25 Şubat 2010 Perşembe

Duran Topları Durduramayan Ülkenin Takımıyla Forvetsiz Takımın Hikayesi

Uefa Avrupa Liginde ülkemizi temsil eden iki takımımızda dramatik şekilde elendi. Geçen hafta oynanan ilk maçlardan sonra Galatasaray'ın yine eski günlerdeki başarılı olduğunu Avrupada farklı oynadığını, Fenerbahçe'nin ise kötü oynamasına rağmen avantajlı sayılabilecek bir skorlarla geride döndüğünü yazmıştım. Açıkcası maçlardan önce iki takımında turu geçip geçemeyeceği konusunda kararsızdım. Galatasaray son haftalardaki klasik kadrosu ile çıktı yani FORVETSİZ!!! Galatasaray ilk yarıda gerçekten rakibi karşısında hem iyi motive olmuş hem de dirayetli çıktı. Hani eski günlerdeki gibi. Rakibe fazla fırsat vermezken Arda ve Elano ile yüzde yüzde 2 golü atamadı, bir benzerini de kullanamadı. Halbuki bir tane gerçek mevkii santrafor olan bir oyuncu olsa ilk yarı Galatasaray golü bulabilir avantajını artırabilirdi. 2.Yarıya ise Atletico Madrid iyi başladı. Jose Antonio Rejes ile 2 tane net fırsat gol olmadı. Derken Simao klasını konuşturdu ve golü attı. Galatasaray tam zamanında beraberliği yakaladı ama 2.fırsatı değerlendiremedi. Sonuçta son dakikada forveti olan takım :) golü attı turu kaptı. Muhteşem transferler ustası takım :) Avrupa kupalarında oynatamayacağı bir forveti göz göre göre alırken, işine yaramayacağı bir diğer için Nonda gibi bastonla bile oynasa bu takıma fayda sağlayacak bir oyuncu gönderdi. Sonuç mu ben size söyleyeyim: Takım, Ziraat Türkiye Kupasında Antalyaspor'a elendi. Hükmen galibiyet olmasa belki de 3 haftada 2 puan toplayan Fenerbahçe'yi bile geçemeyecekti, nihayet Avrupa defterini de hemde deplasmanda 1-1 ile geldiği maçta kapattı.
Gelelim Fenerbahçe'ye. Şimdi bu maç gerçekten çok ilginç bir atmosferde oynandı. Fenerbahçe'nin kadro sıkıntısı çok büyüktü. Elde oynatabilecek sadece 11 oyuncu varken kadro kurmak zordu. Vederson ve Cristian'ın takıma katılması ile biraz olsun rahat nefes aldı sarı-lacivertliler. Ancak işin ilginç yanı Lille takımı da gerçek forvet hattından sadece 1 oyuncu ile oynadı. Frau dışında kalan Gervinho ve De Melo sakat, Vittek devre arasında Ankaragücü'ne geldi. Üstüne üstlük Balmont ve Debuchy gibi 2 as oyuncuda kadroda yoktu. Lille takımının esame listesinde 4 tane altyapıdan oyuncu vardı. Yani anlayacağınız Lille takımı da Fenerbahçe kadar eksik gelmişti. İşin bir başka boyutu Fenerbahçe Şubat ayında oynadığı 6 resmi maçta sadece 1 kez kazanmış son müsabakayı da sahasında 2-0 dan vermişti. Guiza ve Daum'a yapılan tepki ardından tekrar sevgi gösterisi. Tüm bunların maçın atmosferini değiştirdi. Açıkcası bu tur Kasım ayında oynansa çok başka sonuçlar doğurabilirdi. Neyse maça geri dönersek. Açıkcası Lille takımı ayağa oynamaya çalışan, futbolu çirkinleştirmeyen ve uzun senelerdir istikrarla beraber oynayan bir takım. Dolayısıyla iyi bir takım iyi oynuyolar hızlı oynuyorlar. Ancak hem Avrupa kupası tecrübeleri az, hem de Frau hariç maçı çevirecek üst düzey bir yıldızı yok. Yani Lille takımı bir Bordeaux, bir Marsilya, bir Lyon değil. Ama işte işin kötü tarafı da şu ki Fransa'nın 4-5.sırasında yer alan bir takımı gelip burda çatır çatır oynuyorsa bizim büyük dediğimiz takımların şapkalarını önüne alıp bir düşünmesi lazım. Sahada benim gördüğüm fark yaratan tek isim vardı: Emre Belözoğlu. Emre sahaya cengaver gibi çıktı her topa koştu, her topu kazanamak istedi yetmedi gitti rakip kale önünde gol kovaladı. Bir vurdu direkten döndü, bir vurdu gol oldu. Hakikaten kalitesini,etkisini sahaya yansıttı. İlk yarı maç Fenerbahçe'nin kontrolünde geçti hatta son dakikada Alex kafa golünü atsa maçı koparabilirdi. 2.Yarıya Lille takımı yine etkili başladı. İlk 20 dakika iyi saldırdılar ve 2 net pozisyon gol olmadı. 65.dakikadan sonra Lille takımı yoruldu. İşte bu anda Dahi'nin oyuna müdahele etmesi gerekiyordu ama geç kaldı. Sonrada takımın bütün ofans gücünü indirdi ve 1-0'a yatmaya çalıştı. Son 20 dakika Lille tek kale oynadı. Derken gereksiz bir faul, bir duran top ve bir gol. 175 dakika verilen emekler bir yan topta boşa gitti. Kalan 5 dakikada forvetleri de kenara alan takım nasıl 2 gol atsın. Bu kadar ucuz mu. Yani saymadım ama A Milli takım ve temsilcilerimiz kaçıncı kez duran toptan böyle gol yedi.Gerçekten bu ayrı bir meziyet ister, ayrı bir karizma ister. Her önemli maçta duran toptan gol yiyoruz. Bir çırpıdan aklıma gelenler Belçika maçı İstanbul'da 1-1 bitti Sonck kısacık boyuyla Volkan'ın bugün yediği golün bir benzerini atmıştı. İspnaya maçları hem deplasmanda 1-0 biten maçta hem burda 1-1 biten maçta 2 gol duran toptan oluşan karambolde yedik. Sivasspor'u hatırlıyorum Anderlecht maçı kornerden tık golü yedik. Atletico Madrid maçı daha yeni örnek: gereksiz bir faul ve klas bir vuruş herşey ortadayken skor olarak geri düşüyosun...vs vs daha bunun gibi yediğimiz golleri yan yana eklesek ligtv 21 programı için malzeme bulmak zorunda kalmaz. Sözün özü burda bir kaç kez yazdığım fikirlerimin devamı olacak.
1- Duran toplardan faydalanmayı ve gol yememeği ülke futbol olarak öğrenmemiz lazım.
2- Kaliteli yabancı oyuncular almalı, gereksiz paralara gereksiz yerli oyuncuları büyük kulüplerde oynatmamalıyız. Fark yaratan isimleri tercih etmeliyiz: örnek Neill, Kewell gibi
3- Ülke olarak top oynamayı değil futbol oynamayı hedeflemeliyiz. Bunun için oyunu çirkinleştirmeden, bireysel fundemantel'ı yükselterek, stadların zeminlerini daha iyi hale getirerek, boş eleştiri değil faydalı tenkitler yaparak katkı sağlamalıyız.
4- Son olarakta enternasyonel düzeyde eşleştiğimiz rakipleri ne çok abartıp ne de çok küçümsememeliyiz.
5- 3.Madde yazılanları toparlayıcı unsur olarak ülkenin genel bir futbol anlayışı yani ekolü olmalı. Aslında bizim bir ekolümüz var: "Çılgın Türkler" 2-0'dan Çek Cumhuriyetini eleyip play-off'da Letonya'ya eleniriz. Yarım takımla finali zorlayıp tam kadro Estonyayı geçemeyiz. İşte bu ekolü değiştirmeliyiz sayın Hiddink ve ekibine çok iş düşecek.

21 Şubat 2010 Pazar

Büyükler Mi Sizce de?

İki asırlık çınar Beşiktaş ile Galatasaray, İnönü stadına sezonun en önemli maçlarından birine çıkıyor. Bir tarafta haftaya 5.sırada girmiş geçen sezonun çift kupalı (rüya sezon geçirmiş) şampiyonu Beşiktaş liderin bir maç eksiği ile 8 puan gerisinde, öteki tarafta 7.haftadan sonra türlü kere eline geçen liderlik fırsatlarını değerlendirememiş en sonunda geçen hafta maç oynamadan öne geçen Galatasaray. İki büyük diyoruz ama ikisi de birbirinden korkmuş küçük kardeş olmuş. Nasıl büyük anlamadım nasıl kadrolar anlamadım. Hadi sarı-kırmızılı takım hafta içinde çok önemli bir maç yaptı ve akabinde perşembe rövanş oynayacak. Ya Mustafa Denizli hocamıza ne demeli!!! Beşiktaş'ın 11 kişilik kadrosunda maçı değiştirecek bir tane oyuncu var: Holosko!!! Yedek kulübesinde ise 4 tane var: Bobo, Tabata, Yusuf, Nihat. Hadi maça yan toplarla başarılı olmak ve Nobre'nin Galatasaray karşısındaki talihini kullanmak için başladın, hadi Nihat yerine Nobre'yi seçtin, hadi Keita'yı durdurmak amaçlı sol kanat için Ekrem'i seçtin anladım. Tabata niye yok? Tello mu yaratıcı eleman Tabata mı? Maç boyunca duran top kullanmaktan başka ne yaptı! Haaa maçta Beşiktaş 12 korner attı, en az bi o kadar da duran top kullandı sadece 1 gol geldi. Açıkcası sezonun en az kafa golü atan takımı Beşiktaş, maçı yan toplardan atacağı golle kazanmak istemiş. Büyük plan bu :) Sonuçta ilk yarıda fırsatlar ele geçti ama BÜYÜK! takımın BÜYÜK! futbolcuları altıpastan topu içeri atamadılar. Gelelim Galatasaray'a. Sayın Rijkaard orta sahada Mustafa Sarp yerine daha mücadeleci Barış'ı oynattı. Fena bir tercih değil. Jo Alves'de sakatlıktan yeni çıktı diye son 30 dakika yararlandı tamam. Servet yerine oynayan Emre Güngör de tamam. Ancak açıkca görüldü ki Galatasaray ilk yarıda sadece 2 fırsat yakaladı. İlk yarıda sahanın en iyisi Elano'ydu. Elano takıma git gide alışıyor ve son 4 maçta gerçekten kalitesini konuşturmaya başladı. Yakın zamanda tek başına maç alacak kıvama gelecek.
Karşılaşmanın 2.yarısına ise Galatasaray iyi başladı. Yaklaşık 20 dakika takım hem iyi pas yaptı, hem de ilk yarıya oranla daha az kalesine yaklaştırdı Beşiktaş'ı. Derken Rijkaard uyanıp Caner-Jo değişikliği yaptı çok değil 5 dakika içinde Galatasaray golü buldu. Golden sonra Beşiktaş bastırdı oyuna Yusuf'u da alarak yüklendi. Galatasaray ise Arda'nın sakatlanmasının ardından artık tam kapanırım dediği anda golü yedi. Elano oyundan çıkıp Mustafa Sarp girdi. Ancak girdiği anda oluşan karambolde Sivok kendini kurtardı. Maç 1-1 oldu. Aslında benim takıldığım nokta şu. Dakika 86 olmuş. Maç 1-1. Sağ kanattan top taça çıkmış Uğur tacı atmamak için herşeyi yapıyor. Galatasaray kalecisi Leo Franco autu yavaş kullanıyor. Maça Beşiktaş sadece 2 tane gerçek hücum elemanı ile çıkıyor. Galatasaray maça forvetsiz başlıyor, en iyi oynayanlardan 2 tanesini çıkarıyor. Kombine atak yok, goller karambol veya kişisel beceri, yan toplar ve duran toplar sonuç almak için strateji olmuş. Şimdi size soruyorum bu mu Büyüklük?

18 Şubat 2010 Perşembe

Galatasaray Avrupa Yakasından, Fenerbahçe Anadolu Yakasından Olduğunu Her Zaman Belli Etmek Zorunda Mı?

Bu akşam hem Fenerbahçe hem de Galatasaray önemli sınavlar verdi. İlk olarak Fenerbahçe deplasmanda Lille ile oynadı. Açıkcası karşımızdaki takım öyle adı sanı bilinen,kupalarda çok başarılı olmuş veya kendi ligini kazanmış bir takım değil. Ancaak boş bir takımda değil. En büyük özelliklerini sahaya yansıttılar. Orta sahada baskı, hızlı hücum ve gole yönelik futbol. Maç boyunca Fransız ekibi bunu her an yaptı. Fenerbahçe ise Zico dönemi dışında olduğu gibi yine silik, zor pas yapan ve en önemlisi saçma hatalar yapan bir haldeydi. Temsilcilerimiz her zaman basit goller yeme konusunda çok başarılı oluyor! İşte Fenerbahçe'nin yediği 2 gol sarı-lacivertli takımın hala Avrupa takımı olmadığını gösterdi. İlk golde kaleci Volkan, 2.golde Deniz Barış. Ancak bu goller bahane olmasın. Fenerbahçe maç boyunca sadece 4 şut attı. İyi futbol oynamadı ancak atılan bu 4 şuttan bir tanesini gol yapmayı başardı ve turu İstanbul'a taşıdı. Fransız takımları her zaman bize ters gelmiştir. İşte yine öyle oldu ama umut var. Rövanş maçında Saraçoğlu stadında atmosfer farklı olur. Ancak yine de dikkatt.
Galatasaray'a gelirsek maça Atletico Madrid haftasonunda aldığı Barcelona maçının rehaveti ile başladı. Galatasaray iyi başladı Arda ile bir fırsatı değerlendiremedi. Daha sonra Jose Antonio Reyes müthiş bir gol attı ve maçın kaderi değişti. Golden sonra Atletico Madrid daha iyi oynadı, güveni yerine geldi. Aguero ve Simao ile 2 net pozisyon kaçtı. Galatasaray ise ancak devre sonunda fırsatlar yakaladı ve sonuç alamadı. Galatasaray'da ilk yarı Baros eski formunda sahada olsaydı sarı-kırmızılı takım maçı hemen koparırdı.Ancak forvetsiz oynayan takım hele bir de Keita kötü oynayınca çok zorlandı. 2.Yarıda Atletico Madrid yine dağınık bir halde çıktı, sadece Aguero bireysel çabaları ile gol fırsatı yarattı. Diego Forlan oyundan çıkana kadar dengede giden maç son yarım saatte Galatasaray'a döndü. Kader Keita golden önce bir sinyal vermiş ve kendi çabasıyla bir fırsat yakalamıştı. İşte maç içinde zaman zaman oyundan kopan Atletico Madrid karşısında 2.fırsatı Keita gol yaptı. Böylece Galatasaray en az 2 farklı kaybedeceği maçı 1-1'e getirmeyi başardı. Ancak 180 dakikanın ilk yarısı bitti. Kalan 2.yarı Ali Sami Yen'de ama rakip gerçekten çok etkili takım. Sözün özü; Bu maçta 3 tane senaryodan en orta şekerlisi oldu. 1-Barcelona maçının rehaveti ile yakaladığı Atletico Madrid karşısında sezonun ilk yarısındaki total futbol Galatasaray'ı olsa maçı bence kesin kazanırdı en azından 2 gol atardı. 2- Maç 1-0 iken 2.golü yemeyen bugünkü Galatasaray çok önemli bir beraberlik aldı. 3- Atletico Madrid kendi liginde iddiası kalmamış, kupadan da elenmiş olarak bu maça gelseydi işte o zaman şansımız olmazdı. Ancak Galatasaray daha önce bir çok kez yaptığı gibi deplasmanda yine Avrupa takımı olduğunu gösterdi.

14 Şubat 2010 Pazar

İyi Oynayarak Kaybetmek Mi, Kötü Oynayarak Kazanmak Mı?

Fenerbahçe bu akşam bence son haftaların en güzel futbolunu oynadı. Özer'in takıma girdiğinden beri ofansa verdiği katkıya sağ kanattan Mehmet Topuz'unda bu maçta eklenmesi özelikle ilk 20 dakikalık dönemde çok fark yarattı. Fenerbahçe golü de erken bulunca rahat kazanacağını düşündük. Ancak futbol garip bir oyun. "Bkz. Bursaspor-Fenerbahçe maçı." Bursaspor-Fenerbahçe maçında da benzeri bir ifade kullanmıştım. Gerçekten futbol çok ilginç. Fenerbahçe ilk yarı oyunu domine eden şuurlu baskı kuran golü bulan gol kaçıran takım ama Manisaspor 2 kez karşı tarafa geçti ve ev sahibi bu akınlarda 1 gol buldu, 1 de büyük tehlike yarattı.
İlk yarı 1-1 bitti ama sarı-lacivertliler iyi oynadığından Daum değişiklik yapmadı. Gerçektende 2.yarı Fenerbahçe yine net fırsatlardan sonuç alamadı. Semih ve Alex golleri kaçırırken Manisaspor birkaç cılız atak yaptı. Daum oyunu riske etmeyi göze alamadı. En sonunda Gökhan Ünal'ı soktu ama bu arada Manisaspor gelmeye başlamıştı. Uzatmalar gelen Isaac golüne uzatmanın uzatmasında Gökhan Ünal karşılık verdi ve Fenerbahçe iyi oynadığı maçı kazanamadı. Sezon başında sayın Aziz Yıldırım'ın Daum'u takımın başına getirmesinin nedeni neydi? Bence ülkeyi ve futbolunu iyi tanıyan, istikrarlı ve disiplinli Daum'u getirip sonuç almaktı. Sonuç kazanmaktı ve 3 yıl üst üste şampiyon olmaktı. Şimdi burdan Fenerbahçeli oyunculara sesleniyorum: "Ey Fenerbahçeli oyuncular! iyi oynamayın sadece kazanın :)" Aslında futbolda sonuç almak içinde gol atmak lazım. Gol atmak içinde iyi forvetlerin olması lazım. Fenerbahçe'nin iyi forvetleri yok mu? Var aslında ama insan güvenemiyor işte. Öyle bir oyuncu olacak ki tamam şimdi çıkar ve golü atar tabelayı değiştirir diyeceksiniz. Eskiden Alex bu işleri iyi yapardı ama artık o da yaşlandı mı nedir. Haaa bi de Andre Santos'un ne işe yaradığını anlamadım. Brezilya milli takımında oynamak, ne biliyim NBA'de oynamak veya Avrupada oynamak eskiden bizim gözümüzde çok büyük bir olaydı. Ulaşılmaz bir nokta veya ustaların yeri diye düşünürdük. Artık globalleşen dünyada herşey birbirine yaklaştı. Şimdi bakıyorum transfermarkt.de değerlerine göre Andre Santos 6.000.000 Euro karşı tarafta Hüseyin Tok diye bir oyuncu var stoper ve değeri 300.000 Euro. Aralarında tam 20 kat fark var ama sahada hiçbir fark yok. Artık büyük takımların saçma sapan yabancı transferleri yapmaması gerekiyor. İşte Manisaspor bu sezon büyüklere karşı sadece 1 kez yenilmiş o da Saraçoğlu stadında son dakikada gelen bir golle. İşte Gaziantepspor 6 kez büyüklerle oynamış bu sezon 2 kez yenilmiş hele Beşiktaş'tan 4 puan almış. İşte Antalyaspor kupada Galatasaray'ı eleyiverdi. Bu liste uzayıp gider. Büyüklerin fark yaratan oyunculara ve cesaretli teknik adamlara ihtiyacı var.

11 Şubat 2010 Perşembe

Veee Guiza Fenerbahçe'yi 27 Yıl Sonra Türkiye Kupası Şampiyonu Yaptı.

Karşılaşmanın 90+2.dakikası her iki takım ve teknik adamda maçın artık uzatmalara gideceğini düşünüyor. Uzatmalar hatta penaltılarda ne yapacağını planlıyor. Derken seken bir topu Gökhan Gönül kontrol etmeyi başarıyor son hücum artık vereyim Guiza'ya belki birşey yapar diye. Guiza topu zor kontrol ediyor ve ancak kaleye vuruyor ama şans işte top İbrahim'in ayağına çarpıyor kaleci Ivankov'u yanıltıp filelere gidiyor. Futbol işte böyle garip bir oyun!!!
Bence Guiza'nın attığı bu gol Fenerbahçe'ye 1983 yılında bu yana istediği Türkiye Kupasını kazandırdı. Fenerbahçe yarı finalde Manisaspor engeli aşıp büyük ihtimalle Trabzonspor ile eşleşecek. Fenerbahçe ilginçtir son 6 sezonda 5.kez yarı finale kaldı ve 3 kez final oynadı. Fenerbahçe 2004-05 sezonunda finalde Galatasaray'a, 2005-06 ve 2008-09 sezonlarında finalde Beşiktaş'a kaybetmişti. İlginçtir Fenerbahçe diğer 2 sezonda yani 2006-07'de yarı finalde Beşiktaş'a, 2007-08'de de çeyrek finalde Galatasaray'a elenmişti. Yani sözün özü Fenerbahçe bu sezon hariç gruplu oynanan 5 yılda da ya Beşiktaş'ı yada Galatasaray'ı geçememişti. Ve işte ikisi de yarı finalde yok. İstatistiklere göre Fenerbahçe bu sezon kupayı kazanmakta çok şanslı ancak!!!
Bu akşam oynanan maçta da görüldüğü gibi sanki 27 yıl süren bu kupayı kazanamama içgüdüsü Fenerbahçeli oyuncularda stres yaratıyor. Geçen sezon lig'de 2 maçta da yendiği Beşiktaş'a finalde 4-2 kaybetmesi, bu akşam 3-0 önde geldiği maçta 3-0 geriye düşmesi bunların net göstergesi. Ancak bu sezon sarı-lacivertli takımın bu şanssızlığını kıracağını düşünüyorum. Daum'un sahaya çıkan kadrosuna aslında şaşırdım. Alman'ın klasiği maç ne olursa olsun as oyuncularla oynamaktı. Galatasaray'da elenmişken işi sıkı tutar diye düşünmüştüm. Ancak sanırım Daum'da böyle bir Bursaspor beklemiyordu. Lafı geçmişken Ertuğrul Sağlam ve ekibini kutlamak lazım. Kimse böyle bir skor beklemiyordu ama Sercan ilk maçta sakatlanmayıp bu maça hazır şekilde çıksa belki de Bursaspor şimdi mucizeyi gerçekleştirmişti. Bursaspor geçen sezon olduğu gibi bu sezonda çeyrek finalde elenirken bence bu tecrübeler takıma eğer ahenk bozulmazsa uzun vadede büyük katkı sağlayacaktır. Artık Bursapor sanal olarak 5.büyük oldu diyebiliriz.

6 Şubat 2010 Cumartesi

Brezilyalının Koyunu (Tabata) Sonra Çıkar Oyunu

Beşiktaş dün gece gerçekten ilginç bir maç oynadı. Karşısında taş gibi Gençlerbirliği vardı. Hatta teknik direktör Thomas Doll'un siyah-beyazlı takımla adının anılması maça ayrı bir boyut katmıştı. Geçen haftaki yazımda belirttiğim gibi Beşiktaş'ın deplasmanda Antalyaspor'a karşı çıktığı oyun düzeninde ısrar etmesi gerekiyor. Sadece kanatta oynayan Nihat ve Tello'nun daha etkili olması gerekiyor. Ferrari iyileşince sanırım Tello yedek kalacak. Beşiktaş ilk yarıda beklediğimden daha etkili oldu. Golde kombine atak sonucu defanstan gelen Sivok ile geldi. İkinci yarıda ise 20 dakika Gençlerbirliği etkili oldu. Hurşut, Mustafa Pektemek ve Harbuzi biraz oynayınca nefis bir gol buldu Ankara ekibi. Golden sonra 10 dakika maç gitti geldi. Gençlerbirliği bir-iki fırsat yakaladı ama Beşiktaş defansını geçmek o kadar da kolay değil. Derken sahneye Rodrigo Barbosa Tabata çıktı. Holosko'nun da katkısıyla Brezilyalı oynamaya başladı. Bence artık Delgado devri Beşiktaş'ta bitti. Geldiğinden beri söyledim ama oyunu sonradan çıktı! Attığı golle özel yapım usta işi bir vuruştu. Beşiktaş takımında Ernst, Bobo, Holosko ve Tabata etkili oldu. Yerli oyunculardan katkı lazım. Beşiktaş uzun süre sonra iç sahada kazandı ama hala takımda eksiklik var.

3 Şubat 2010 Çarşamba

Haldün Üstünel, Frank Rijkaard ve Johan Neeskens Üçlüsünden Sizce Hangisi Forvet Oynayabilir?

Başlıkta sorduğum sorunun cevabını vereyim HİÇBİRİ! İroni yapmaya çalışıyorum ama yine de olmaz böyle şey demekten kendimi alamıyorum. "Ben söylemiştim" demeye bayılırım. Hele konu futbol olduğu zaman. Ancak konu Galatasaray ise ve söylediğim şey kötü ise işte o zaman canım sıkılır. Tıpkı 10.haftada Saraçoğlu'nda oynanacak derbi öncesi saat 18.00 sularında kadroyu öğrendiğimde söylediğim ve olduğu gibi. Efendim o gün maça 2 saat kala kadroyu elime aldığımda klasik derbi olur Fenerbahçe 3-1 gibi bir sonuçla kazanır demiştim, dediğim gibi de oldu. Bugünde kadroyu maçın başlamasına yarım saat kala elime aldığımda 2-1 gibi bir sonuçla Antalyaspor kazanır demiştim. Açıkcası ben yine iyimser konuşmuşum. Daha kötü de olabildi. Öncelikle Galatasaray yönetimine sezon başı kızmıştım. Necati Ateş, Özgürcan Özcan ve Yaser Yıldız gibi forvet oyuncuları gönderilmişti. Kadroda sadece Baros ve Nonda gerçekten pozisyonu forvet olan oyuncular kalmıştı. Ben demiştim ki bir maç düşünün Baros kart cezalısı yerine Nonda oynuyor ve 30.dakikada sakatlandı. kim forvet oynayacak? Alternatif cevaplar Kewell ve Keita dedi. Evet bu oyuncular bi 60 dakika sizi götürür ama ya daha uzun süre! İşte bu noktada nitekim Baros sakatlandı ve uzun süre takımı Nonda-Kewell ikilisi idare etti, sadece 1 maç Arda forvet oynadı (Bursaspor maçı 1-0 kaybedildi.) Derken devre arası geldi. Nonda iyi kötü gollerini atıyordu, Kewell gayet güzel oynuyordu. Benim kafamda büyük ihtimal yabancı bir forvet takviyesi yapılacağıydı. Gerçekten Jo Alves gibi iyi bir alternatif kiralandı. Ancak olan son gün oldu. Nonda'nın sözleşmesi fesh edildi ve yerine Giovani Dos Santos geldi. Şimdi kadroya bakıyoruz gerçek mevkii forvet olan kaç oyuncu var? cevap:2. Baros halen sakat, Jo Alves tek seçenek ve işin ilginç yanı adam Atletico Madrid maçlarında görev alamıyor. Yahu böyle transfer mi olur! Bu nasıl bir planlama! İnanılır gibi değil daha 2-3 hafta yayıncı kuruluştan gelen kaynak iyi kullanılsın dedik. Bu akşam Jo Alves de sakatlandı. Haftasonu Kayseri deplasmanı var oynacak mı belli değil. Şimdi kim forvet oynayacak Kayseri'de? Haldun mu? Rijkaard mı? Neeskens mi? ben olsam bir kaç idman denemesi ile Servet'i oynatırım :) ne de olsa vakti zamanında Denizlispor maçında attığı kritik bir golle şampiyonluk yolunu açmıştı. Haaa ben olsaydıma girersek ben çoktan Leo Franco'yu yollar Nonda'yı tutar, hatta sezon başı Yaser'i vermez hatta hatta yerli bir forvet ile anlaştırdım :)

1 Şubat 2010 Pazartesi

Niyahet Hafta Dört Büyüklerin Oldu

Süper Lig'in 19.Haftasında dört büyükler fire vermedi.Tamamı deplasmanda tulum çıkaran büyükler bu sezon ilk kez aynı haftada kazanmayı başardı. Haftanın bence dikkat çeken birkaç olayı daha oldu. İstikrar! Ligimizde pek az bulunan bu olgu Bursaspor, B.Belediyespor, Makukula, Sivasspor ve Denizlispor için geçerli oldu. Makukula'dan başlayalım. Kongo asıllı Portekizli oyuncuyu yaklaşık 5-6 sene önceden tanıyanlardanım. Benfica ile başlayan daha sonra İspanya'da Valladolid, Sevilla gibi takımlarda oynayan Makukula bence bizim lig için ideal santrafor tipi Özellikle Kayserispor gibi gol sıkıntısı çeken bir takıma süper transfer oldu. Geçen sezon bu haftaya göre Kayserispor 11 gol fazla attı. Makukula sayesinde Kayserispor'un iyi savunması ve mücadelesi sonuca gitmeyi başardı. 20 golün üstünde bir yabancı gol kralımız daha olacak sanırım. İstikrar sahibi takımlardan Bursaspor ve B.Belediyespor yine kazandı. Bursaspor artık daha önce bahsettiğimiz gibi 5.büyük oldu. Taraftarı, kadrosu, hocası, camiası ile büyük takım gibiler. B.Belediyespor'da teknik adam istikrarını sağlayaıp her yıl üstüne koya koya bu sezon kağıt üstünde çok iyi kadrosu olmamasına rağmen adını duyuranlardan. Kötü gidişe dur diyemeyen Denizlispor ve Sivasspor var bide. Sivasspor ağır bir yenilgi aldı. Bu yenilgiyi hakketmediler bence ama savunma kurgusu iyice dağıldı. Sedat Bayrak olmayınca Sivas savunması daha sıkıntılı. Bir sözümde Abdurrahman Dereli'ye. Hadi 3.golde Uğur Boral'ı kaçırdın, 5 dakika sonra aynı golü nasıl yersin! inanılmaz ama gerçek. Bence Sivasspor kalan haftalarda yeni transferlerinin uyumuyla 4-5 galibiyet alır ve lig'de kalır. Denizlispor için ise artık bence umut kalmadı.
Denizlispor ve Sivasspor'dan bahsederken rakiplerini konuşalım. Fenerbahçe önemli eksiklerle geldi Sivas'a. Bir de hava muhalefeti ile sıkıntılı geçen yolculuk yaptılar. Fakat bu handikaplara rağmen sezonun en farklı galibiyeti geldi. Açıkcası Fenerbahçe aynı mücadele günü bu maçta da ortaya koydu. Tek fark Semih oldu. Semih gerçek golcü olduğunu gösterdi. Açıkcası ben Semih'in tüm maçlarda ilk 11 oynaması gerektiğini düşünüyorum. Alex'in nerdeyse hiç katkı sağlamadığı maçı Fenerbahçe'nin 5 gollü kazanması Semih başta olmak üzere Uğur ve Sivasspor savunmasının katkılarıyla oldu. Fenerbahçe önemli deplasman galibiyetlerinden birini aldı medya atladı sanırım ama zaten 5 tane dış saha maçı var 2.yarıda bir tanesi daha gitti. Şampiyonluk hesapları yapanlara duyurulur. Fenerbahçe'nin ezeli rakibi Galatasaray ise kabuk değiştirme sırasında kaza yapmadı. Bence az kalsın yapıyordu ama 2.golle Rijkaard'ın hamleleri arasında kısa zaman olması kazayı önledi. Galatasaray oyun kurgusu bakımından hala orta sahada çok yumuşak bir takım. Galatasaray skor avantajını eline geçirince hemen Ayhan ve Emre Güngör hamleleri yapıldı ve sonucu korumayı başardılar. Keita takıma girip Barış orta göbeğe gelirse bence bu sıkıntı aşılır ancak o zamanda Elano yaratıcılı olmaz. Galatasaray'da Jo Alves bence hücumda aranan forvet değil. Baros'un hemen yetişmesi gerekiyor. Galatasaray kalan haftalarda bu haliyle çok zorlanacaktır. Maça Arda ve Caner ağırlığını koyunca skor değişti. Bu arada Karadeniz fırtınası da boş durmuyor. Şenol Güneş ile çok iyi hava yakalayan takım kazanması gereken tüm maçları kazanıyor. Umarım böyle devam ederler.