28 Mart 2010 Pazar

Muhsin Ertuğral Kadar Bile Olamadın Rijkaard!!!!

Sayın Muhsin Ertuğral geçen hafta takımı Sivasspor'un sahasında Gençlerbirliği'ne 2-0 yenilmesinden sonra basın mensuplarına "Oynadığımız futboldan UTANIYORUM" demişti. Sayın Rijkaard'da dünkü maçtan sonra bence cıkıp "Utanıyorum" demeliydi. Hatta hatta Neill ve Giovani hariç tüm futbolcular ve taraftar utanıyoruz demeli. Çünkü dün akşam alınan sonuç, mücadele ve oyun sarı-kırmızılı takım için bence tam bir rezalet.
Bakın neden? Liderin kaybettiği haftada belkide ligin en önemli maçını oynayan iki takım. Galatasaray burda avantajlı çünkü ev sahibi. Fenerbahçe ise deplasmanda ve son 2 sezonda burda kazanamamış, gol atamamış. Devam edelim. Fenerbahçe son 3 haftada sadece 2 gol atmış çok kötü oynuyor Alex ortada yok, Semih faydasız artı takımın havası bozuk. Bunlar yetmezmiş gibi son dönemin en iyisi Emre sakat, bi de üstüne üstlük Cristian ve Deniz sakat yani Fenerbahçe'nin her zaman en iyi olduğu yer orta sahanın ortasında bi Selçuk kalmış. Bir de hafta içi oynanan bir kupa maçının fiziksel ve mental yorgunluğu var, bi de Gökhan Gönül serum desteğiyle oynuyor. Bu şartlarda sahaya çıkan Fenerbahçe takımı toplamda Galatasaray'a tam 4 km evet yanlış duymadınız tam 4km fark atmış. Hemde Daum oyuncu değişikliklerini son 5 dakikada yaptı, bi tane hakkını da kullanmadı.
Takımdan bahsettikte yönetim ve taraftardan bahsetmedik. Şimdi efendim 10 senedir Fenerbahçe sahasında Galatasaray'ı yeniyor mu? Evet. Bu konuda ne konuşuluyor. Fenerbahçe'nin Saraçoğlu stadında psikolojik üstünlük kurduğu, baskılı oynadığı vs... Ey Galatasaray taraftarı! Dün geceki maçta Canaydın posteri dışında ne yaptınız! Ne destek verdiler, ne pankart şov yaptılar, ne baskı kurdular. Demekki yönetimde hiçbir organizasyon yapmamış. Fenerbahçe sanki deplasmanda değil tarafsız sahada oynar gibi geldi rahat rahat oynadı golünü attı ve 3 puanı pardoonnn 12 puanı aldı gitti. Evet 12 puan dedim çünkü iki Galatasaray maçında 6 puan kazandı rakibinin de 6 puanını aldı böylece toplamda 12 puan fark yaptı. Reel olarak lig'de iki takım arasında bulunan 2 puanlık fark ise sarı-lacivertli oyuncuların kabahati.
Fenerbahçe her sene hem Kadıköy'de, hem Sami Yen'de, hem İnönü'de, hemde Avni Aker'de derbi nasıl oynanır ders veriyor. Beşiktaş'ın hocası Mustafa Denizli bile bu sezon uyandı, Galatasaray'ın Büyük!!!! teknik direktörleri uyanamadı. Yahu arkadaş sen rakibinden çok koşmassan, sen rakibinden çok istemezsen, sen rakibinden çok denemezsen, sen hem mental olarak hem de fiziksel olarak rakibinden daha iyi hazırlanmazsan nasıl kazanacaksın. Efendim Rijkaard bey kamp sevmezmiş. Volkan ne diyor maç sonu röportajında :"bir haftadır yönetim-oyuncular-teknik heyet çok güzel bir uyum içinde Samandıra'da toplantılar yaptık, maça hazırlandık". Galatasaray ne yapmış. Valla gördük işte kocaman bir hiç yapmışlar. Büyük usta Pele'nin bir sözü var "Maça iyi hazırlanmazsan, kaybetmeye hazırlan." diye aynen öyle oldu.
Fenerbahçe karşısında son 11 lig maçında 9 kez yenilen Galatasaraylı oyuncularda haysiyet kalmamış
. İnsan çıkar sahaya en azından iyi mücadele eder. Rijkaard efendi deplasmanda yaptığı yanlış şablonu bu maç denedi ama bu seferde oyuncuları yanlış seçti. Tam maçın adamı denilecek basan, bozan, top kazanan Barış yedekte Mehmet Topal sahada. Fenerbahçe'nin en kritik adamı Selçuk üzerine maç boyu bir kere giden yok, basan yok. Sen rakibe ön alanda baskı yapacan ki top kazanıp pozisyon üretecek ve saha-seyirci avantajınla yükleneceksin. Ama tam aksine herkes Selçuk bırakmış adam topu orta sahada alıyor, kafayı kaldırıyor, top sürüyor, pas atıyor ne basan var ne gelen. En sonunda kaleye vurayım dedi ve gol oldu. Eh pes yani! Yahu hadi maça yanlış başladın kenardan da mı görmüyosun, hiç mi büyük maç oynamadın. Anlayamadığım futbolcu iken mevkiisi bi de.
Artık söz büyük başkan ve ekibine geldi. Açıkcası son 2 sezonda büyük paralar harcayıp anormal hedefler koyan sayın Polat dün gece tam anlamıyla çuvallamıştır. Son 2 senede Şampiyonlar Ligi elemesinde (Fenerbahçe'nin bu sezon 2 maçta da yendiği) Romen takımına elenip müthiş paralar ve prestij kaybettikten sonra eline gelen Avrupa Ligi fırsatını kullanamayan futbol takımı geçen sezon ligi tüm rakiplerinin ve Sivas'ın arkasında 5.sırada tamamlamış bu sezonda 7 hafta kala 4.sırada yer alıyor. Son 2 sezonda kupada yarı final bile görememiş işin ilginç yanı çeyrek finalde Anadolu takımlarına elenmiş, Avrupa en az çeyrek final oynaması gereken kadro 3.turlarda saçma sapan şekilde (sahasında 2-0 öne geçip 3-2 yenilerek mesela) elenmiştir. Elano, Jo, Giovani, Baros, Keita, Kewell, Lincoln, Meira, Neill gibi hakketen müthiş transferler ve nerdeyse ulusal takımın yarısına sahip takım çok başarılı olmuştur. Yüce kongrede aferim oğlum böyle devam et demiştir. ne diyim...

24 Mart 2010 Çarşamba

10.Hafta Oynanan Fenerbahçe-Galatasaray Derbisinden Hemen Önce Yazdığım Yorum

MAÇI SAAT 18.00’DE KAYBETTİ.

Fenerbahçe-Galatasaray maçını heyecanla beklerken kadroları kafamda kurmuş tahtaya her iki takım karşı karşıya gelecek şekilde yerleştirmiştim. Fenerbahçe tamamdı da Galatasaray’da 10 kişi hazır bir kişi eksikti. Zaten o bir kişi maçın sonucunu belirleyen kişi olacaktı bence. Ligtv muhabirleri maçtan bir gün evvel teknik direktör Rijkaard’ın idmanda bir Elano’yu bir Mehmet Topal’ı denediğini söylemişlerdi. İşte o an yerimden fırlayıp kafamda kıvılcımı hissettim. İşte dedim Mehmet Topal göbekte oynarsa bu iş olur.
Orta sahası Mustafa Sarp ve Ayhan olan karşısında Emre-Cristian ikilisine karşı geride olan takıma dengeyi sağlamak ayrıca ayağa oynayıp rakibi sinirlendirecek en iyi isim Mehmet Topal’dı. Aslında o işi en iyi yapacak adam Mehmet Aurelio ama adaşı da fena değildir hani. Neyse maça Mehmet Topal ile başlasa rakibin hızını kesip ilerde zaman kazanacak, Fenerbahçe’nin ön alanda baskı yapan oyuncularına fırsat vermecek belki arkaya koşu yapan oyunculara destek olacak. Fakat ne yaptı Hollandalı oyuna Elano ile başladı. Ustaların deyimiyle kravatlı futbolcu Elano ile başladı maça. İlk 11 saat 18.00 sularında açıklandı ben ne dedim 4-1 biter fark olur. Ne oldu? Ne mi oldu? Fener farkı kaçırdı. Niye kaçırdı? Daum hocanın korkak olmasından kaçırdı. Guiza’nın attığı golle 3-1 oldu.
Şimdi gelelim sadede. Son 10 yılın derbilerini sağolsun ligtv maçtan önce yayınladı. Hepsinde Fenerbahçeli oyuncular kendinden emin, akınları sonuna kadar kovalayan, uğraşan, deneyen durumdalar. Galatasaraylı oyuncular ise sanki büyülenmiş. Titrek, korkak, tedirgin, bir garip… Fenerbahçe maça fikstür açıklandığı gün hazırlanıyor. Camia kenetleniyor, herkes bu maç için elinden geleni yapıyor. Kazım forvet oynayacak babası İngiltere’den getiriliyor, motivasyon üst düzey, taraftar her türlü hazırlığı yapmış hattaaa maçı kazanacaklarına eminler maç sonunda ne çalınacağı ne söyleneceği hazır. Galatasaray ise napıyor; neymiş efendim hoca oyun felsefesinden ödün vermezmiş. Yahu Barcelona mısın? Ama hata camia da. Galatasaray camiası hala yok penaltı, yok ofsayttan gol oldu vs. bunlarla uğraşıyor maçtan önce bizde Keita var bizde şu var bu var diye maça bakıyor. Ama bilmiyorlar ki Kadıköy’de golleri futbolcular atmıyor!!!Galatasaray bu kafayla Kadıköy’de değil 10 yıl 100 yıl kazanamaz. Niye kazanamaz? Çünkü ikili mücadeleden top çalma istatistiğinde her zaman rakibini gerisinde de işte ondan kazanamaz. Peki ne zaman olur?

1-Barış Özbek, Mehmet Topal (hatta Appiah) gibi adamlarla orta sahayı kazanırsan
2-Tüm takım yedekler dahil kora kor mücadeleni sahanın her yerinde yaparsan
3- Rakibi o sezon oynadığı maçlarda iyi analiz edip eksiklerini artıları çıkartırsan
4- Geçmiş maçlarda yaptığın hatalara bakıp Alex’e 4 yılda 2 kez aynı golü atırmazsan
5- Tüm camia maç için kenetlenip, en az rakibin kadar gibi motive olursan ve kendine inanırsan

Bu iş olur. Fenerbahçe yenilmez değil…Kadıköy’de hiç değil bakınız:
Fenerbahçe 1-2 Twente
Fenerbahçe 1-4 Kayserispor
Fenerbahçe 2-5 Arsenal
Fenerbahçe 1-3 Porto
Fenerbahçe 3-4 Beşiktaş
Fenerbahçe 0-2 Bursaspor

19 Mart 2010 Cuma

İlk Golü Atamayınca Olmuyor

Maçtan önce Beşiktaş hakkındaki yazımda son cümlemi şöyle bağlamıştı "Benim gözümde Beşiktaş her maçı kazanabilir (Manchester United'ı bile yendi :) ) her maçta puan kaybedebilir (Diyarbakırspor 0-0 gibi)". B.Belediyespor karşısında 2-0 rahat kazanan takım, Denizlispor'u iyi oynamasa da yenmişti. Kasımpaşa karşısında ise herkesin favori gördüğü Beşiktaş beni yine yanıltmadı.
Önceki yazımda Sayın Dr.Mete Düren'in "Estetik değil Stratejik" futbol açıklamasında yola çıkarak son dönem Beşiktaş'ı analiz etmiştim. Özelikle öne geçtiği maçlarda oyunu iyi soğutan, kalesini iyi koruyan ve kalecisi çok formda olan Beşiktaş maçları kazanıyordu. Fakat Beşiktaş'ın ilk golü yediği maçlarda sabıkası çok fazlaydı. İlk golü yediği (Kasımpaşa maçı dahil) 6 maçta Beşiktaş hiç kazanamadı. Sözün özü şu Beşiktaş'ta herşey yolunda gider, maçta 1-0'da öne geçerse ne ala. Beşiktaş'ta maç içinde işler ters gider, gol fırsatları kaçar, üstüne bir de gol yerse eyvah. İşte Kasımpaşa maçında ilk yarı Holosko 2 fırsattan yararlanamadı. 2.Yarı Kasımpaşa iyi başladı fırsatlar buldu ama Rüştü engel oldu, derken Sivok sakatlandı ve Ekrem'in savunma eksikliğinden Gökhan Güleç golü buldu. Mustafa Denizli golden sonra oyunu riske edip iyi oynamayan Ernst'i çıkartıp Tabata ve Nihat'ı soktu. Değişiklikler hemen işe yaradı ve 2 golle Beşiktaş beklenmedik geri dünüşü yaptı. Ancak İbrahim Kaş'ın ağırlığı genç Şahin'in skoru eşitlemesine yol açtı. Son dakikalarda Beşiktaş, Tello ile maçı kazanabilirdi ama olmadı. Aslına bakarsanız maç 1-0 devam ederken Murat Erdoğan boş kaleye atsa bu sefer sonuç daha farklı olurdu. Açıkcası Beşiktaş her oyuncusunu en verimli olduğu yerde oynatsa (Yusuf'u forvet arkası, Tello'u sol açık, Ekrem'i bekte değil orta sahada) ve Tabata'dan daha fazla faydalansa sonuca gitmekte başarılı olur.
Son paragrafı Yılmaz Vural'a ayırdım. Sayın Vural, Bursaspor maçından sonra çirkin söylentiler oldu açıklamasını yaptı. Her iki maçı da 90 dakika seyreden biri olarak şunu söyleyebilirim. Kasımpaşa'nın Bursaspor maçında oynadığı futbol ve istediği ile Beşiktaş maçında oynadığı ve kazanma isteği arasında Beyazla Siyah kadar fark var. Bu demek değildir ki futbolcular bilerek oynamadı. Şu gerçekki tüm anadolu takımlarında forma giyen oyuncular dört büyüklere karşı ekstra motivasyonla çıkıyor. Vitrin maçlarını kaçırmak istemiyorlar. Dolayısıyla Bursaspor'un bu konuda son haftalarda bir parça avantajı olduğu kesin.

17 Mart 2010 Çarşamba

Mete Düren Doğru Söylemiş Artık Yeni Dünya Futbolu Düzeni Bu: "Estetik Değil Stratejik"

Beşiktaş'ın kıymetli basın sözcüsü Dr.Mete Düren deplasmanda 1-0 kazanılan Denizlispor maçından sonra yaptığı yorumda şöyle söyledi: "Denizlispor ile dün yaptıkları maçta çok iyi bir futbol ortaya koyamasalar da sahadan istedikleri sonuçla ayrıldıklarını dile getirerek, "Şampiyonluğu estetik futbol değil, stratejik futbol ve şampiyonluk tecrübesi belirleyecektir. Zirvedeki takımlar arasındaki puan farkları azaldı ve artık kalan maçlar her takım için çok önemli" Mete Düren gerçekten çok güzel konuşmuş. Günümüz futbolunda artık güzel futbol, estetik futbol sadece Barcelona'da kaldı. Artık takımlar savunma güvenliğini ön plana çıkartıp, ilerde oynayan becerikli adamların başarısı ve duran toplar hatta Stoke City'de oynayan Delap gibi taçlardan gol bulmaya başladı. Özelikle oyunun iki yönünü de çok iyi oynayan orta sahalar takımların kazanmasında başrol oynamaya başladı. Geçen sezon şampiyon olan Beşiktaş'ta Ernst'in katkısı buna en güzel örnektir.
Gelelim Denizlispor-Beşiktaş maçına. Maç boyunca Beşiktaş'ın rakip kaleyi bulan sadece 2 isabetli şutu var. Bu şutlardan biri gol olduğu düşünülürse hücumda kartal etkisiz kalmış. Ama bakıyosunuz Beşiktaş golü bulduktan sonra şişirme toplar dışında pozisyon vermedi. İlk yarıda da Denizlispor adına uzaktan atılan 2 tehlikeli top var o kadar. Yani Beşiktaş huni dediğimiz sistemi çok iyi oynayıp sonuca gidiyor. Beşiktaş Sivok ve Ferrari gibi İtalyan futbolundan gelme iki stoper ve diğer savunmacıları ile bir nevi catenaccio oynuyor. Holosko'nun gelmesi ve Tello'nun formunun artmasıyla zatwn iyi oynayan Bobo maçları almaya başladı. Beşiktaş ligin en çok 1-0 kazanan takımı olurken aynı zamanda ilk golü attığı 14 maçta 12 galibiyet 2 beraberlik ile 38 puan aldı. Yani bu istatistikler diyorki Beşiktaş ilk golü bulursa geçmiş olsun. Zaten savunmayı iyi yapan takım daha da aktifleşiyor. Aslına bakarsanız sezon başında gelen Nihat ve Tabata hücumda Beşiktaş'a istenen katkıyı sağlasa belki siyah-beyazlılar şimdi liderdi.
Ancak Beşiktaş için söyleyeceğim son söz şu olacak. İstatistiklerden devam edersek Beşiktaş'ın bu sezon ilk golü yediği 5 maçta sadece 1 puan almış. O maçta kritik Galatasaray maçı. Yani Beşiktaş golü yiyip kazanmak için saldırdığında gol bulmakta zorlanıyor. Bu nedenle deplasmanda daha rahatlar. Beşiktaş iç sahada daha çok zorlanıyor. Orda da sahneye Bobo çıkıyor ama her zaman çıkar mı? Veya kısmetsizlik Bobo ve Ferrari sakatlanırsa bu takım ne yapar? Benim gözümde Beşiktaş her maçı kazanabilir (Manchester United'ı bile yendi :) ) her maçta puan kaybedebilir (Diyarbakırspor 0-0 gibi)

14 Mart 2010 Pazar

Keita ve Baros Dedi ki:"Biz Bu Lige Fazlayız"

Galatasaray dün sezonun bence en önemli maçında sahasında Ankaragücü ile karşılaştı. Galatasaray bu sezon sahasında yenilmeyen tek takım ve sadece 3 beraberlikle 6 puan kaybı var içerde. Rakiplerinden Fenerbahçe bir gün evvel nerdeyse lige havlu atmış, Bursaspor ise sahasında kazanıp liderliği almış. Galatasaray için ölüm-kalım maçı oldu Ankaragücü karşılaşması. Neden? Çünkü gelecek 2 haftada oynanacak Trabzonspor ve Fenerbahçe derbileri var. Bu 2 maç öncesi Ankaragücü karşısında puan kaybetmek büyük hasar olacaktı. Eskişehirspor deplasmanında alınan yenilgi sarı-kırmızılı takıma büyük fırsatı kaybettirmişti. Ankaragücü de 2.yarıda hiç yenilmemiş, 6 beraberlik almış ve en az gol yiyen takım olmuştu. Bu atmosferde çıkılan maçı Galatasaray rahat kazandı.
Gelelim maça. Galatasaray çok erken bir gol buldu. Golde Neill'in nefis pasının yanında Keita'nın becerisi ve şans var. Golden sonra uzun süre birlikte oynamayan Ankaragücü takımının defans hattında pas yaparken yaptığı hatalar sonucunda Galatasaray fırsatlar yakaladı. İşte yine savunmada yapılan hazırlık paslarının birinde Keita topu çaldı, vücudunu kullanıp topu kurtardı, kaleciyi geçti ve farkını ortaya koydu. Golden sonra artık maç koptu. "İşte bu gol bana şunu dedirtti: İşte alacaksan, getireceksen böyle yabancı getireceksin" Artık herkes iyi biliyorki Anadolu ekipleri büyük maçlara extra konsantre oluyor. Kendini gösterme çabası, gündeme gelme çabası, primler..vs bunların dışında hele maç deplasmandaysa taraftar etkisi (Eskişehirspor,Bursaspor gibi)Şimdi böyle bir ortamda büyük takımın oyuncusunun diğerinden farkı olması lazım. Farkı olması lazım ki büyük takımda oynamayı diğerine göre hakketsin. Ancak yabancı kalitesi azalınca büyükler sıkıntıya düşüyor. İşte Fenerbahçe'nin, bazen Beşiktaş'ın yaşadığı en büyük sıkıntı bu. Galatasaray'da ise bu sorun daha az. Şimdi bugün bakıyorum Keita almış maçı götürmüş, Neill nerdeyse hatasız oynadı artı hücuma geriden paslarıyla destek verdi. Maçın son 15 dakikasında oyuna giren Baros ise kaldığı yerden devam etti. Gerçekten büyük oyuncu olduğunu bir kez hatırlattı. Yaklaşık 4,5 ay oynamadıktan sonra saha çıkan Çek oyuncu hemen adapte oldu, hele o taç çizgisi kenarında yaptığı çalımla 2 kişi arasında sıyrılması, pas alış-verişi kalitesini ortaya koydu. Derken son dakikada da golcülüğünü konuşturdu. Keita'nın al da at dercesine verdiği pası gol yaparken "ben bu lige fazlayım" dedi.
Ankaragücü adına da birkaç laf edeyim. Sezon başından beri yaklaşık 50 farklı oyuncuya süre vererek rekor kıran, Geremi-Sapara-Vittek-Vassell gibi büyük yabancıları getirirken takıma stoper-sol bek almayan Ankaragücü maçta rakip kaleye isabetli bir şut bile atamadı. Şimdi diyorum ki bari Ankaraspor yerinde kalsaydı en azından takım oturmuş geçen sezon uzun süre ligi ilk 6'da götürmüş, kupada yarı final oynamış, büyüklere kök söktürmüş tabir-i caizse "Taş gibi" takımdı. Ankaragücü ise küme düşme hattından debeleniyordu. Birleştirilen takımda küme de kalmaya çalışıyor bir de üstüne üstlük top oynamıyor. Sayın Gökçek ailesine futbolumuza yaptıkları katkıdan dolayı teşekkür etmek lazım...

10 Mart 2010 Çarşamba

Turkcell Süper Lig 2009-2010 Sezonuna Hoşgeldiniz

18.Haftada oynanması gereken ve kar nedeniyle ertelenen iki maç dün oynandı. Zirvenin iddialı iki takımı Bursaspor ve Beşiktaş zorlu rakiplerini 2-0 yenerek 3'er puan elde ettiler. Böylece sonucu bilinmeyen Diyarbakırspor-Bursaspor maçı hariç tablo şekillendi. Galatasaray 50 puanla lider, Bursaspor 1 maçı eksik 49 puanla 2.sırada, Fenerbahçe ve Beşiktaş 48'er puanla onları takip ediyor. Son dönem performansı ile Kayserispor ve Trabzonspor'un ancak 5.sıra için mücadele edeceklerini ve şampiyonluk şanslarının kalmadığını düşünüyorum.
Şimdi hesap zamanı. Herkes kalemi kağıdı eline aldı, iç saha-dış saha kalan 10 haftada fikstürüne bakıyor. Herkesin kendine göre avantajı var: Örneğin Galatasaray şöyle düşünüyor. Lider konumdayım Bursaspor ve Fenerbahçe ile kendi sahamda oynayacağım Beşiktaş ile maçlarımı tamamladım diye düşünüyor.Doğru olabilir ancak Fenerbahçe'den gördükki iç sahada oynamak her zaman avantaj olmuyor, artı daha oynanmayan Trabzonspor, Manisaspor ve Sivasspor deplasmanları var. Bursaspor ise Diyarbakırspor ve Ankaraspor maçlarından hükmen 6 puan alırsam 55 oluyorum kalan 9 maçta 5 puan farkı korursam bana yeter diyebilir. Doğru olabilir. Ancak Bursaspor geçen sezon Sivasspor'un yaşadığı şampiyonluk stresine girdi bile ve dahası Galatasaray ile deplasmanda, Beşiktaş ile (son hafta) sahasında oynayacak. Fenerbahçe ise şöyle düşünüyor: Benim kalan 9 maçım var nasılsa Ankaraspor hükmen galibiyetim olacak yani Galatasaray'ın 1 puan önündeyim. Bursaspor stresi kaldıramazsa rakibim Galatasaray. Galatasaray'a psikolojik olarak üstünlüğüm var artı Beşiktaş ile kendi sahamda oynayacağım ve Ankara deplasmanları dışında dış sahada maçım yok. Doğru olabilir. Ancak son 3 sezonda Galatasaray'ı deplasmanda yenemeyen Fenerbahçe için derbi yine zor olacak, artı Ankara deplasmanlarında seyirci avantajı Fenerbahçe'de ama hem Gençlerbirliği hemde Ankaragücü sürpriz yapmayı severler. Artı Fenerbahçe'nin bir de Türkiye kupası derdi var. 2 hafta sonra kupanın yarı final maçları var ve bu kupa camia için çok önemli. Dolayısıyla iki kulvarda mücadele etmek takımı yıpratacak. Gelelim Beşiktaş'a: Beşiktaş ise şöyle düşünüyor. Galatasaray hem Bursaspor hem Fenerbahçe hem de Trabzonspor ile oynayacak. Zaten kırılgan bir takım. Bursaspor avantajlı ama tecrübesiz. Fenerbahçe ise kupa ve derbi maçları ile zorlanacak. Benimse Trabzonspor ve Fenerbahçe maçlarım kaldı. Bu maçlar dışında alt sıradaki takımlarla oynayacağım ve geçen sezon gibi geriden gelip kazanabilirim. Doğru olabilir. Ancak geçen sezon bu hafta aynı puanda bulunan Beşiktaş'ın önünde 49 puanla Sivasspor arkasında 46 puanla Trabzonspor vardı ve diğer 2 rakibi birbirlerini yemekle meşgüldü. Bu sezon ise önde Galatasaray var ve Fenerbahçe'de potada. Dolayısıyla o kadar kolay olmayacak, artı son hafta Bursaspor deplasmanı ve dış sahada Fenerbahçe maçı var. Ayrıca küme düşme hattında bulunan takımlar lig sonu yaklaştıkca çok can yakar. Beşiktaş'ın gol sorunu nedeniyle kapalı savunmaları aşmakta sıkıntı yaşayabilir.
Gördüğünüz gibi her takımın avantaj veya dezavantaj sayılabilecek yanları var. Başlıkta dediğim gibi Turkcell Süper Lig 2009-2010 sezonu daha yeni başladı. 4 takım start-finish düzlüğünde. Kalan 10 haftada kim az hata yaparsa o şampiyon olacak. Son yıllarda Süper Lig'de kimin nerde puan kaybedeceği belli olmadığından ben tahmin edemiyorum ama Bursaspor olsa sanırım iyi olacak. Hele son maça kalırda Beşiktaş'ı yenip şampiyon olursa Yıldırımlar ve Polat heralde üzerlerine düşen görevi yaparlar. Bakalım...

7 Mart 2010 Pazar

Andre SON Santos

Fenerbahçe'nin Andre'si adında Dos eki olmadığını açıkladığından beri Andre Santos olarak geçiyor futbol literatüründe. Sayın Uğur Meleke konuyla ilgili vakti zamanında gazetesindeki köşesinde durumu açıklamıştı.Tff kayıtlarında dos bulunan Andre'nin ismine artık Antalyaspor maçından sonra Son eki verebiliriz. Andre Fenerbahçe'nin kara şubatını sona erdiren galibiyet golünü atan oyuncu oldu. Açıkcası sona mı erdirdi yoksa krizi devamı mı ettirdi orası da tam net değil. Herr Daum bu takımın başına neden geldi? Geçen sezon takımı iyi oynatamıyor ve ligi 4.sırada bitiriyor denen Luis Aragones'e göre daha başarılı sonuçlar alsın, başkanın deyimiyle ısıran takım olsun ve lig şampiyonu olsun diye geldi. Şimdi maça bakıyorum: Fenerbahçe'nin kadrosu makul Deivid-Semih-Guiza ile başlıyor ve Alex'in yokluğunu hissetirmeden kazanmak için sahaya çıkılmış. Antalyaspor ise çift forvet arkasında Tita var. İlk 15 dakika Antalyaspor kendinden emin, ayağa pas yapan ve "top oynamaya" çalışan bir görüntüdeydi. Ancak Antalyaspor Lugano-Bilica-Cristian-Emre bölgesinden fırsat bulmayı başaramadı. Fenerbahçe ise Guiza ile birkaç çılız atak yaptı. Sahanın en iyi yine Emre anlayacağınız eski tas eski hamam durumu. Derken Antalyaspor korner atmaya giderken kontra yakalanıyor, Fenerbahçe'de uzun zamandır sahnelemediği organize atak ile golü Andre Santos ile buluyor. Golden sonra Vederson'un yerine giren Mehmet Topuz'da oyuna enerjisini verdi ve ilk yarı böyle bitti.
2.yarıda 69.dakikaya kadar pek fark olmadı. Maçın 69.dakikasında ise Daum dahice hareketini yaptı ve Semih-Selçuk değişikliği yaptı. Emre ön alana Alex rolüne büründü Selçuk onun yerine geçti. Maç boyunca deli gibi mücadele eden Emre ön alana geçince bi 5 dakika daha istedi ama sonunda o da anladı olmayacağını. Koskoca Fenerbahçe utanmadan 89.dakikada Emre-Deniz değişikliğini de yaptı ve benim son 2 sezonda bolca söylemeye başladığım lafı bir kez daha dedirtti: "Futbol bitmiş" gerçekten böyle düşünmeye başladım. Koskoca 90 dakikada Antalyaspor'un kaleyi bulan bir tane isabetli şutu yok. Yahu tıngır mıngır bir tane bile atamadı Antalyaspor, bir tane Veysel'in dar açıdan bir şutu bir de Jedinak'ın frikik'i var. Fenerbahçe o koskoca Fenerbahçe 7 maçtır kazanamayan Kriztoph yönetimindeki Fenerbahçe ne yaptı biliyormusunuz? söyleyeyim 13 şut sadece 2 isabetli (bir tanesi gol oldu, bir tanesini de Emre kaçırdı) bu mudur yani? Kaleye isabetli şutu olmayan tehlike yaratamayan takıma 2 kez hücumcu çıkartıp orta saha oyuncusu alarak zaman geçirerek 1-0 kazandı Fenerbahçe. Başlıkta dediğim gibi kriz SON'a mı erdi yoksa......

4 Mart 2010 Perşembe

Emre - Arda A.Ş. Elele Hep Beraber Finallere

2002 Dünya kupası bittikten sonra şöyle bir laf etmiştim: "2010 Dünya kupasına gideriz takımın lideri de Emre Belözoğlu olur" Ancak Emre istenmeyen uzun süreli sakatlıkları nedeniyle bir türlü gereken randımanı sahada veremiyordu. Aslında Emresiz de Euro 2008'e gittik hatta aklıma hayalimize gelmeyecek şekilde yarı finale kadar gelip finalin eşiğinden döndük. Baktığımız zaman Avrupa Şampiyonasında bu kadar başarılı olan bir takımın Dünya Kupası elemesinde play-off'lara bile kalamaması bizim klasik hastalığımızın eseri.
Artık o günler geride kaldı ve Euro 2012 için hazırlıklar başladı. Yeni teknik direktörümüz Guus Hiddink daha gelmedi ve yerinde Oğuz Çetin görev yaptı. Honduras maçı bence Fatih Terim'in gidişinin ardından gayet güzel bir seçim olmuş çünkü adamlar bizi hiç ısırmadı. Sahamızda bizi ısıran, daha iyi organize olmuş, isteyen bir takım olsa daha ilk maçta hüsran olacak ve niye hoca takımın başında değil vs. gibi türlü polemikler ortaya çıkacaktı. Ancak Honduras takımı geldi ve rahat rahat kendimizi sıkmadan galip geldik. Açıkcası bu Honduras takımı Güney Afrika'da olacak ama bizim Ardila'lar olamayacak çok yazık.
Takımımızda eskiye oranla gelişmeler olduğu kesin. Mesela Volkan Şen, Ozan İpek, Necip, Onur Kıvrak gibi oyuncuları takıma kattık.Bana sorarsanız daha kadroya çağırılacak çok oyuncumuz var ama şuna bir karar vermemiz lazım. Yeni bir jenerasyon yaratıp 2016'ya mı hazırlanacağız yoksa hemen 2012'e gidip yine adımızı mı duyuracağız. Örneğin İsviçre, 2004 yılında Euro 2008 Avrupa Futbol Şampiyonasını düzenleyeceği kesinleşince hemen hazırlıklara başladı. Yeni bir jenerasyon ve Kobi Kuhn yönetiminde olabilecek en iyi ekibi kurdular. Takım savunmasını ön plana çıkartıp önce yememeği sonrada Hakan Yakın, Frei, Barnetta gibi klas isimlerle sonuca gitmeyi planlamışlardı. Takım o kadar iyi oturmuştu ki 2006 Dünya Kupasına bile gittiler hatta tarihe geçip gol yemeden elendiler.
Eğer ki Euro 2012 gitmeyi düşünüyoruz o zaman dün oynadığımız 4-3-3 sistemi bize uygun değil. Bu sistemi oynamak için çok iyi bir santrafor'a ihtiyacımız var. Honduras maçında ilk 11'de Mevlüt forvet oynadı solda Arda sağda Volkan Şen görev yaptı ama ilk yarı pozisyon bulmakta ilerde çoğalmakta çok zorlandık. Nasıl oldu bilmiyorum ama kornerden gol attık bu sefer yemedik :) 2.Yarıda takımın en önemli parçalarından biri Tuncay Şanlı girdi ve Halil'le birlikte hücumda etkinlik varyasyon arttı. 90 dakikayı izleyince bence sahada 2 tane önemli isim vardı biri Emre Belözoğlu diğeri Arda Turan. Bu ikili elele bizi finallere götürecek inşallah. Ayrıca oyuna sonradan giren Tuncay ile birlikte Hamit'in de performansı arttı. Açıkcası forvete sağlam bir golcü, defansa da Servet oynayacaksa yanına Neill ayarında bir stopere ihtiyacımız var. Sol bekte Hakan Balta, sağ bekte de Gökhan Gönül oynarsa sorun kalmaz. Bakalım ustaların ustası Hiddink bu işleri halleder ben inanıyorum.