12 Ekim 2012 Cuma
Bir Karar Verelim: Yeni Jenerasyon Mu? Dünya Kupası Mı?
Guus Hiddink takımın başına geldiği zaman ümitlenmiştim. Grubumuzun zordu ve ama yine de ümitliydim. En azından play-off oynar bir şekilde giderdik turnuvaya. Ne de olsa Hiddink vardı takımın başında...
Fakat hiçte düşündüğüm gibi olmadı. Kadroda hiçbir değişiklik yapmayan, maçları umursamayan, yarışmacı takımı hazırlayamayan Hollandalı tüm ülkeyi çileden çıkarmış astronomik maaşı ile de gündeme oturmuştu. Hiddink gitmesini isteyen kamuoyu gençler oynasın, yeni yüzler ve daha çok hakeden isimler çağırılsın diye feryat ediyordu. Derken Abdullah Avcı ismi gündeme geldi. Genç Milli takımda yakaladığı başarı, İ.B.Belediyespor takımında 5 yılda yaptıkları ile heyecanlandırmıştı Avcı. Hocanın bir başka artısı da genç takımda başarılı olduğu jenerasyon artık A Milli takımdaydı. Sonunda karar verildi ve Avcı takımın başına geçti.
2014 Dünya Kupası kuraları çekildiktikten sonra Abdullah Avcı bence en büyük hatasını yaptı: "Grup liderliği için oynayacağız". Bence bizim hatamız burada. Hiddink döneminden gelen bir çok yaşlı ve miladı geçmiş oyuncu artık kadroya çağırılmazken genç, gelecek vaadeden oyuncular davet edildi. Romanya ve Macaristan için davet edilen 25 oyuncudan sadece 2 tanesi 30 ve üzerinde (kaleci Volkan ve Emre B.) Yani Avcı'nın çağırdığı oyuncular 20'li yaşlarda ve takımın yaş ortalaması 25,2 = yeni jenerasyon. Biz böyle bir kadro kurmuşken savunmamızda 89'lu Hasan Ali ve Ömer, 91'li Semih Kaya oynarken sol açıkta 89'lu Sercan oynarken gruptan lider çıkmak gibi bir ütopik hedef yerinde olmadı. Neden ütopik? Çünkü A Milli takım tarihinde hiçbir zaman grubunu lider olarak bitirmedi. Hakan'lar, Tugay'lar, Uefa ve Süper Kupayı kazanan 2 yıl sonra Dünya kupasında üçüncü olan takım bile play-off turları ile gelmişken biz neyimize güvenip böyle bir çıkış yaptık?
Bugün nerdeyse hiçir oyun oynamadan Saraçoğlu stadında kazanan Romanya, jenerasyonunu 2 eleme grubu önce yenilemiş ve artık semerisini alacağı döneme yeni gelmiş bir takım. Hocanın deyimi ile "kompakt" bir takım ama ahım-şahım bir takım değil. Hoca rakibi iyi analiz etti etmesine ama takım 90 dakika boyunca rakip kaleye sadece 4 isabetli şut atarsa ve bunların 3 tanesi savunmacılar tarafından atılırsa sonuç bu olur.
Bizde kararımızı verip 2 turnuva daha gitmeyeceğiz ama sonraki 3 turnuvaya üst üste katılacağız diyip jenerasyonu eğitebilirsek başarılı oluruz. Sabredersek ve oyuncuların üzerine titreyip oynatırsak Ömer-Semih-Hasan Ali üçlüsü defansta, Nuri-Topal-Emre Çolak-Sercan-Caner orta sahada, Arda takımın lideri olarak gelir, forvet hattındaki eksiği de giderip sonuca ulaşırız. KENDİMİZİ DEV AYNASINDA GÖRMEYELİM!
2 Ekim 2012 Salı
Türk Futbolu: "Bir Derdim Var"
Türk futbolunun bir derdi var. Derdimiz büyük: Ülke puanı.
Son 9 Avrupa kupası maçında Türk takımları sadece 1 galibiyet alabildi. (Bursaspor sahasında Twente'yi 3-1 yendi) 2012-13 sezonunda Türk takımları 17 maçta 4 galibiyet alabildi. Geçen sezon Beşiktaş hariç 19 maçta 4 galibiyet var. Beşiktaş 12 maçta 6 galibiyet. Son 2 sezonda TOPLAM MAÇ: 48 GALİBİYET: 14
Şampiyonlar Ligi play-off turunda hüsran yaşadık eleyebileceğimiz Spartak Moskova'yı eleyemedik, Trabzonspor'u hiç konuşmayalım Videoton'a elenmesi tam bir rezalet. Bursaspor 3-1'in rövanşında herşey güzel giderken inanılmaz şekilde 2 dakikada 2 gol yiyip avantajını yitirdi ve 10 kişi kalıp pisi pisine elendi.Galatasaray 2 maçta 0 çekti, Fenerbahçe 2-0 öne geçtiği maçta 2-2 berabere kalıp herkesi kahretti. Avrupa'da başarılı olan takımımız yok. Son yıllarda Beşiktaş'ın Uefa Avrupa Ligi grup ve ön eleme performanslarının sayesinde yerimizde tutunduk ve bu sezon Beşiktaş'ta yok Avrupa'da. Kuralar çekildiği gün Galatasaray için klasik "lokum gibi kura" benzetmeleri yapılmıştı. Bu kez gerçekten de hak verilecek tarafı vardı grubun. Pot 2'den Braga'yı çekmek, Pot 4'den Cluj'u çekmek kağıt üstünde iyiydi. İyiydi ama kağıt üstünde! Sonuçta maçlar oynanmadan kazanılmıyor. İlk 2 hafta sonuçlarına bakın: Cluj deplasmanda Braga'yı yenmiş, Bate sahasında Bayern'i deplasmanda Lille'i 3'lemiş, S.Donetsk deplasmanda Juventus'tan puan almış, Braga deplasmanda Galatasaray'ı yenmiş! "Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" sözü sadece Türkiye'de geçmiyor sanırım. Türk futbolseveri hala kendini değiştiremedi. Kuralar çekilince ismine göre yorum yapmaya başlıyor, 2 maç kazanan takımı göklere çıkarıyor, 2-3 maç kaybedeni yerin dibine sokuyor. Kuralar çekildiğinde Galatasaray 3. sırada grubu bitirirse başarıdır demiştim. Hala aynı fikirdeyim. Şampiyonlar Ligi'nde dengeli gruplar daha tehlikelidir. Bakınız geçen sezon Trabzonspor'un grubu. Son maçta beraberlik yetiyorken CSKA Moskova'nın son dakikada Inter'i yenmesi ile elenmişti temsilcimiz. Düşünün grubu Trabzonspor ve CSKA deplasmanda Inter'i yeniyor. Sadece taraftar değil. Kulüplerde aynı durumda. Kendini bir dev aynasında görme huyumuz var ki anlaşılmaz. Daha grup aşamasında yok final oynarız, yok lider çıkarız, yok eleriz gibi açıklamalar yapıyorlar. İlk turda eleniyorlar. Braga gibi Cluj gibi takımları göz ardı ediyorlar açıp izlemek araştırmak yok. Son 2 sezonda deplasmanda Avrupa kupası maçı kaybetmemiş Braga takımı. Deplasmanda nasıl etkili takım anlayın artık! Peki biz neden geriye gidiyoruz? Bunun bir çok nedeni var aslında. Örneğin Videoton gibi bir takım bile Paulo Sousa'yı teknik direktör yapıp belli bir şablon içinde oynuyor. Modern futbolun gereklerini yapıyor. Sonuçta kazanıyor. Biz ise kısır iç çekişmeleri nedeniyle başarılı olamıyoruz. Metin Diyadin neden gönderildi bilen var mı? Son dönemde sistem konusunda beni ümitlendiren tek takım Orduspor. Her maç aynı futbolu oynayan, futbolun gereklerini yerine getiren, belli bir çizgisi olan, teknik direktörün kafasındaki oyuncuları transfer eden bir örnek. Başarılı mı? Evet. Başarı hemen mi geldi? hayır. Basamak basamak çıkıyor Cuper'in öğrencileri umarım daha da başarılı olurlar. Tıpkı Orduspor yönetimi gibi ülke futbolunun acil radikal kararlar alması lazım. Fatih Terim'in çıkıp arkadaşlar biz geçen sezon daha yeni kurulduk, saolsun çocuklar şampiyon olmayı başardı ancak Şampiyonlar Ligi oynamayalı 6 sene olmuş, geçen sezon bu takım Avrupa görmemiş, adapte olmamız lazım kolay değil öyle demesi gerekirdi. Bugün gelinen nokta budur. Braga sadece benim takip ettiğim 4 sezondur aynı şablon, aynı oyun planı ile oynuyor. 3 kez teknik direktörleri değişti ancak Braga aynı Braga. Portekiz liginde her yıl ilk 4'e oynar, kupada final-yarı final görür, Avrupa'da en az gruptan çıkar. Her takıma her sahada aynı futbolu oynar. Maç boyunca hep aynı şeyi yaptılar. Eder önde "target man" dediğimiz hedef santrafor, onun aldığı topları değerlendirecek becerikli ve aktif orta saha oyuncuları, 2 sağlam ön libero, uzun ve sert 2 sağlam stoper ve hücuma destek veren bekler. Portekiz futbolunun son yıllardaki şablonu. Braga tek değil yani. Son yıllarda Portekiz futbolundaki gelişme ortada. Alınan oyuncular belli. Mesela Alan, Eder, Micael, Amorim, Custodio uzaydan mi geldi? fiyatları belli. Amaç sisteme uygun oyuncuyu bulmakta. Bizim büyükler hala kendilerini dev aynasında görsün. 10 Milyon Euro verip hava atsın. Sistemin, oyun planının, istikrarın, sabırın olmayınca ağımızın suyu akarak izlediğimiz Sow, Meireles, Simao, Quaresma, Riera, Eboue gibi isimleri kendimize benzetiriz!
Son 9 Avrupa kupası maçında Türk takımları sadece 1 galibiyet alabildi. (Bursaspor sahasında Twente'yi 3-1 yendi) 2012-13 sezonunda Türk takımları 17 maçta 4 galibiyet alabildi. Geçen sezon Beşiktaş hariç 19 maçta 4 galibiyet var. Beşiktaş 12 maçta 6 galibiyet. Son 2 sezonda TOPLAM MAÇ: 48 GALİBİYET: 14
Şampiyonlar Ligi play-off turunda hüsran yaşadık eleyebileceğimiz Spartak Moskova'yı eleyemedik, Trabzonspor'u hiç konuşmayalım Videoton'a elenmesi tam bir rezalet. Bursaspor 3-1'in rövanşında herşey güzel giderken inanılmaz şekilde 2 dakikada 2 gol yiyip avantajını yitirdi ve 10 kişi kalıp pisi pisine elendi.Galatasaray 2 maçta 0 çekti, Fenerbahçe 2-0 öne geçtiği maçta 2-2 berabere kalıp herkesi kahretti. Avrupa'da başarılı olan takımımız yok. Son yıllarda Beşiktaş'ın Uefa Avrupa Ligi grup ve ön eleme performanslarının sayesinde yerimizde tutunduk ve bu sezon Beşiktaş'ta yok Avrupa'da. Kuralar çekildiği gün Galatasaray için klasik "lokum gibi kura" benzetmeleri yapılmıştı. Bu kez gerçekten de hak verilecek tarafı vardı grubun. Pot 2'den Braga'yı çekmek, Pot 4'den Cluj'u çekmek kağıt üstünde iyiydi. İyiydi ama kağıt üstünde! Sonuçta maçlar oynanmadan kazanılmıyor. İlk 2 hafta sonuçlarına bakın: Cluj deplasmanda Braga'yı yenmiş, Bate sahasında Bayern'i deplasmanda Lille'i 3'lemiş, S.Donetsk deplasmanda Juventus'tan puan almış, Braga deplasmanda Galatasaray'ı yenmiş! "Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" sözü sadece Türkiye'de geçmiyor sanırım. Türk futbolseveri hala kendini değiştiremedi. Kuralar çekilince ismine göre yorum yapmaya başlıyor, 2 maç kazanan takımı göklere çıkarıyor, 2-3 maç kaybedeni yerin dibine sokuyor. Kuralar çekildiğinde Galatasaray 3. sırada grubu bitirirse başarıdır demiştim. Hala aynı fikirdeyim. Şampiyonlar Ligi'nde dengeli gruplar daha tehlikelidir. Bakınız geçen sezon Trabzonspor'un grubu. Son maçta beraberlik yetiyorken CSKA Moskova'nın son dakikada Inter'i yenmesi ile elenmişti temsilcimiz. Düşünün grubu Trabzonspor ve CSKA deplasmanda Inter'i yeniyor. Sadece taraftar değil. Kulüplerde aynı durumda. Kendini bir dev aynasında görme huyumuz var ki anlaşılmaz. Daha grup aşamasında yok final oynarız, yok lider çıkarız, yok eleriz gibi açıklamalar yapıyorlar. İlk turda eleniyorlar. Braga gibi Cluj gibi takımları göz ardı ediyorlar açıp izlemek araştırmak yok. Son 2 sezonda deplasmanda Avrupa kupası maçı kaybetmemiş Braga takımı. Deplasmanda nasıl etkili takım anlayın artık! Peki biz neden geriye gidiyoruz? Bunun bir çok nedeni var aslında. Örneğin Videoton gibi bir takım bile Paulo Sousa'yı teknik direktör yapıp belli bir şablon içinde oynuyor. Modern futbolun gereklerini yapıyor. Sonuçta kazanıyor. Biz ise kısır iç çekişmeleri nedeniyle başarılı olamıyoruz. Metin Diyadin neden gönderildi bilen var mı? Son dönemde sistem konusunda beni ümitlendiren tek takım Orduspor. Her maç aynı futbolu oynayan, futbolun gereklerini yerine getiren, belli bir çizgisi olan, teknik direktörün kafasındaki oyuncuları transfer eden bir örnek. Başarılı mı? Evet. Başarı hemen mi geldi? hayır. Basamak basamak çıkıyor Cuper'in öğrencileri umarım daha da başarılı olurlar. Tıpkı Orduspor yönetimi gibi ülke futbolunun acil radikal kararlar alması lazım. Fatih Terim'in çıkıp arkadaşlar biz geçen sezon daha yeni kurulduk, saolsun çocuklar şampiyon olmayı başardı ancak Şampiyonlar Ligi oynamayalı 6 sene olmuş, geçen sezon bu takım Avrupa görmemiş, adapte olmamız lazım kolay değil öyle demesi gerekirdi. Bugün gelinen nokta budur. Braga sadece benim takip ettiğim 4 sezondur aynı şablon, aynı oyun planı ile oynuyor. 3 kez teknik direktörleri değişti ancak Braga aynı Braga. Portekiz liginde her yıl ilk 4'e oynar, kupada final-yarı final görür, Avrupa'da en az gruptan çıkar. Her takıma her sahada aynı futbolu oynar. Maç boyunca hep aynı şeyi yaptılar. Eder önde "target man" dediğimiz hedef santrafor, onun aldığı topları değerlendirecek becerikli ve aktif orta saha oyuncuları, 2 sağlam ön libero, uzun ve sert 2 sağlam stoper ve hücuma destek veren bekler. Portekiz futbolunun son yıllardaki şablonu. Braga tek değil yani. Son yıllarda Portekiz futbolundaki gelişme ortada. Alınan oyuncular belli. Mesela Alan, Eder, Micael, Amorim, Custodio uzaydan mi geldi? fiyatları belli. Amaç sisteme uygun oyuncuyu bulmakta. Bizim büyükler hala kendilerini dev aynasında görsün. 10 Milyon Euro verip hava atsın. Sistemin, oyun planının, istikrarın, sabırın olmayınca ağımızın suyu akarak izlediğimiz Sow, Meireles, Simao, Quaresma, Riera, Eboue gibi isimleri kendimize benzetiriz!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)