21 Ağustos 2016 Pazar

Oyuncular, Teknik Adamlar Hatta Stadyum Değişiyor Ama Fenerbahçe İçin Sonuç Değişmiyor

          2016-17 sezonu ilk hafta maçları içinde en çok merak edilen sanırım Medipol Başakşehir-Fenerbahçe maçıydı. Fenerbahçe yeni teknik adamı ile hafta içi Grasshoppers karşısında farklı kazanmış ve eski teknik adamın ürettiği düşünülen negatif havanın dağılmaya başladığı düşünülmüştü. Medipol Başakşehir ise iki sezon boyunca yakaladığı başarılı performansı Shakhtar gibi bir "marka" karşısında deneme fırsatı bulmuş amiyane tabirle "boyunun ölçüsünü" almıştı.                  
         Maçın bir başka önemli tarafı ise Medipol Başakşehir'in bir genel haline gelen şampiyonluk adayı takımlara çelme takma durumunun ilerisindeki istatistiği idi. Abdullah Avcı'nın ekibi büyüklere "çelme takma" durumunu Fenerbahçe ile evinde oynadığı maçlarda iyice abartmış ve 8 maçta 6 galibiyet gibi (%75 kazanma oranı) oldukça sıra dışı bir boyuta taşımıştı.

        İlginçtir Medipol Başakşehir 9.maçında 7.galibiyetini (kazanma oranı %78'e yükseldi) alıp sahadan yine zaferle ayrılan taraf oldu. Fenerbahçe'nin lig tarihinde deplasmanda bir rakibine bu kadar boyun ediği bir başka takım yok. İşin ilginç yanı Süper Lig'e ilk çıktığı 2007-08 sezonundan beri M.Başakşehir takımın adı, kullandığı stadı, teknik adamı, oyuncuları değişmesine rağmen seri sona ermiyor. Sadece M.Başakşehir'in değil Fenerbahçe'nin teknik adamları, oyuncuları, golcüleri, kalecisi değişiyor ancak sonuç değişmiyor. Hatta trajik bir ilginç durum daha geride kalan iki sezonda Fenerbahçe'nin şampiyonluk yolunda havlu attığı iki maç yine Başakşehir Fatih Terim stadında oynanan maçlardı.

       M.Başakşehir deplasmanında Fenerbahçe toplam 7 farklı teknik adamla mücadele etti ancak bu teknik adamların sadece bir tanesi (Aykut Kocaman 2010-11) sahadan galip ayrıldı. Galibiyet golünü atan oyuncu da tahmin edersiniz ki Alex de Souza. Fenerbahçe'nin yeni teknik direktörü Advocaat, M.Başakşehir deplasmanında kaybeden 6.teknik adam oldu.


      Öyle ilginç bir istatistik var ki mesela iki takım sezon başında oynuyor (iki maç ilk hafta iki maçı da M.Başakşehir kazanmış) yada ligin sonunda oynuyor (üç maç 32 ve 33.haftalara denk gelmiş M.Başakşehir iki galibiyet bir beraberlik) farketmiyor. Fenerbahçe'nin kazandığı tek maçın 14.haftada oynandığını belirtmek lazım.

   
 
       Fenerbahçe deplasmanda M.Başakşehir ile oynadığı tüm maçlarda topla oynama oranında üstün olan taraf. İlginçtir 6 maçın topla oynama oranında%60'ın üzerine çıkan Fenerbahçe -bir başka anlatımla oyunun büyük bölümünü M.Başakşehir'in 1.bölgesinde oynamasına- rağmen bu maçların tamamını kaybetmiş olması. Genelde maçlarda görev alan Abdullah Avcı'nın bölge/alan bırakmayan ve hızlı çıkan oyun yapısı, Fenerbahçe'nin çabuk oyuna tam anlamıyla geçememeyen düzeni, bireysel yeteneklerini ortaya çıkaramayan oyuncular, ilk gol...birçok başlık yazılabilir.          

       Konusu açılmışken yazalım oynanan 9 maçın sadece bir tanesinde Fenerbahçe ilk golü atıp öne geçmiş, diğer 8 maçın ilk golünü ise M.Başakşehir bulmuş.Bu durum aslında M.Başakşehir'in oyun planı için oldukça değerli. Fenerbahçe adına geride kalan 9 maçta 61 farklı oyuncu görev yapmış bunların 3 tanesini kaleci. Yani kaleciler değişmiş Robin van Persie, Sow, Webo, Fernandao, Stoch, Tümer, Niang, Semih, Nani, Kuyt, Volkan Şen, Emenike, Kezman, Kazım, Guiza, Gökhan Ünal, Diego, Dia, Deivid ve Alex gibi 20 tane önemli hücum elemanı görev almış ve bu oyunculardan sadece Alex (3), Diego (1) ve Webo (1) gol atabilmiş. Bu durumda M.Başakşehir'in havuz bölgesinde ne kadar etkili olduğunun bir göstergesi.

       Toparlarsak M.Başakşehir-Fenerbahçe maçları sarı-lacivertli takım aleyhine bir gelenek haline geldi. Oyuncular, takımlar, sistemler, teknik adamlar, anlayışlar, hatta stadyumlar değişiyor ancak sonuç değişmiyor. Fenerbahçe öne geçemiyor, M.Başakşehir istediklerini saha yansıtıp sonuç alıyor hatta Abdullah Avcı nasıl kazandıkları hakkında sufle veriyor hatta hatta  ''Oyuncu kalitesi değil, oyun kalitesi kazanır'' göndermesinde bulunuyor ama sonuç değişmiyor. 


Maç sonu A.Avcı'nın açıklamalarında bir kısım:



 

      






M.Başakşehir'in son Fenerbahçe maçı ısı haritası


9 Mart 2016 Çarşamba

PTT 1.Lig'de kriter yok!! Sadece Hüseyin Eroğlu

         PTT 1.Lig'in 24 haftası geride kaldı. Her takımın farklı hesapları var. Bazıları ilk iki sırada yer alıp doğrudan Süper Lig biletini almaya çalışıyor, bazıları önce bir play-off sıralarını yakalayalım sonrasına bakarız düşüncesinde, bazıları da küme de kalmaya çalışıyor. Bazı takımlar çok iyi gidiyor, bazıları tökezliyor yeniden performans arttırıyor, bazıları kötü gidişi durduramıyor.

       Bizim liglerde meşhurdur 3-4 hafta üst üste galibiyet gelmeyince, yönetiminden önce "teknik direktörümüzün arkasındayız" açıklamaları gelir sonraki hafta da galibiyet gelmezse yollar ayrılır. Hadi diyelim ki bu duruma alıştık ve sadece süreler/haftalar değişiyor; kimi zaman 4-5 hafta, kimi zaman 6-7 hafta. Ya da şöyle bakalım: örneğin teknik adam, yönetimle veyahut oyuncular ile anlaşamadı ve ayrıldı tamam anlaşılabilir. Fakat PTT 1.Lig'de bu sezonki yaşanan durum inanılmaz.      
    2015-16 sezonunda PTT 1.Lig'de mücadele eden 18 takımın tam 17 tanesi teknik adam değişikliğine gitti.

    Koskoca ligde teknik direktörünün gerçekten arkasında duran sadece Altınordu takımı var. Altınordu zaten altyapıya verdiği önem, prensipleri, yönetim tarzı ile sıradışı bir örnek. Altınordu takımını bir alt ligden PTT 1.Lig'e taşıyan Hüseyin Eroğlu hem bu sezon hem de geçen sezon takımın başındaydı. (Süper Lig'de de tek benzer örnek var: Abdullah Avcı - M.Başakşehir)

 -Sezon genelinde geçici teknik adamlar dahil toplam 50 kez teknik adam değişikliği yapılmış
(takım başına ortalama 2,78)

-Hüseyin Kalpar, Yücel İldiz, Bayram Bektaş, Erkan Sözeri, Engin Korukır (toplam 5 isim) iki farklı takımda görev yapan isimler oldu. Süper Lig'e Hakan Kutlu, Ümit Özat ve İbrahim Üzülmez geçerken Yusuf Şimşek ise PTT 1.Lig'e döndü.

PTT 1.Lig'de bu sezon hafta hafta görev alan teknik adamlar:

Adanaspor: Eyüp Arın (11), Engin İpekoğlu (13)
Karabükspor: Hüseyin Kalpar (6), Elvir Baliç (9), Levent Açıkgöz-CM* (2), Yücel İldiz (7)
Alanyaspor: Erhan Altın (5), Mustafa Camunak-CM* (2), Hüseyin Kalpar (17)
Adana DS: Osman Özköylü (23), Tayfur Havutçu (1)
Elazığspor: Bayram Bektaş (11), İbrahim Üzülmez (6), İlhan Aydın-CM* (1), Coşkun Demirbakan (5), Ogün Temizkanoğlu (1)
Giresunspor: Sefer Yılmaz (8), Erkan Sözeri (16)
Gaziantep BBSK: Hakan Kutlu (13), Faik Demir-CM* (1), Bayram Bektaş (10)
Balıkesirspor: Erkan Sözeri (7), Muhammet Yılmaz (4), Fikret Yılmaz (13)-ayrıldı
Göztepe: Metin Diyadin (20), Fatih Kavlak-CM* (1)- Önder Özen (3)
Boluspor: Özcan Bizati (5), Cüneyt Karakuş (14), Fatih Tekke (5)
Altınordu: Hüseyin Eroğlu (24)
Samsunspor: Ümit Özat (18), Kenan Yelek-CM* (1), Engin Korukır (5)
Y.Malatyaspor: Yücel İldiz (7), İrfan Buz (17)
Şanlıurfaspor: Engin Korukır (4), Hüseyin Dağ (8), Tugay Kerimoğlu (12)
1461 Trabzon: Hamdi Zıvalıoğlu (17), Aşkın Dilli-CM* (2), Sabahattin Akbayrak (5)
Denizlispor: Mehmet Altıparmak (11), Ali Yalçın(10), Koray Palaz (3)
K.Erciyesspor: Alaaddin Demirözü (7), Timuçin Bayazıt (17)-ayrıldı
Karşıyaka: Cüneyt Dumlupınar (6), Kemal Özdeş (9), Hüseyin Hamamcı (2), Yusuf Şimşek (7)

CM*: Caretaker Menajer-Geçici teknik direktör
Not: liste puan durumu sırasına göre yapılmıştır.

 

    Ligin son sırasındaki takımları anlayabiliyorum yada büyük bütçelerle kurulup iyi gitmeyenleri de ancak lider konumda iken görevden ayrılan İbrahim Üzülmez'i yada zirvenin sadece iki puan gerisinde iken ayrılan Elvir Baliç'i anlayamıyorum. Maddi sıkıntılar tabii ki üst paragrafta geçen nedenlere eklenebilir ama günümüzde Torku Konyaspor'a tarihinin en iyi sezonunu yaşatan Aykut Kocaman'a bile transfer yapmıyor diye baskı yapanların olduğu futbol ortamında ilginç olaylar dönüyor.




5 Ocak 2016 Salı

Arda zaman seni çağırıyor....


       Arda Turan için belki de Türkiye için zaman geldi. A Milli takım kaptanı Arda Turan, Barcelona forması altında ilk resmi maçına bu akşam çıkacak.




Türk Futbol tarihinde bir çok oyuncunun hatta teknik adamın büyük başarıları var. Bu başarıların büyük kısımlarında "gurbetçi" yada "yurt dışı doğumlu" vatandaşlarımızın imzaları var. Fakat Arda'nın hikayesi farklı. Tıpkı hocası Fatih Terim gibi Arda'nın yaptığı aynı zamanda sadece sonraki nesil futbolcu kardeşlerine örnek değil, tüm vatandaşlarına örnek olacak bir başarı öyküsü.





      Arda'nın son röportajında çok heyecanlı olduğu gözlendi. Hatta "tahmin edemeyeceğim anlar yaşıyorum" açıklaması yaptı.  Kolay değil!  Figo, Saviola, Larsson, David Villa gibi ünlü isimlerin giydiği “7” numara sırtında olacak Arda'nın. Dünyanın en iyisi olarak gösterilen Messi ile oynayacak, efsane Iniesta'dan pas alacak, Neymar yada Suarez'e servis yapacak, yaklaşık yüz bin kişilik stadı bir çalımla ayağa kaldıracak. 

     Tarihe tanıklık edince yapılanlar kolay gelir. Yıllar geçtikçe değeri daha iyi anlaşılır. Tıpkı Dünya Kupasında üçüncülük, UEFA Kupası-UEFA Süper Kupası şampiyonluğu, UEFA sıralamasında 1.basamakta yer almak, AC Milan teknik direktörlüğü..vb. gibi. O günlerin fotoğraflarını, videolarını, istatistiklerini gördükçe "vay be büyük olay" dediğimiz gibi bir döneme giriyoruz. İnşallah uzun bir döneme hemde. Nasıl Rüştü Reçber'in Barcelona formalı resimlerini görüp "Rüştü, Camp Nou'da maça çıktı!" dediğimiz gibi bir dönem hemde. En son 14 Nisan 2004 tarihinde yani 4284 gün önce Rüştü Reçber, Barcelona forması altında Real Betis karşısında resmi maçta oynamıştı. Aradan geçen uzun dönemde sadece Mesut Özil ve Hamit Altıntop (R.Madrid) bu seviyeye gelebildi. 

    Arda için Espanyol takımı uğurlu. Atletico Madrid kariyerinde ilk lig golünü attığı takım Espanyol olmuştu. Sezonun ilk yarısında 11.12.2011 tarihinde Cornella-El Prat'ta ilk golünü atan Arda Turan sezonun ikinci yarısında uzun süre suskun kalmış ancak eleştirilerin arttığı dönemde 22.04.2012 tarihinde Espanyol karşısında bu kez Vicente Calderon'da iki golle geri dönmüştü. Özellikle attığı ilk gol, Arda'nın İspanya kariyerinin en güzel golü olurken aynı zamanda bugün geldiği noktanın kilometretaşı adımlarından biri olmuştu. Bu maç Arda'nın çok iyi oynadığı ve moralini yeniden topladığı, ismini yeniden duyurdu maç olması nedeniyle çok önemliydi. 







Arda Turan'ın İspanya kariyerinden ufak notlar verelim:

Atletico Madrid forması altında 4 sezon forma giyen Arda Turan hiçbir sezon 40 resmi maçın altına düşmedi. 
1.sezon 45 resmi maç 5 gol
2.sezon 41 resmi maç 5 gol
3.sezon 46 resmi maç 9 gol
4.sezon 46 resmi maç 3 gol 
Toplam 178 resmi maç 22 gol

Arda Turan, Copa Del Rey'de toplam 16 maç oynadı ve 2 gol attı. Bu golleri 2013-14 sezonunda Sant Andreu maçında (4.tur) kaydetmişti. 2012-13 sezonunda ezeli rakiplerinin evinde kupayı kazanan kadronun içinde yer alan Arda Turan, uzatmalara giden maçta önemli katkı sağlamıştı. 

İlginç bilgi Arda Turan kulüp kariyerinde son maçına 17 Mayıs 2015 tarihinde Barcelona'ya karşı çıkmıştı. tarih manidar :)




14 Ekim 2015 Çarşamba

A Milli Takımın 13.Adamı: Medya (Sosyal/Yazılı/Görsel/Yerli/Yabancı/Ulusal)

     A Milli Takım önceki gece "mucize" diye tabir edilen bir başarıya imza attı. Euro 2008'deki geri dönüşlere benzer bir dönüşü, bu kez eleme grubu aşamasında uzun vadede gerçekleştirdiler. İlk üç maç sonunda sadece bir puan alan takım, kalan dönemde 18 puan yapmış ve son sıradaki takımın durumuna göre en iyi üçüncü olup Fransa biletini almaya hak kazanmıştı. Hepimiz hikayeyi biliyoruz.
    Eleme grubu öncesi fikrim 24 takım katılıyor artık bu turnuvaya da gideriz şeklindeydi ancak ilk üç maç sonunda bir çok kişi gibi bende şansımızın kalmadığını, yapabilirsek üçüncü olup belki play-off üzerinde gidebileceğimizi düşünüyordum. Hatta son iki maça hayli iyi konumda girmemize rağmen İngilizlerin yaptığı bir araştırmaya göre en iyi üçüncü olma olasılığı % 2,7 idi. Evet yüzde iki nokta yedi, iddaa normlarına göre yaklaşık 1'e 37

   Fakat bu %2,7'lik oranı Fatih Terim ve ekibi gerçeğe dönüştürdü. Bu teknik ekip, bu oyuncular, bu yönetim başarıyı sağlarken aynı zamanda bir çok maçın sonucu da hatta bana göre fikstür de yardım etti. Örneğin Ukrayna-İspanya maçı İzlanda maçı ile aynı gün aynı saatte denk gelse belki bu kadar risk bile alınmazdı kim bilir. Yada son sırada takım bize biraz uzak olsaydı atıyorum Malta vs. gibi

    Fakat herkesin ortak bir noktada buluştuğu şu: En kritik işi Kazakistan yaptı. Kazakistan 2006 Dünya Kupası elemeleri ile UEFA tarafına geçti. Kazak kardeşlerimiz, 2006 Dünya Kupası elemelerinden bu yana 32 deplasman maçında sadece iki kez kazanmıştı. (%6,25) Hatta daha ilginç olanı 2014 Dünya Kupası elemelerinde Faroe Adaları gibi bir rakip karşısında deplasmanda berabere kalmışlardı. Fakat Kazakistan, artık kahraman diyebileceğimiz İslambek Kuat'ın golüyle maçı 1-0 kazandı. Kazak oyuncuların maça çok iyi konsantre olduğu, gol sevincini hatta Kuat'ın maç sonu açıklamalarından anlaşılan yakın devlet Kazakistan, A Milli takıma katkı için bu maça asıldı. -yanlış anlaşılmasın teşvik vs. var imasında bulunuyorum- Hatta Euro 2016 elemelerinde kendi isabetli şut rekorlarını katladılar. (İlk 9 maç isabetli şut ortalaması: 2,2 ve en yüksek değer:5...son maç isabetli şut:8)

      Peki bu maçın bu kadar önemli olduğunu nereden öğrendiler ? cevap: Medya
  Medya özellikle sosyal medya en iyi üçüncü olma ihtimallerini Hollanda maçının bitişi ile yapmaya başladı. Burada yapılan hesaplara göre ihtimaller yavaş yavaş gerçekleşmeye başlayınca haber ulusal medyada yer almaya başladı. En sonunda sadece Ukrayna-İspanya ve A Milli takımın ihtimalleri kaldığında UEFA resmi sitesinde ve bir çok yabancı medya (maçla ilgisi olsun/olmasın) ihtimalleri yayınladı. Hatta İzlanda maçı öncesi Fatih Terim bile basın toplantısında "en iyi üçüncü" şansını kovalamamız lazım demişti.
    Şöyle bir düşünelim medya bunu atlasa, yada çok gündeme gelmese yada maçtan bir gün önce sağda solda ufak ufak çıksa, Kazakistan bu kadar uğraşır mıydı? sanmıyorum. Eleştiri yapıcı yada yıkıcı, sivri yada ince neyse evet insanın canını acıtabilir ama medyaya sürekli tu kaka demekte haksızlık bence. Bana göre medya artık 13.adam



11 Eylül 2015 Cuma

FC Porto Süper Lig

      Blog yazılarıma uzun zamandır ara vermiştim. Dergiden ayrılınca yeniden karşınızda olacağım.
 
      Transfer döneminin bitmesiyle Süper Lig takımlarının kadroları netleşti. Kadroları araştırırken, transferlere bakarken gözüme ilginç bir nokta takıldı. Porto'nun Dünya çapında transfer başarısı hepimizin haberdar olduğu bir konu. Portekiz ekibinin oyuncu göndermediği hemen hemen bölge yok. Oyuncuları uygun fiyata alıp yüksek fiyata satması nedeniyle genelde "Major Liglere" daha çok satış yapıyorlar. Fakat bu sezon Süper Lig'de de zamanında Porto tedrisatından geçmiş bir çok oyuncu yer alıyor. Hatta bir 11 bile çıkarabildim. Kayserispor takımından Henrique Sereno'yu ise 12.adam olarak tercih ettim.
      Hatta geçtiğimiz sezonlarda ayrılan Sinan Bolat, Belluschi, Hugo Almeida, Marc Janko, Daniel Opare'yi katarsak 17'yi bile bulabiliyoruz. Bu sezon bu kadar Porto kökenli oyuncu olmasında Terraneo-Pereira ikilisinin seçimleri etkili tabii ki. Fenerbahçe'nin kadrosunda Porto kökenli 6 oyuncu var: Bruno Alves, Meireles, Diego, Ba, Fabiano ve Josef de Souza. İlk beş oyuncu biliniyor olabilir belki Diego bilinmiyordur yeni nesil tarafından ama sambacı kariyer zirvesi yaptığı Werder Bremen öncesi iki sezon (2004-05 ve 2005-06) Porto'da oynamıştı. Esas şaşırılan isim ise Josef de Souza. Brezilyalı oyuncu Porto'da Villas-Boas (2010-11) ve şimdiki hoca Vitor Pereira (2011-12) döneminde Porto'da görev almıştı. Hatta Villas-Boas döneminde UEFA Avrupa Ligi'ni kazanan takımda hatrı sayılır süre almış ve bir gol katkısı vermişti.




Fenerbahçeli oyuncular dışında Ricardo Quaresma'yı anlatmaya gerek yok heralde. İki farklı dönemde takımın efsanelerinden biri olan Quaresma yeniden çıkışını yine Porto'da yapıp Beşiktaş'a geldi. Kasımpaşa'da üç sezondur oynayan Andre Castro ve Bursasporlu ofansif orta saha Josue kaliteleri ile neden Porto squadlarına takıldıklarını gösterdiler. Keza bu ikiliye Djalma Campos'u da katabiliriz. Bu sezon Gençlerbirliği forması giyecek olan kanat-forvet, Torku Konyaspor ve Kasımpaşa formaları altında 11 gol 13 asistlik katkı verdi. 
Kadronun en önemli parçalarından biri ise Bosingwa. Sakatlığı nedeniyle sezonun ilk yarısında oynayamayacak olan sağ kanat savunucusu, 2003-08 arasında Porto'da başarıdan başarıya koşmuştu. Jose Mourinho ile Şampiyonlar Ligi şampiyonu olan kadroda da yer alan dört kez Portekiz Ligi, bir Portekiz kupası ve üç kez Portekiz Süper kupasını kazanan Bosingwa ardından Chelsea'ye geçmişti. 


15 Ocak 2014 Çarşamba

Seedorf İtalya'da Çalışan İlk Siyahi Teknik Direktör Değil

        İtalya'nın marka takımı AC Milan son yıllarda istediği sonuçları almadı. Ancelotti döneminde bazı sembol oyuncuların ve Kaka gibi "winner" bir oyuncunun yardımıyla ayakta kalan takım son 2 sezonu ise kötü geçirdi. Bu sezon başından beri beklenen Sassuolo maçından sonra oldu ve Massimiliano Allegri dönemi bitti. Kulislerde adı en çok geçen ancak teknik adamlık tecrübesi olmamasından dolayı yine de şüpheyle bakılan adam Clarence Seedorf resmen göreve geçti. Brezilya'nın Botafago takımından aktif futbolculuk yaşamını sürdürürken aniden jubile yapan Seedorf, AC Milan ile büyük başarılar kazanmıştı. Takımın sembol isimlerinden Seedorf futbol tarihine "Üç farklı takımla Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olan tek oyuncu" ünvanı ile geçmiştir.
   
 
     Seedorf'un teknik direktörlük tecrübesinin olmaması yanında başka bir tartışılan konu ise siyahi olmasıydı. Son yıllarda İtalya'da yaşanan ırkçılık olayları Avrupa'da en ileri seviyede. Böyle bir coğrafyada ülkenin en büyük takımlarından birinin başına siyahi bir isim geçmesi (benim için hiçbir sakıncası yok belirteyim) tartışılıyor. Fakat Seedorf tahmin edilenin aksine İtalya'da görev yapan ilk siyahi teknik direktör değil.

 

1994-95 sezonunda Napoli'nin teknik direktörlüğünü Vujadin Boskov ile Brezilyalı siyahi isim Jarbas "Cane" Faustinho yapmıştı. Takımın eski oyuncularından Cane sezon sonunu göremeden ayrılmıştı.








Son dönemde ise Somali asıllı İtalyan isim Fabio Liverani görev yapmıştı. Fiorentina, Lazio, Perugia gibi önemli kulüplerde uzun süre futbol oynayan Liverani 2011-13 arasında Genoa genç takımında çalıştıktan sonra bu sezon Genoa ile Serie A'da görev yaptı. Sezonun 2.haftasında Davide Ballardini'nin yerine göreve gelen Liverani 6 resmi maçta sadece 1 galibiyet alınca Eylül sonunda görevi Gasperini'ye bırakmıştı. Liverani aynı zamanda İtalya A Milli takım formasını giyen ilk siyahi oyuncu olarak tarihe geçmiş bir isim. 


   
 Seedorf, AC Milan takımının ilk siyahi teknik direktörü olurken hali hazırda Avrupa'nın 5 büyük liginde görev yapan 2.siyahi isim olarak aslında ne kadar büyük bir misyon yüklendiğini bize gösteriyor. İngiltere Premier League takımlarından Norwich City'nin başında da İrlanda tarihinin ilk siyahi/melez milli oyuncusu Chris Hughton var. Ülkemizde ise sadece 1 tane siyahi/melez teknik adam var: Roberto Carlos.



11 Ocak 2014 Cumartesi

Atletico Madrid Avrupa'nın Zirvesinde

     Temsilcimiz Arda Turan'ın oynadığı Atletico Madrid teknik direktörlüğe Arjantinli Diego Simeone'nin gelmesiyle çehre değiştirdi. Her zaman iyi kadrolar kurmaya çalışan, özellikle golcüleri ile gündeme gelen nam- diğer "Atleti" Forlan'lı, Agüero'lu kadrosuna pek benzemeyen bir grupla adeta fırtına gibi esiyor. Simeone ile önce UEFA Avrupa Ligi kupasını ardından UEFA Süper Kupasını geçen sezon İspanya Kral kupasını kazanan Atletico Madrid oyuncu kaybetmesine rağmen (Falcao gibi) sisteminden, çizgisinden hiç kaybetmeden hatta hatta üstüne koyarak yoluna devam ediyor.

   
  Atletico Madrid bu sezon ise adeta zirve yaptı. Sezon başında İspanya Süper Kupa maçlarında Barcelona'ya kök söktüren iki maçta da yenilemeyen (1-1 ve 0-0)  saçma diyeceğim deplasman golü kuralı ile kupayı kaybeden Atletico Madrid rakibine nerdeyse pozisyon vermemişti. Lig ve Avrupa kupalarında inanılmaz bir performans gösteren Arda ve arkadaşları, geçen sezon İspanya Kral kupası finalinde geçtikleri ezeli rakipleri Real Madrid'i bu kez Santiago Bernabeu stadında 1-0 yenmiş ve uzun süre aradan sonra rakipleri karşısında galibiyet sevinci yaşamıştı. Şampiyonlar Ligi grubunu namağlup 16 puanla lider geçen Atletico Madrid, İspanya'da 3. olmak şampiyon olmak demek denen ligin zirvesinde. Ocak ayının ortasına gelinmesine rağmen halen Barcelona ile aynı puandalar.  Bu sezon La Liga, Şampiyonlar Ligi, İspanya Kral kupası, İspanya Süper kupası olmak üzere toplamda 30 resmi maça çıkan Atletico Madrid sadece 1 kez yenildi. Barcelona karşısında 3 maçta da berabere kalan Atleti ezeli rakibini de 1-0 yenerken bu 4 maçta sadece 1 gol yedi. Evet kadrosunda Messi, C.Ronaldo, Iniesta, Neymar, Di Maria, Bale, A.Sanchez, Benzema gibi isimler bulunan iki takım 360 dakikada Courtois'ın kalesine sadece 1 gol attı. Atletico Madrid 30 resmi maçta 23 galibiyet ( %77 kazanma oranı) 6 beraberlik 1 yenilgi aldı. Atletico Madrid böylece Avrupa'nın önde gelen ligleri / takımları arasında bu sezonda en az yenilen takım. (Avrupa kupalarında grup aşamasına kalamayan AS Roma, Metalist Kharkiv ve Sparta Prag dışında)  Ayrıca Atletico Madrid %77 kazanma oranı ile de en iyi kazanma oranı olan 5 takım arasında bulunuyor. Seviye Bayern Münih, Barcelona, Real Madrid seviyesi. 

İşte liste:


Not: Değerlendirmeye sezon boyunca takımların oynadığı resmi maçlar alınmıştır. Lig, Avrupa (Avrupa ön elemeler dahil), Ulusal kupalar, Ulusal Süper kupalar, UEFA Süper Kupa, Dünya Kulüpler Şampiyonası.
   

4 Ocak 2014 Cumartesi

Tayfun Korkut Hannover'de...Ya Öncesi? Yurtdışında Çalışan Türk Teknik Adamlar

Lig bitince genelde futbol gündemi transfere döner. Resmi transfer dönemi de başlamadığından genelde söylentiler çıkar. Ara ara ilk yarı değerlendirmeleri, analizler, istatistikler paylaşılır. Nadirde olsa ilginç haberler çıkar. Geçmiş sezonlarda olduğu gibi bu devre arası da böyle devam ederken (hem de yılbaşı dönemi) Almanya'dan bomba gibi bir haber geldi: Tayfun Korkut Hannover'de.



 Mirko Slomka'dan boşalan Hannover 96 takımının teknik direktörlük koltuğuna yakından tanıdığımız Tayfun Korkut'un oturması herkesi hem şaşırttı hem de memnun etti. Bir yanda Aykut Kocaman'ın Fransa başta olmak üzere bir çok yerde adının geçtiği, öte yanda Yılmaz Vural'ın meşhur Cardiff City flörtü yaşanırken Korkut hiç dillenmeden ve hiç tahmin edilmezken pat diye Bundesliga'ya gelmesi şaşırtıcı oldu. Tayfun Korkut sonuçta 2 Nisan 1974 Stuttgart doğumlu. Türk ama belki de daha çok Alman. Almanca başta olmak üzere 
4-5 dili etkin konuşabiliyor. Futbolculuk döneminde Real Sociedad ve Espanyol formaları giydi. İspanya'da yaklaşık 4 sene kaldı. Gayet tatmin edici de bir teknik adamlık kariyeri var. İlk antrenörlük deneyimini Real Sociedad alt yapısında antrenör olarak yapan Korkut, 2009 yılında Bundesliga ekiplerinden 1899 Hoffenheim'ın U-17 takımını çalıştırdı. Almanya'nın Köln kentindeki Hennes Weisweiler Akademisi'nde 57. UEFA Pro Lisans Kursuna katıldı ve teknik direktörlük diploması kazandı. 2011-2012 arasında Stuttgart U-19 takımını çalıştırdı. 2012 yılının başında ise Abdullah Avcı'nın yanında Türk Milli takımının yardımcı antrenörlüğünü üstlendi ve geçtiğimiz ağustos ayına kadar da bu görevi sürdürdü. Tayfun Korkut'a başarılar diliyoruz ve diğer hak eden antrenörlere örnek olmasını diliyoruz.

       Tayfun Korkut'un başarısı akıllara daha önce yurt dışından takım çalıştıran Türk teknik adamları getirdi. Bu konu açılınca herkesin ilk aklına gelen isimler Mustafa Denizli, Fatih Terim, Muhsin Ertuğral hatta çok yakın zamanda Katar'a giden Bülent Uygun olacaktır. (Yazıyı hazırlarken Güvenç Kurtar da Azerbaycan'a gidiyordu) Bu isimler evet doğru ama eksik. Yurtdışında özellikle Afrika ve Asya kıtalarında bol miktarda Türk teknik adam görev yaptı. İşte liste:

ÖZCAN ARKOÇ (HAMBURG, HOLSTEIN KIEL) 
Özcan Arkoç ülkemizdeki üst düzey kaleci performansı ve Beşiktaş, Fenerbahçe maceralarının ardından önce Austria Wien'e ardından 1967-75 yılları arasında Almanya'ya Hamburg'a gelmişti. 1976'da Kuno Klötzer'in yardımcısı olarak Hamburg'a geri döndü. 1977 yılında Kupa Galipleri Kupası'nı kazandılar. Arkoç, 1977-78 sezonunda Kupa Galipleri Kupası'ndan elendikleri için gönderilen teknik adam Rudi Gutendorf'un yerine Hamburger SV'nin teknik direktörlüğüne geçti. Felix MagathKevin Keegan'lı takımın başına geçtikten kısa süre sonra o dönem iki maç üzerinden oynanan UEFA Süper Kupa finalinde 1-1'in rövanşında Anfield'de Liverpool FC karşısına çıktılar. Arkoç'un takımı 6-0'lık mağlubiyetle kupayı kazanamadılar. Almanya Kupasında çeyrek finalde Schalke 04'e 4-2 yenilerek elendiler. Ligde ise 10. sırada kaldılar. Arkoç, oyuncular üstünde sert bir baskı kuramadığı için menejer Günter Netzer tarafından görevinden alındı. 1979'da Holstein Kiel takımının başına geçti. Ancak burada da başarı sağlayamayıp birkaç ay sonra görevinden ayrıldı. Aksiyon dergisinde verdiği röportaja göre Hamburg'da 10 ay görev yapan Özcan Arkoç aynı zamanda Bundesliga'da çalışan ilk Türk teknik adam. Tayfun Korkut bilinenin aksine 2.sırada.

http://tr.eurosport.com/futbol/almanya-ligi/2013-2014/tayfun-korkut-ilk-degil_sto4070909/story.shtml


MUSTAFA DENİZLİ (A.AACHEN, PAS FC, PERSEPOLIS, HAZAR LANKARAN ) 
Mustafa Denizli Türk futboluna her anlamda çağ atlatan bir teknik direktördür. Benim olduğum takımın şansı %51'dir diyebilen,  şerefli mağlubiyetlere alışmış ülkenin takımını Şampiyon Kulüpler kupasında yarı final oynatan, 3-0 kaybedilen bir Avrupa kupası maçı sonrası rövanşta turu geçeriz diyebilen Mustafa Denizli yine o dönemlerde beklenilmeyeni yapmış ve Almanya 2.Bundesliga takımı Aachen'a imza atmıştı. Aşağı yukarı yurt dışına teknik direktör olarak başarı kazanıp giden ilk isimdir. 1989-1990 sezonunda Almanya 2. Ligi'nde mücadele eden Alemannia Aachen takımına giden Denizli, 10 haftadır galip gelemeyen Aachen'ın başında ilk maçına 30 Eylül 1989 tarihinde çıktı.  Hessen Kassel deplasmanından üç puanla dönen Aachen rakibini 5-1 yenerek 10 haftalık galibiyet hasretini sonlandırırken, Mustafa Denizli de Alman basınının gündemine oturdu. Denizli yönetiminde çıktığı 4 maçı da kazanan Aachen, daha sonra büyük bir düşüşe geçti, taraftarın protestosuna maruz kalan Denizli, Aachen ile sezonu tamamlayamadan yollarını ayırdı. Mustafa Denizli, Aachen'ın başında 7 galibiyet, 2 beraberlik ve 8 mağlubiyet aldı. Denizli daha sonra 3 kez İran'da görev aldı. Pas FC takımıyla ikincilik yaşayan Denizli, iki farklı dönem Persepolis'i çalıştırdı. Denizli günümüzde ise Azerbaycan takımı Hazar Lankaran'da görev yapıyor. 



FATİH TERİM (FIORENTINA, AC MILAN) 
Türk teknik adamlar içinde bu alanda en başarılısı diyebiliriz. UEFA Kupası şampiyonluğunun ardından çıtayı yükselten ve Serie A takımlarından Fiorentina'nın başına geçen Fatih Terim ilk sezonunda takımı İtalya kupasında finale taşımıştı. Başkan Gori ile anlaşamayan ve adı AC Milan ile anılan Terim sezonu bitirmeden görevden ayrılmıştı. İlginçtir Roberto Mancini Fiorentina'da görevi devralmış ve takımına kupayı kazandırmıştı. Terim sonraki sezon ise çıtayı en tepeye taşımış Dünya'nın en büyük kulüplerinden AC Milan'ın teknik direktörü olmuştu. 4-2 kazanılan Inter maçı ve aslında iyi gidişe rağmen Ancelotti lobisi ağır basmış ve Terim görevden ayrılmıştı.




FUAT ÇAPA (VM HAMME, MAASTRICHT, ROOSENDAAL) 
Tayfun Korkut'a benzetebileceğimiz bir örnek Fuat Çapa. Uzun yıllar Belçika'da yaşayan gurbetçi teknik adamlarımızdan Fuat Çapa çeşitli Belçika 2.lig takımlarında çalıştıktan sonra 2007-08 sezonu başında Gençlerbirliği'nin başına geçti. Fuat Çapa işler istediği gibi gitmeyince ayrılmış ve Belçika 2.Lig takımı VM Hamme takımına gelmişti. Sonraki sezon Hollanda 2.Lig ekibi Maastricht takımına ardından da Roosendaal ekibinde çalışmıştı.Tabi ki Çapa'nın çalıştığı takımlarla Hannover 96'yı bir tutamayız!






ŞENOL GÜNEŞ (FC SEOUL) 
2000 Avrupa Şampiyonasında başarılı olan bir Milli takım, UEFA kupasında şampiyon olmuş çekirdek kadro ve Şenol Güneş. A Milli takıma tarihinin en büyük başarısını 2002 yılında Japonya&G.Kore'de yaşatan Şenol Güneş aynı zamanda uzak doğuda popülarite kazanmıştı. Şenol Güneş bu popülaritesini yaklaşık 5 yıl sonra kullanmış ve FC Seoul takımının başına geçmişti. Yaklaşık 3 yıllık G.Kore kariyerinde Şenol Güneş hayranlığını arttırmış, başarıyla ülkemizi temsil etmişti.

MUHSIN ERTUĞRAL (D.KONGO, MATTERSBURG, AJAX CAPE TOWN, KAIZER C.)
Herhalde Afrika kıtasına ilk el atan Türk teknik adam desek yanılmayız. Futbolculuk kariyerinin ardından Almanya'da yaşayan Ertuğral urada teknik direktörlük kursuna gitti. Marcello Lippi'nin gözlemciliğini yaptı. Ardından Almanya alt liglerinden çalıştı. 1995'te Belçika'dan bir kulüpten teklif alınca, kulübün sahibi Zaireliler ona milli takımı çalıştırma teklifinde bulundu. O zamanki adıyla Zaire olan Demokratik Kongo'nun başına getirildi. Zaire, 1996 Afrika Uluslar Kupası elemelerinde grup sonuncusuyken 1995'te Ertuğral'ın gelişi ile 3 galibiyet alan Zaire grubu birinci bitirerek kupaya katılma biletini kazandı. Ancak grubun ilk maçında Gabon'a yenildikten sonra Ertuğral istifa etti. Zaire grup ikincisi olarak çeyrek finale çıkıp elendi. 1999'da Güney Afrika takımlarından Kaizer Chiefs FC'nin başına geçti. 2003'e kadar kaldığı bu takımda lig şampiyonluğunu hiç kazanamadı. Ancak ülkenin yerel kupalarında büyük başarılar aldı. Özellikle 2000-01 sezonu Kaiser Chiefs tarihinin en başarılı sezonu oldu. 4 ay içinde 4 büyük kupa kazandı. Bunlar Vodacom ChallengeBP Top EightCoca-Cola Kupası ve Afrika Kupa Galipleri Kupası'ydı. Kupa Galipleri Kupası ile ilk kez bir Güney Afrika takımı bu kupayı kazanıyordu. Aynı sezon Telkom Knockout Kupası da kazandı. Bu performansı ile 2001 yılının "En iyi Afrika takımı" seçildi.2003'te Güney Afrika'da Santos Football Club'a geçti. 2003-04 sezonunda ise Tunus'a geçip Club Africain'i çalıştırdı, ancak çok başarılı sonuçlar alamadı. 2004'te Avusturya takımıSV Mattersburg'u çalıştırdı. 2005'te ise Mısır takımı Ismaily'nin başındaydı. 2006-07 sezonu için Güney Afrika'ya geri dönüp Ajax Amsterdam'ın pilot takımı Ajax Cape Town FC'nin başına geçti. 2007'de Nedbank Kupası'nı kazandılar. Takımın tarihi boyunca kazandığı ikinci kupa olan bu kupayı, şampiyon Mamelodi Sundowns'a karşı almaları Ertuğral'ın ününü arttırdı. Sezonun en iyi teknik adamı seçildi ve sonraki sezon tekrardan Kaiser Chiefs'e geçti. Bu sefer önceki dönemi kadar başarılı olamadı. 

RASİM KARA (OTTAWA WIZARDS, KARABAĞ, HAZAR LANKARAN)
Beşiktaş, Milli takım, Bursaspor ve Kocaelispor takımlarındaki başarılı görevlerin ardından Rasim Kara ilginç bir kararla Kanada'nın Ottowa Wizards takımına gitmişti. Rasim Kara döneminde takım 2002 yılı Kanada şampiyonu olmuştu. Rasim Kara daha sonra Azerbaycan'ın Lankaran takımına gitmişti. Bir sezon sonra Karabağ takımını çalıştıran Kara daha sonra yine Hazar Lankaran takımında iki sezon görev yapmıştı.

METİN TÜREL (SUUDİ ARABİSTAN)
Türk futbolunun en önemli teknik adamlarından Metin Türel ülkemizde bir çok takım gezmesine rağmen kısa bir dönem yurt dışında da çalışmıştı. Türel 1990 yılında Suudi Arabistan Milli takımında görev yapmıştı. 

ÖMER KANER (POGON)
Milliyetçi bir ülke olan Polonya'da çalışma gerçekten ilginç. Ömer Kaner 2000-01 sezonunda bu başarmış bir teknik adam. Günümüzde Futsal Milli takımını çalıştıran Kaner uzun kariyerine yurt dışını da ekleyen hocalardan.


BÜLENT KORKMAZ (FK BAKÜ)
Bülent Korkmaz Galatasaray, K.Erciyesspor, Bursaspor ve Gençlerbirliği deneyimlerinin ardından 2009-10 sezonunda Azerbaycan'a gitmişti. FK Bakü takımının başına geçen Bülent Korkmaz ligin son sıralarından yer alan takımı zirveye oynayan bir takım haline getirmiş, Azerbaycan Kupası'nda takıma yarı final oynamıştı. Korkmaz yönetimle yaşadığı anlaşmazlıkların ardından 22 Mart 2010 tarihinde görevini bırakmıştı. 




ENGİN FIRAT (SEPAHAN, SAPIA)
Werner Lorant'ın yardımcısı Engin Fırat uzun yıllar Alman teknik adamın ekibinde yurtdışında yer aldı. 2010 yılında İran Milli takım teknik direktörü Ali Daei'nin ekibine giren Fırat başarılı çalışmalarının sonucunda önce Sapia, ardından Sepahan takımlarının başına geçti.   

YÜKSEL YEŞİLOVA (FC SPORTUL) 
Yüksel Yeşilova akıllarımıza Mersin İdman Yurdu teknik direktörlüğü yaparken sahada bıçaklanma anı ile kazındı. Yeşilova aslında kariyeri Romanya'da başlamış bir teknik adam. Ünlü yıldız Hagi'nin ekibinde antrenör olarak görev yapan Yeşilova 2006-07 sezonunda Hagi'nin görevden ayrılmasının ardından teknik direktör olarak çalışmıştı. Romanya'da birçok takımda antrenör olarak çalışan Yeşilova ülkemizde de Mersin İdman Yurdu, Giresunspor gibi ekipler görev aldı. Yeşilova günümüzde Rusya'nın Kuban takımında Dorinel Munteanu'nun yardımcısı olarak görev yapıyor.  

SEMİH YUVAKURAN (FC BALKAN)
Fenerbahçe ve Galatasaray formalarını uzun yıllar giyen Semih Yuvakuran teknik adamlık döneminde ise aynı çizgiyi yakalayamadı. 2012 yılında Türkmenistan'ın FC Balkan takımına giden Yuvakuran takımı 12 puan geride almasına rağmen şampiyon olmuştu.  

CEVAT GÜLER (RAVAN BAKU)
2007-08 sezonunda Galatasaray şampiyon olurken Cevat Güler adını lig tarihine yazdırmıştı. Son 6 haftada takımın başında görev yapan Güler 6 maçı da kazanmış ve Galatasaray şampiyon olmuştu. Ardından çeşitli teknik direktörlük deneyimleri yaşayan Güler 2012-13 sezonu başında Azerbaycan'ın Ravan Bakü takımıyla anlaştı. Fakat istediği gibi başlayamayan Güler yaklaşık 6 haftalık macerası son buldu. 


BÜLENT UYGUN (UMM SALAL)
Ülkemizin artık deneyimli teknik adamlarından Bülent Uygun yeni bir maceraya atıldı. Katar'ın Umm Salal takımına giden Uygun ilk maçını da kazandı. Bakalım ne kadar kalacak.  http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/25375577.asp




FATİH KAVLAK (QABALA)
Tony Adams'ın yardımcısı olarak çalışan Fatih Kavlak 2011-12 sezonunda Azerbaycan'ın Qabala takımında 28 hafta görev yapmıştı. 

ALİ GÜNEŞ (FK TURNOVO)
Beşiktaş ve Fenerbahçe'de oynayan Ali Güneş ile karıştırmayın isim benzerliği. Gaziantep doğumlu Ali Güneş ülkemizde Adana Demirspor, Yeni Malatyaspor, Hatayspor gibi takımlarda çalıştıktan sonra geçen sene Makedonya'nın FK Turnovo takımının başına geçmişti. Yaklaşık 2 ay çalışan Ali Güneş'in yerine tanıdık bir isim eski Diyarbakırsporlu Goce Sedloski geçti. 

ÜMİT TURMUŞ (RACING CLUB BAFOUSSAM)
Ülkemizde genellikle Ege bölgesi takımlarında görev yapan Ümit Turmuş 2003 senesinde ilk yurt dışı deneyimi olarak Kamerun'un güclü ekiplerinden Racing Club Bafoussam'u çalıştırmaya başlamıstı. Kamerun'da uzun vadeli planları olmasına rağmen bir sene geçmeden Türkiye'ye geri döndü ve Elazığspor'un başına geçti. 

MEHMET TAYFUN TÜRKMEN (HEART OF LIONS, ALL STAR, DEDEBIT FC)
Günümüzde Hacettepespor'u çalıştıran Mehmet Tayfun Türkmen daha önce Gana ve Etiyopya'da çalışmıştı. Gana'da Heart of Lions, All star takımlarını çalıştıran Türkmen daha sonra Etiyopya takımı Dedebit FC'de görev almıştı.  http://m.fanatik.com.tr/haber/tayfun-t%C3%BCrkmen-yeniden-ganada/168562?ref=newsNavigate

CEMŞİR MURATOĞLU (AL-WAHDA)
Novi Pazar doğumlu Cemşir Muratoğlu ülkemizde uzun yıllar Stankovic, Milutinovic, Otto Baric gibi isimlerin yardımcılığını yapmıştı. Muratoğlu daha sonra Bilecikspor, Kastamonuspor, Vanspor gibi takımlarda teknik direktör olarak çalıştı. Rotasını B.Arap Emirliklerine çeviren Muratoğlu burada Al-Wahda takımında yaklaşık bir sezon teknik direktör olarak çalışmıştı. 


BAHTİYAR CAN VANLI (VB SPORT)
Listedeki en ilginç teknik direktör Bahtiyar Can Vanlı herhalde. Azerbaycan, Almanya, nadirde olsa İtalya, Katar, Asya, Afrika derken Maldiv adalarında bir Türk teknik adamın çalışması gerçekten ilginç. Hemde Bahtiyar hoca başarılı 2010 ve 2011 yıllarında takımını şampiyon yapmış. Bahtiyar Can Vanlı, 2002 yılında Dünya kupasında üçüncü olan takımda Şenol Güneş'in maç analiz uzmanı olarak görev yapmıştı.




UĞUR ÇİMEN (NORTH YORK ATSTROS)
Rasim Kara'nın ardından Kanada'ya giden 2.Türk teknik adam Uğur Çimen. Konyaspor'da 4 yıldır masörlük yapan ve antrenörlük diploması bulunan Uğur Çimen, Kanada 1. Lig takımlarından North York Astros'un teknik direktörü oldu. 2 ay önce Kanada'ya giden Çimen, Nort York Astros takımı ile bir yıllık anlaşma imzaladı.Selçuk Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu antrenörlük bölümünden mezun olduktan sonra Konyspor'un alt yapısında bir dönem antrenörlük yapan Uğur Çimen, son 4 yıldır da Konyaspor A takımında masörlük yaptı. 2 ay önce Konyaspor'dan ayrılan Uğur Çimen, Kanada'ya gitti. Orada, 2007-2008 sezonunu ikinci sırada tamamlayan 1'in Lig takımlarından North York Astros kulübü ile temasa geçen Uğur Çimen, yapılan görüşmeler sonunda North York Astros ile teknik direktör olarak 1 yıllığına sözleşme imzaladı.


    Yukarıda verdiğimiz örnekler Türk teknik adamların genelde Azerbaycan, Asya kıtası, Afrika hatta Kanada'da çalıştığını ancak Major ligler dediğimiz liglerde göreve alamadığını kanıtlıyor. Tabii ki Fatih Terim'in büyük başarısını, Mustafa Denizli'nin dönemi itibarıyla büyük adımını göz ardı etmemek lazım. Fakat ister gurbetçi olsun, ister ülkemiz topraklarında yetişmiş olsun son yıllardaki en önemli hamleyi Tayfun Korkut yaptı. Kimbilir adı çok geçen Aykut Kocaman da belki ilerde yapar. Gönül isterki teknik adamlarımız da tıpkı oyuncularımız (az da olsa) gibi yurt dışına açılır. Şenol Güneş'in Kore'den nasıl farklı bir adam olarak döndüğünü hatırlatarak bitiyorum.  

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Geçen Sezon Kaç Gündüz Maçı Oynandı?

           Maç saatleri konusu çok konuşuldu. FUTBOL EXTRA Temmuz sayısında konuya farklı bakış açısından bakmıştım. Yaşanan gerginlikleri önleme açısından maçların gündüz saatlerinde oynanması düşünülüyor. Avrupa’nın birçok ülkesinde maçlar aynı saatte ve gündüz oynanıyor. Örneğin Bundesliga’da cumartesi Türkiye Saati ile 6-7 maç 16:30’da başlıyor. Ligin lokomotif takımları Bayern Münih, B.Dortmund, B.Leverkusen yada Schalke 04 gibi takımları ayırmadan her ekip fikstür uygunluğuna göre bu saatte maçlarını oynayabiliyor. İngiltere Premier Ligi yine benzer uygulamayı cumartesi günleri Türkiye Saati ile 17:00’de yapabiliyor. Fransa ligi ise genelde maçları aynı zamanda ancak akşam oynatıyor. Cumartesi akşam Türkiye Saati ile 21.00’de yine 6-7 tane Fransa Ligue 1 maçı oynanıyor. İtalya’da benzeri durum pazar günü Türkiye Saati ile 16:00’da yaşanıyor. İspanya ise bize daha yakın bir maç programı uyguluyor.

       Bizim lig’de ise durum nasıl? Maç saatlerinin dağılımı ne durumda? İşte bu durumu araştırdım: Maçların başlangıç saatlerini iki gruba ayırdım. 13:00-18:00 saatleri arasında başlayan maçları ilk grup, 19:00-21:45 saatleri arasında başlayan maçları 2.grupta topladım. İlk grupta toplam 97 maç (%32), 2.grupta ise toplam 209 maç (%68) başlamış. Yani 2012-13 sezonunda Süper Lig’de oynanan maçların %68’i saat 19:00 ve sonrasında başlamış durumda. TFF gündüz kuşağı olarak seçtiğim zaman aralığında en çok saat 16:00’yı kullanmış. Geride kalan sezonda 49 maç 16:00’da başlamış. Sezonun en çok maç başlayan saati ise 20:00 oldu. Geçen sezon 95 maç 20:00’da başladı. 20:00’da başlaması gereken maçlardan 2 tanesi ise 4 dakika ve 6 dakika geç başlamış. Saat 19:00’da ise 89 mücadele başlamış. TFF özellikle kış döneminde ise 22 maçı 13:30’da başlatmış.




        Dört Büyüklerin durumu ise çok önemli. Dört büyüklerin geçtiğimiz sezon Spor Toto Süper Lig’de oynadığı 136 maçının 121 tanesi (%89) 19:00 ve sonrasında başladı. Dört büyükler sezon boyunca sadece 15 kez 13:30-18:00 arasındaki saatlerde başlayan mücadelelere çıkarken bu maçların 10 tanesi Trabzonspor’a aitti. Yani ligi ilk 3 sırada bitiren büyükler sadece 5 maçı 13:30-18:00 arasında hatta 16:30-18:00 arasında başlamış.  Galatasaray bu aralıkta Mersin İdman Yurdu ve Kayserispor deplasmanında maça çıkarken Fenerbahçe ise Mersin İdman Yurdu ve Sivasspor deplasmanlarını oynadı. Beşiktaş ise sadece Eskişehirspor deplasmanında oynamış. Başka bir deyişle üç büyüklerin İstanbul’da oynadığı hiçbir maç 19:00 ve öncesinde başlamamış. Düşünülen sistemin uygulanması zor olacak gibi gözüküyor.






23 Temmuz 2013 Salı

Üç Büyüklerin Son 3 Sezonda En Çok Bonservis Ödediği Rakibi Kim? Trabzonspor Mu?

          Tolga Zengin'in sancılı transferi sonunda oldu. Tolga böylece son yıllarda Trabzonspor'un İstanbullu rakiplerine kaptırdığı 6.oyuncu (1 tane de tercüman var) oldu. Selçuk, Engin, Ceyhun, Burak, Egemen ve son olarak Tolga. (Umut ile 7 oluyor)
 2010-11 sezonundaki güçlü kadronun en önemli yerli parçaları. İşin ilginç yanı bu oyuncuların 3 tanesi serbest, 3 tanesi bonservis bedeli ile transfer oldu. Bu bilginin üzerine akıllara şu soru geliyor:

Trabzonspor acaba son 3 sezonda üç büyükler olarak tabir edilen rakiplerinden en çok bonservis kazanan takım mı? İlginç olabilir.

     2011-12 sezonu başında Egemen Korkmaz'ı Beşiktaş'a, Ceyhun ve Selçuk İnan'ı Galatasaray'a bedelsiz kaptıran Trabzonspor sadece Engin Baytar transferinden 1.1 milyon euro kazanmıştı. 2012-13 sezonu başında ise Burak Yılmaz'ın serbest kalma bedeli olan 5 milyon euro Galatasaray tarafından yatırılıp son gol kralının İstanbul'a transferi gerçekleşmişti. Bu sezonda Tolga Zengin ailevi nedenlerinde varlığı ile Beşiktaş'a transfer oldu. Ödenecek bedel ise 2,75 milyon euro. Son 3 sezonda alınan bonservis toplamı böylece 8,85 milyon euro oldu.

        Not: parantez içinde transfer olan oyuncuları, önündeki değer ise milyon euro cinsinden bedelini ifade eder.

     Trabzonspor'un kazandığı bonservis değeri, bu işin tüccarlarını bile geçti sadece Kayserispor'un gerisinde kaldı. Herkesin bir çırpıda söyleceği üç takım Kayserispor, Gaziantepspor ve Gençlerbirliği içinden Gaziantepspor ve Gençlerbirliği geride kaldı. Gaziantepspor Dany ve Serdar Kurtuluş transferleri ile 5.05 milyon euro kazanırken son yıllarda genelde Trabzonspor'a çalışan Gençlerbirliği 7.5 milyon euro'da kaldı. Kayserispor ise 12.75 milyon euro değeriyle ilk sırada yer aldı.

      Hesapta olmayan bir takım ise 2.sırada yer aldı: Eskişehirspor. Bu sezon Alper Potuk transferini 6,25 milyon euro artı Bienvenu ve Orhan ile gerçekleştiren Eskişehirspor, geçen sezon Batuhan'ın kiralamasından 0,25 milyon euro, önceki sezon Sezer transferinden 2,75 milyon euro kazanmıştı. Orhan'ın Kasımpaşa'ya gitmesi ile Fenerbahçe'nin 1 milyon euro daha ödeyeceği ve toplamda Eskişehirspor'un son 3 sezonda 10,25 milyon euro artı Bienvenu (piyasa değeri 1,80 milyon euro olarak geçiyor) kazancını elde ettiğini görüyoruz. Bu takımların ardından İ.B.Belediyespor yer aldı. Geçen sezon devre arasında yaptığı Gökhan Süzen ve Webo transferleri ile 4.1 milyon euro kazanan takım belki de Süper Lig'de yer alma fırsatını kaybetti.


  

Oyuncu bazında ilk sırada iki oyuncuya yer aldı. Bu sezon Eskişehirspor'dan Fenerbahçe'ye geçen
Alper Potuk 7,25 (Orhan'ın bedeli ile) artı Bienvenu ile yaklaşık 9,05 milyon euro bedele ulaştı.  Amrabat ise önceki sezon 8,6 milyon euro bedel ve feragat ettiği 0,8 milyon euro ile Kayserispor'dan Galatasaray'a transfer olmuştu. Sıralamaya Emenike de girecekti (9 milyon euro) fakat oynayamadan gitti.



     Son 3 sezonda az yada çok ama bonservis bedeliyle İstanbul'un büyüklerine gelen 20 oyuncunun (bu sezonki 3 oyuncu hariç) çoğu istenen performansı sergileyemedi. Özellikle 3,5 milyon euro bedelle gelen Orhan Şam, 2,5 milyon euro bedelle gelen Yiğit Gökoğlan, 3 milyon euro artı Musa Çağıran transferi ile gelen Sercan Yıldırım, kiralık sözleşmesini bile tamamlayamayan Batuhan, hiç oynayamayan Furkan, Berat ve Sinan, istenen seviyeye gelemeyen Gökhan Süzen, Mehmet Akyüz hatta Ersan Gülüm. Fiyat/performans dengesine bakılırsa Amrabat ve hatta Hasan Ali. Nerdeyse gelen oyuncuların %20-25'i başarılı olabildi. Kim bunlar Burak Yılmaz, Webo, Salih Uçan, Necati, nispeten Engin ve Dany.

     Yabancı sınırlaması piyasayı yükselticektir bu kesin. Bu durumda Kayserispor, Eskişehirspor, Gençlerbirliği, Gaziantepspor gibi kaynaklar ellerini ovuşturuyordur ama yanlarına artık Trabzonspor da eklendi. Üç büyükler rakiplerinden alıyor alıyor ama bitiremiyor. Önümüzdeki dönemde transferlerin devam edeceğini düşünüyorum. 24 milyon euro değeri geçen Galatasaray, 21 milyon euro değeri geçen Fenerbahçe ve 17 milyon euro değeri geçen Beşiktaş daha çok "Cenk Tosun, Onur Kıvrak, Muhammet Demir, Serdar Aziz, Batalla, Okay Yokuşlu, Ziya Erdal, Erkan Zengin, Diego, Ramazan Köse" transferi yapar.
2011-12 sezonunda 22 milyon, geçen sezon 28 milyon euro bedeli Anadolu kulüplerinden oyuncu almaya harcayan İstanbul'un büyükleri bu sezonda 20 milyonu geçecektir. Henüz harcanan değer 13,4 milyon artı Bienvenu  :)

Not: Bu sezon ilginç bir transfer daha oldu ve üç büyükler arasında son yıllarda ilk kez bonservis bedeli ödenerek transfer gerçekleşti. Beşiktaş 1,5 milyon euro bedelle Fenerbahçe'den Sezer Öztürk transferini gerçekleştirdi.