pek önemsememiş sadece 29 yıldır kupayı alamayan Fenerbahçe lütfen istemiş gibi bir durum var. Aslında olay öyle de olmadı. Fatih Terim maça Melo, Elmander (zaten sakat) ve Muslera hariç tam kadro çıktı. Trabzonspor tam kadro ve bol hücumcu ile çıktı 2.yarıda Burak Yılmaz'da oynadı. Beşiktaş tam kadro çıktı. Fenerbahçe Sow, Emre ve Volkan'ı oynatmadı. Tek kolay kazanan Fenerbahçe oldu. Tabii Samsunspor'un durumu, Sivasspor'un gücü, Trabzonspor ve Beşiktaş'ın deplasmanda olmasınında payları vardı sonuçlarda.
Hadi Galatasaray lider 4 senedir şampiyon olamıyor derbi oynadı...vs mazeretleri var. Fenerbahçe kazandı ve turladı. Ya Beşiktaş ve Trabzonspor. Trabzonspor hadi Süper Lig takımına hem de 2 sezondur yenemediği bir takıma uzatmada kaybetti. Peki Beşiktaş'a ne demeli.
Boluspor deplasmanına tam kadro gidiyorsun, tamam kabul direkten dönen toplar var. İnanılmaz kaçan goller var. Hilbert'in aşırtıp yerde fazla seken ve gol olmayan pozisyon var, Simao'nun penaltı olma ihtimali olan pozisyonu var...vs futbol bu kaçar. Ayrıca Quaresma, Simao koşmadı mücadele etmedi de diyemem ilk yarıda Ferhat gole giderken arkasında kovalayan tek isim Q7. Sayesinde pozisyonu bozuldu Ferhat'ın ve golü kaçırdı. Mücadele özellikle 2.yarıda yeterli seviyedeydi fakat rakibe 5 net pozisyon veriyosun. En sonunda golü yiyorsun. Yıldızlar alıyosun ama takıma bir sağ bek, bir gerçek golcü, bir orta saha almıyorsun. Necip-Aurelio hatta Veli toplasan bir sezonda 3 golden fazla atamazlar. Ne savunmada ne hücumda sıradışı adamlar değil. O zaman yük sadece Fernandes'in üzerinde oluyor.
Beşiktaş'ın bu sezonki durumunu özetlersek;
1-Süper Lig'de şampiyonluk şansın mucizelere kalmış,
2-Derbilerde 0 çekilmiş (GS ve FB karşısında 2 beraberlik 2 yenilgi) evinde Trabzonspor karşısında bile yenilgi alınmış.
3-Gelecek sezon Avrupa'ya gitmen tehlikede play-off'da 4.olursa extra maç var.
4-Avrupa kupalarında Rus 2.Lig takımını zar zor elenip gruplara kalınmış. Stoke City, D.Kiev, Maccabi grubundan lider çıkılmış tamam başarı ama zaten en kötü 2.olup çıkardı takım. Braga'yı elemişsin A.Madrid'e elenmişsin. Çok büyük başarı mı? bence değil (ama en azından Ülke puanının yükselttikleri için sevindirici)
5-Yıllardır seni kurtaran Türkiye Kupasında bir alt lig takımına 4.turda elenilmiş,
6-Takımda yaşanmayan sıkıntı kalmamış, teknik adam oyuncu birbirine girmiş
7-Gol kralı bile çıkartmayalı 10 yıl olmuş en golcü oyuncunun 10 golü var
8-2003'ten bu yana 9 sezonda 1 kez şampiyon olmuşsun....

O zaman niye kurdun 117 milyon Euro'luk takım. (Transfermarkt.de sitesine göre Beşiktaş'ın değeri 117.200.000 Euro, Boluspor'un değeri 4.950.000 Euro).
Yeni başkana nacizane öğütüm şu:
Gönderelim yıldızları. Yıldızlar parlamıyor çünkü. Alacaksan Elmander gibisini, Eboue gibisini, Batalla gibisini, Ernst gibisini, Alex gibisini al. Yada daha zorunu yap: Melo, Engin, Semih Kaya, Emre Çolak gibilerini yontup oynatmayı beceren sorunlu adamdan/tecrübesiz adamdan/genç adamdan faydalanmasını bilen teknik adam getir. Tabii bu zor ya Terim'i, ya Lucescu'yu, ya Denizli'yi getirebilirsin. İkisini de yapamıyorsan açıklama yap herkese: "BİZDEN 5 YIL ŞAMPİYONLUK BEKLEMEYİN, GENÇ BİR TAKIM OLUŞTURACAĞIZ BAŞARIYI BASAMAK BASAMAK YAKALAYACAĞIZ" deyin. Örnek isterseniz bende çok var; batacak denen Valencia takımını ne hale getiren Unai Emery, yakın tarihte elediğimiz Braga takımının 5-6 yıl süren istikrarlı başarısı, her sene futbolcu yetiştirip satan fabrikalar aynı zamanda başarılı olan AJAX ve PSV modeli, yine İspanya'dan yabancısız oynayan Athletic Bilbao (Manchester United'ı elediler bu sezon), ama en acısı Şampiyonlar Liginde çeyrek finale kalan 14.950.000 euroluk Apoel takımı. Kadrosunda daha önceden tanıdığım sadece 1 oyuncu vardı. Teknik direktör istikrarı, mantalitenin değişmemesi, isabetli transferler, yıldızsız takım işte başarı.
Tabii camia da taşın altına elini atacak, beklemeyecek yıldızları, Havalimanında karşılaşmayacak, arkasına dönmeyecek Mustafa Pektemek gibilerine destek verecek sonucu bekleyecek.

31 Ocak 2012 Salı

Aziz Yıldırım:2 Diğerleri:0

Blogumun adını "Sadece Futbol" koyarken amacım futbolun çirkinliklerini değil bu sporun içinde var olanları yazdığımı anlatmak istemiştim. Ne güzel gol attı, ne pas verdi ama, bu taktik hatalıydı diye cümleler kurmak isterdim ama futbol 90'larda benim çocuk olduğum zamanki gibi sadece futbol değil. Ve biz endüstriyel futbolunda içine etmeyi başardık.
Sayın Aydınlar nihayet görevi bıraktı. O kadar talihsiz bir dönemde görev aldı ki zaren halihazırda tecrübesiz bir başkan iken bombayı kucağında buldu. Ekibiyle birlikte futbolun içine etti. Ligleri erteleme kararı, play-off sistemi, 9 ile 16. takımların sistemde açıkta kalması, inanilmaz hatalı fikstür seçimleri, Uefa ile iletişimsizlik, şampiyonlar ligi günü derbi oynatma ve en önemlisi Fenerbahçe'nin grup kuraları önesi ihraç edilmesi.
Aydınlar tüm bunların üzerine 58.madde için genel kurul istedi. Amacı bir defaya mahsus maddenin uygulanmaması ve başta Fenerbahçe olmak üzere küme düşme gibi sansasyonel bir karardansa puan silme, para cezası gibi yaptırımlar ile işin içinden sıyrılmaktı. Bu arada 58.madde meselesi Galatasaray ve Trabzonspor'un başını çektiği bir grup tarafından ısrarla aynen kalması yönünde gündem maddesi oldu. Tüm bunlar olurken Demirören başkanlığındaki Kulüpler Birliği yapmayın etmeyin beyler niteliğinde nerdeyse ağlayacaktı. Fakat başkan tüm kulüpleri ikna etti ve kongre yapıldı.
İşte tam burda Metristen Aziz Yıldırım ilk golünü attı. Kendisinin ve takımının suçsuz olduğuna inan başkan blöfünü yaptı ve madde değişmesin dedi. Aslında maddenin değişmemesi büyük bir riskti. Çûnkü TFF ben size sordum değişmesin dediniz bende uyguluyorum Fenerbahçe'yi etik kurulu suçlu buldu düşürüyorum diyebilecekti. Fakat Aziz Yıldırım biliyordu ki Aydınlar bu kararı tek başına alamaz. Sonuçta riske girdi ve kongrede bir anda herşey değişti. Hayir cevabı çıktı hemde en güvenilir kaynaklardan bile. Ne oldu peki? Şu oldu Metris dedi ki ben Hayır cevabı aldırırsam Aydınlar güven bunalımına girer ve istifa eder. Bu arada Yıldırım'ın yakın olduğu bir kişi başkan olursa sorun cözülür. Aziz bey istediği 2 durumu da gerçekleştirdi. Not: ne zaman bir başkan yada kurum arkasındayız derse o kişi istifa eder yada gönderilir. Bakınız dünkü Kulüpler Birliği açıklaması ;)

14 Ocak 2012 Cumartesi

Ver Leftere Yaz Elmander'e

Türk futbolunun sembol isimlerinden Lefter'i kaybettik. Türk futbolunun diyorum çünkü Lefter sadece Fenerbahçe'nin efsanelerinden biri değil aynı zamanda A Milli takım tarihinin en golcü 3.oyuncusuydu. Galatasaray vefa örneği gösterip maça pankartla çıkabilirdi yada taraftar AEK-Xanthi maçında gibi bir pankart açabilirdi. Neyse Galatasaray için "Vefa" İstanbul'da bir semt adıydı dimi. Bu vesile ile sayın Denktaş, efsane Lefter ve milli kayakçı Aslı'yı saygıyla anıyorum.
Maça geçersek. Galatasaray'ın için tarihi bir maçtı. Malum galibiyet serisi. Galatasaray'ın rakibi de gayet uygundu. Karabükspor ligin deplasmanda en kötü takımı. Hatta kötü lafı az bile kalır deplasmanda beter bir takım. 11 deplasman maçında 1 puan. Galatasaray maça golle başlayınca da işler kolaylaştı. Aslında ilk fırsat Karabükspor'un ayağına gelmişti. Fakat kaleci Muslera pozisyonda kalitesini konuşturdu. Fatih Terim omurgayı iyi kurdu. Uğur Meleke'nin geçen sezon defalarca anlattığı gibi işin sırrı Omurga'da. Terim takımın omurgasını Muslera-Ujfalusi-Melo ve Selçuk-Elmander üstüne kurdu. Bu oyuncuların iyi oynadığı maçı kaybetmesi zor. Karabükspor karşısında Muslera, Melo, Elmander iyi oynayınca sorun kalmadı. Elmander'e Baros'ta ayak uydurdu, Bülent Korkmaz ve oyuncuları da yardım edince fark oldu. Ancak aslan payını Elmander'e vermek istiyorum. Galatasaray'ın köprüsü Elmander. Orta sahadan forvete geçişi sağlayan, hücumda savunmayı başlatan oyuncu Elmander. İlk golün ortasını yaptı, 2.golü attı, penaltıyı yaptırdı, 4.golü Baros ile yoktan var etti. Dolayısıyla bu maç için verdiğin topu yazdı deftere. Sakatlık ceza almaz böyle oynamaya devam ederse sezonun en iyi yabancısı ödülünü alabilir. Ancak şunu belirteyim Galatasaray maçı 5-1 kazanacak kadar iyi oynamadı. Galatasaray gerçekten maç boyunca öyle 5 gollü kazanacak bir oyun oynamadı. Gerekeni yaptı. Ön alanda oynayan 2 oyuncu tüm gollerde fark yarattı, rakip takım oyuncuları ise her golde katkı yaptı. Bülent Korkmaz takımın başına geldiğinde "Küme Düşer" demiştim. Hala aynı fikirdeyim hatta daha da iddialıyım. Bu kadar gereksiz transfer yapılmaz, bu kadar oyuncu gönderilmez. Kısa zamanda bu takımın birlikte iyi oynamasını beklemek hayalcilik olur. Geçişi daha yumuşak yapması lazım. İşleri zor.
Üst üste kazanma rekorunu kıran Fatih Terim'e sezon başında 20.haftayı 46 puanla geçeceksin deseler inanmazdı. Galatasaray tahminin üzerinde gidiyor ancak zor deplasmanları var. Eskişehirspor, Bursaspor, Gaziantepspor, Sivasspor ve Fenerbahçe deplasmanları gerçekten sert maçlar olacak. Galatasaray, 26 Kasım-15 Ocak arasında topladığı 27 puanla atı alıp Üsküdar'ı geçti bence. Çok anormal işler olmazsa play-off için hatta ilk 2 sıra için rezervasyonunu yaptırdı. Baros'un sakatlığı takımı etkileyecektir. Fatih Terim sezonun ilk yarısında oynadığı gibi Elmander'i tek forvet oynatacaktır ve Engin ile hücumu destekleyecektir. Fakat ilk yarıdaki gibi sıkıntı yaşamaz çünkü Sercan toparlandı ve takviye yapacak zaman var.

4 Ocak 2012 Çarşamba

Özer'i Topuz'u değil Emre'yi oynat Aykut Hoca

Futbolda kimsenin dile getirmediği bir olgu ile yazıma başlamak istiyorum: Fikstür. Futbolda fikstür çok önemlidir. Kiminle nerede hangi şartla altında maç yapacağınız özellikle bizim ligimizde çok önemli. Çok değil yaklaşık 20 gün önce Galatasaray deplasmanda Orduspor ile oynamıştı. Nerdeyse güle oynaya kazanan Galatasaray sezonun 18.haftasında Hector Cuper'in ilk maçında Orduspor ile deplasmanda oynasa belki yine kazanırdı ama bayağı zorlandı. Tersini düşünelim Fenerbahçe 16.haftada Orduspor deplasmanına gitse Alex bile olmasa o günkü Orduspor'u yenerdi. Alex'in kırmızı kart gördüğü Karabükspor maçı deplasmanda oynansa yada rakip daha efektif bir takım olsa sonuç farklı olabilirdi.

Alex'in yokluğu Fenerbahçe için çok kritik. Hele hele maç deplasmanda ise hem de rakip takım 7 maçtır puan alamamış, teknik adamı değişmiş ve yeni hocanın ilk maçı ise daha da kritik oluyor. Rakip takım oyuncularının kendilerini yeni teknik adama göstermek için ekstra gayret içinde olacağı maç (fikstürün cilvesi) her takım için zordur. Böyle durumlarda insiyatif alacak, maçı çevirecek oyuncu lazım yani özel bir oyuncu. Giden oyuncuların ardından Fenerbahçe'nin kadrosu zayıfladı. Özel oyuncu statüsünde sadece iki isim var: Alex ve Emre. Aykut Hoca, Orduspor deplasmanında Alex'in yokluğunda görevi Özer'e verdi. Özer kabul etmek lazım yetenekli bir oyuncu. Aynı zamanda çalışkan. Her zaman maçın en çok mesafe kateden isimlerinden olur. Fakat Özer kendisine defalarca gelen fırsatlardan da anladık ki özel pozisyonda oynayacak kapasitede değil. İlk yarı sonunda formayı kaptırmasının nedeni gereksiz işlere girmesi. Özer'in kafasında sonuca gitmek yok. Alex'in kafasında ise sonuca gitmek her zaman var hem de en kısa yoldan. Dolayısıyla Aykut Hoca topu geveleyen/ezen Özer'in yerine 2.yarıda Dia ve Caner değişikliklerini yaptı. Mehmet Topuz'u Kayserispor'da oynadığı gibi Özer'in mevkiisine çekti. Fakat yine verim alınamadı. Fenerbahçe beraberlik golünü ise Emre ile buldu. Emre tam da Mehmet'in olması gerektiği yerde (forvetten pası aldığı yer ceza sahasının hemen önü) yani özel oyuncunun iş yapacağı yerde topu aldı ve golü yaptı. Aykut hoca Cristian'ın yanına Mehmet'i onun yerine Emre'yi sürse belki 2 puan daha fazla alırdı. En azında Serdar Kesimal'ın kaçırdığı gol dışında da fırsatlar bulurdu.

Sonuç itibariyle Fenerbahçe'nin acilen Alex'in halefini bulması lazım yada sistemi değiştirmesi lazım. Alex'in yerine oyuncu bakılacaksa bu isim ne Özer ne de Sezer olabilir. Bu ağırlığı kısa vadede kaldırabilecek tek oyuncu kadro içinde Emre'dir. Emre de bu işi kısa süreli belki bir sezon yapabilir. O zaman ya bu bölgeye çok iyi bir yabancı oyuncu transfer edilir yada 2.opsiyon olarak sistem değişir. Sistem değişecek ise çift forvetli sistem yada 4-3-3 sistemi ilk akla gelenler. Zaten Aykut Hoca da çok kez 4-3-3 sistemini denedi hatta Dia-Stoch transferlerini de bu sistem için yapmıştı. Fakat iki oyuncu da istenen düzeye gelemedi. Dia'nın gitmesi gündemde şu günlerde, dolayısıyla 28 günlük transfer dönemi gelecekle ilgili izler verecektir. Play-off'lar dahil kısa vadede en güzel çözüm: Alex maç kaçırmasın :)